28 Şubat 2013 Perşembe

Nasıl ?

İnsan bazen görür ya hani birini yolda .. Cok uzaklardan gelmiş gibi hayatına. Aslında uzun zamandır hayatinda olmuş ama hic olmamış gibi .. Cok tanıdık cok yakın .. Ama bi o kadar uzak .. Dolar ya insanın içine koca bir hüzün .. Öyle bisi iste .. Özlemek gibi bisi .. Eski gibi, eskitilmis kenarı itilmiş gibi bisi .. Unutulmus ama unutulmamış bi sürü şey gibi . Öyle gibi iste .. Öyle gibi ..
t.a. 



25 Şubat 2013 Pazartesi

Başlık, bitti.. =)

Hava şahane...
İlk 24 saat sonrası dakikalar..
Ee güzel..
Keyfini, tadını çıkarmak gerek o vakit...
Öyle... Öyle..

"En iyi şiir sahipsiz olandır" "Kelebeğin Rüyası"





Günlerdir beklediğim bir filmdi "Kelebeğin Rüyası" ..

İzleyebilmek ise ayrı bir keyifti benim için.. Öylesine kötü filmler giriyor ki bazen vizyona bu film bu kadar beklemiş olmama değdi.. Uzun zamandır vizyonda izleyebildiğim en güzel film..

İzleyende izler bırakabiliyor.. Ve bir dönem filmi.. Türkiye'nin ortak bir gerçeğini anlatan harika bir yapıt olmuş..
Yılmaz Erdoğan dendiğinde kesinlikle önce bir düşünmek gerek bence, çünkü cidden iyi bir film izleyeceğinizin kanıtı gibi bir durum oluşuyor insanın kafasında..
Kendisindeki şairlik ve o içindeki tutkuyu bu filmede öyle bir yansıtmış ki film bittikten sonra düşünüyorsunuz "En son ne zaman şiir okudum" "en son ne zaman bir şairin kitabını aldım.."

Peki sizde benim gibi şaşırırmısınız bilmiyorum ben bu filmde Türkiye'nin bambaşka bir gerçeğini keşfettim..
1940 lı yıllardaki kömür ihtiyacını karşılayabilmek için Zonguldak'ta "mükellefiyet yasası" çıkarılmış.. 15-50 yaş arası belli aralıklarla çalışma zorunluluğu varmış.. Bildiğiniz jandarmalar eşliğinde, kelepçeler takılarak zorla yapılan bir uygulama.. O sahneleri izlediğiniz vakit şimdiki milli ve insancıl duygularınız ağırlığında şunu diyorsunuz kendinize "nasıl olur böyle bir şey bu insanlık dışı!" O denli bir baskı mevcut.. 
Yeni yeni ayağa kalkmaya çalışan bir ülke ve borçlarını kapatabilme uğruna getirilmiş bir "İş mükellifiyeti" ..

Düşündürücü.. 
Feci bir şekilde düşündürücü.. 
Şimdiki imkanları ve koşulları düşündüğünüzde..
Böyle bir zamanı düşünün.. Açlık, geçinmenin zor olduğu.. Hastalıkların daha yıpratıcı ve ölümcül oldukları bir dönem..
Böyle bir dönem içinde yetişen iki genç şair.. 
Hastayken bile aşkın, şiirin, tutkunun ve inandıklarınız uğruna savaşmanın ne demek olduğunu dibine kadar anlatan gerçek bir hikaye...

"Bütün dünya savaşırken bu kadar güzel olmak doğru mu?" diye başlayan bir aşk.. 
İki şairi daha çok iteleyen, inandıran bir güzellik..
"Aşk en güzel bahanesidir şiirin "

"Sen, eski bir sevda şiirisin
Bir koku var sende

Sıcak yaz akşamlarına mahsus
Ellerinde mi
Saçlarında mı 
Gözlerinde mi
Bilmem
Bir koku var sende
Sıcak yaz akşamlarına mahsus."
Muzaffer Tayyip Uslu

Zaman zaman gülümseyeceğiniz, zaman zamanda duygulara boğacak bir film..
İçimdeki bambaşka bir derinliğe salıverdi beni..
Hani hayallerimiz vardır ya çoğu zaman peşinden koşamadığımız, bir yerlerde unuttuğumuz, düşürüp tekrar alıp cebimize koyamadıklarımız işte onları getirip yerleştirdi avuçlarımın içine.. 
Yaptığınıza inanmak.. Her koşulda ve ne durumda olursanız olun pes etmemek..

"Çinli bir bilge rüyasında kelebek olduğunu görür ve uyanınca kendi kendine şöyle sorar: rüyasında kelebek olduğunu gören bir adam mıyım yoksa kendini adam olarak düşleyen bir kelebek mi?"

Sizce siz hangisisiniz? Kelebek mi bilge mi?

Behçet Necatigil'in öğrencileri Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun gerçek yaşamlarından çıkarılmış bir film... Veremden genç yaşta hayatlarını yitiren iki genç şair.. 
Behçet Necatigil onlara yazın dedi ne olursa yazın..

Mert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ.. İnanılmaz bir oyunculukla o dönemi öyle bir anlatıyorlarki size izlerken yaşayacaksınız..  (Eklemeden edemeyeceğim baş karakterlerin rol için verdikleri kilo ve her mimik hareketleri olsun takdire şayan..)

Gidin izleyin.. 
Eminimki hepiniz kendinize birer parça birşeyler ekleyeceğinizi düşünüyorum..
Mutlu geceler..

___

"Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan."
Muzaffer Tayyip Uslu

24 Şubat 2013 Pazar

Lattenin (ikincisinde) kalplisi makbuldur =)



Hiç düşündünüz mü merak ediyorum bir insan kalbinin gerçekten bu şekildemidir diye.. 
Çocukken cidden böyle sanırdım.. 
Gerçekten bir kalbin nasıl olduğunu orta okulda okurken insan organlarını işlediğimiz bir derste öğrendiğimde ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştım..
İtiraz ettiğimi hatırlıyorum "Hayır o kalp değil ki" .. Evet, bana göre değildi...
Bizim bildiğimiz kalp ucu sivri oval bir açıyla çizilmiş, biri düz diğeri tersten olan ve kuyruğu olmayan "2" ile çizilirdi. 
Bu asla kalp olamaz öğretmenim !!
Hayatın tüm gerçekleri gibi buda gerçekti.. Benim bildiğim kalp bu değil.. Gerçek kalp koca bir taş parçasına benziyordu..
Peki hiç düşündünüzmü "2" ile çizebildiğiniz o kalbi ortaya atan kim diye..
Ben çok düşündüm ve bulamadım..
Googleda bulmam için ne yazmalıydım mesela.. Hepsini denedim ve bulamadı.. 
Öyle yada böyle birisi buldu çizdi ve herkesçe bilinen bir şekle sokuldu..
Yarımşar parçalar halinde iki yan ile.. Biri siz biri o ..
Tek bir kalpte iki kişi olmak..
Tabi becerebilirseniz...

23 Şubat 2013 Cumartesi

Acaba sende beni, benim seni özlediğim kadar özlüyormusun ?



Acaba sende beni, benim seni özlediğim kadar özlüyormusun ? --- Hoş .. Çok hoş.. :)




Mutlu, mutlu sabahlar...

Bu kış çetin geçiyor..
Geçen kışta böylemiydi acaba... ?
Evet, böyleydi ama anımsayamıyorum.. Her gün bittikçe biraz uzaklaştıkça unutuyorum..
Ama o ağır koşullar hiç bitmiyor.. Gün geçtikçe dahada dolanıyor ayaklarıma..
Nefes alamıyorum.. Hissetmek istemiyorum..
Endişilerim var bir yığın, tomar halinde.. Tek tek okunmayı bekleyen kitaplarım gibi..
Neşeyle alıyorum fakat büyük bir isteksizlikle erteleyip kenarı iteliyorum...
Ne istiyorumm..? Ne istiyorsunuz benden..
Sadece unutmak istiyorum.. Mümkün mü ? Mümkün ol lüften, lütfen !!
Kasvetli, biraz soğuk.. Güneş bulutların ardına bir saklanıp bir ortaya çıkan bir gün.. 
Tıpkı içimdekiler gibi..
Mutlu bir cumartesi olur umarım ki herkes için.. Ee benim içinde...

20 Şubat 2013 Çarşamba

" Anı toplayıcıları "



Anı toplayıcıları gibiyiz..
Her gün birer an yaşıyoruz.. Ama çoğunu kenarı atmak yerine orda yaşayıp tüketiyoruz.. Aklımıza gelmiyor bir daha, belleğimize yazmıyoruz çünkü onları.. Sıradan an'lar onlar.. 
Öyle an'lar da var ki hafızamızın en can alıcı noktasına mıhlanp kalıyor.. Sökmek istesek sökemiyoruz.. Gerçekten sökmek istediğimiz ise bir muamma..

- Anılar topluyorum.. Gittiğim her yerde attığım her adımda... Baktığım her yerde..
Hafızam bana oyun oynar gibi bir yığın an'ı önüme seriyor.. Dalga geçer gibi gülümsüyor, ağlıyor kalbimi hırpalıyor..
An'lar topluyorum.. Minik tebessümler, göğü kıskandıran büyük kahkalar var.. Kısa bakış anlarım.. 
Yazılarım var.. Duygularım onlarda var.. 
Fotoğraflarım var belleğime kazıdığım, belleğime hatırlatmak istercesine denklaşörümden ekranıma yansıyanlarım var...
Burukluklarım da var anılarımda.. Mutluluklar kadar hemde... Cümlelerimin sonuna eklediğim iki noktada, ardı arkasına sıraladığım üç noktada bile..
Artık keşkelerimde var, umutsuzluklarımda da sonsuz an'lar yüklü.. Kararsız, huzursuz anılarım hep orada...
Geçen senelerde bir sürü an'ı topladım... 
Hala topluyorum, önüme seriliyorlar öylece bakıyorum, bakıyorum... 
Sadece susuyorum..

"İçime sıcacık bir duygu yerleşiveriyor.. Suyu içtiğinizde boğazınızdan miğdenize kadar ki o anı hisseder gibi yavaşça iniyor belliğimden... Damarlarımde hareket ettiğini hissediyorum... 
Tüm vucudumun an'a duydugu o tepki içimdeki o ürperme, yüzümden enseme doğru dolanan o soğukluk,  kulağımdaki uğultuyla birlikte gözlerime doluyor.. Tüylerimi diken diken ediyor.. Sol yanıma vardığında kalbimde yeşeriyor tatlı yumuşacık bir sıcaklık..

Uzun değil, hiç uzun değil kısacık bir an.. Unutmaya yüz tutan belkide çoktan unuttuğum kısacık bir an.. Gelip yerleşiyor.. Kaçıyorum herşeyden ve herkesden.. Kimse almasın diye, dokunamasın döküp saçamasın diye..."

Ben anı toplarım.. An'ılar.. İyi, kötü hepsini toplarım.. Silemem, yırtıp atamam.. Kıramam..
Ben anı toplarım.. An'ılar.. Bir sürü an'ılar... Küçücükler ama benimler.. Benim olan tek şeyler..



19 Şubat 2013 Salı

"İnsan kendine ihanet ediyor."




"Konuşmamak ne iyi, bir bilsen.
İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor.
Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor."
—  Oğuz Atay

18 Şubat 2013 Pazartesi

Mesela, diyorum...

Olur mu sizede...
Hani bir an gelir değil dört duvar arasına sığışmak kendi kafanızın içine dahi sığamazsınız..
Hani bir an da olur ki feci bir ferahlama hissi ile aydınlanırsınız..
Duygularınız, içinde bulunduğunuz o dört duvar.. Öyle tanıdık gelir ki o dört duvar size, ilk hissettiğiniz gibi arkanıza bakmadan bırakıp gitmek istediğiniz o yerle aynı yerdir üstelik..
Hani hep o ilk 24 saat çok önemlidir ya, onun gibi bişey...
İlk 24 saat zorlar.. Zorlar... Zorlar...
Sonra o koma halinden yavaşça çıkmaya başladığınızda herşey berraklaşır, hafifler, dahada netleşir.. Huzur iner, karanlık sis kaybolurken ışık doğar birden.. O ışığın huzurlu kollarına atmak için can atar bir yan, bir yanda aksi yöne çekmek için elinden geleni yapar.. 
Dinerç gösterir bir yan, diğer yan çoktan pes etmş bayrağı indirmiştir oysa.. 
Ama bir tatlıdır ki o ferahlama hissi.. 
Hani sürekli kaşınan bir yaranın tatlı tatlı kaşınması gibi... Yaraya vereceğiniz zararı düşünmeden kaşırız kaşırız... Sonra mı yara büyür büyür... Geçmez mi elbet geçer fakat yeri hep bakidir.. Kocaman belli belirsiz koyu bir pembelik bırakır..
Öyle işte..
Hayat böyle nefes almaktan ibaret olsa keşke diyorum.. Nötr, sıfır his sıfır düşünce...
O ilk 24 saati hiç yaşamasak, mesela.. 
Atlattık bitti dediğin anda bir daha tekrarlamasa, mesela..
Mesela diyorum ki; o sise hiç dolanmasak bol ışıklı bol huzurlu olsa herşey..
Sıkıcı olsa işte böyle hayat.. 
Hep mutlu hep isteksiz.. 
Net bir şekilde.. 
Nötr olsa, mesela...
Mesela diyorum, sadece beden olarak yaşasak... İyi olmaz mıydı..?
 

16 Şubat 2013 Cumartesi

Neredeyse ..

"Neredeyse kar başlar.
Birini düşünür gibi oluruz. Biliyorum
Ellerin de üşür. Biliyorum ama
Isıtabilirsin onları. O ateşte.
Hazırsın da. Biliyorum. Ama
Sana bir boyun atkısı gerek. Kış geldi."
—  Turgut Uyar

...<>...

Ne zaman bitecek içimdeki bu kış..
Ne zaman bitecek bu nemli bahar..
Mantığı ne zaman kenarı bırakacağım..
Ne zaman...

Boşluk ..

 Boşluk .. by t u b i
Boşluk .., a photo by t u b i on Flickr.

15 Şubat 2013 Cuma

KÖTÜ BİRİ(YİM)

Başlı başına yanlış yaratılımışım.. Buna dün gece kesin bir sonuç ile karar verdim..
Korkağım..
Potansiyel bir mutsuzluk aracıyım... Bu konuda abidesi dikilebilir cinsten..
Etrafımdaki herkese sadece mutsuzluk veren biriyim..
Beni seven birini fark edemeyecek şekilde kalın düşünceliyim..
Korkuyorum işte..
Birini mutsuz etmekten, onuda bu uçsuz yanlızlığıma çekmekten.. Orada tek olmaya alışmam gerek..
Boğazımda düğümlü bugün kelimeler..
Gözerimden akıyor hepsi bir bir...
Üzgünüm... Özür dilerim.. Hemde çok...
Doğru olanı hiç bulamadım.. Hep yanlış seçimler yanlış kararlar aldım.. Bunlar üzer.. Bi tek beni üzse keşke..
Üzer... Çok üzer...
Uykumu kaybettim yine.. sabaha kadar sadece tavanı izledim..
Ay ışığının gecenin karanlığında pencereme yansıttığı izleri seyrettim..
O'nu düşündüm..
Belkide doğru olan budur.. Böyle daha mutlu olursun.. 
Zamanla... 
Zaman...
Umarım siler..Ummak .. Beklemek..

14 Şubat 2013 Perşembe

Sevgil'i Gününüz Kutlu Olsun.. Hadi Baklım.. :)

Bugün "Aşk"ın günü..
Hiç düşündünüzmü bugün nereden doğdu diye..
Hep derim delinin biri bir taş atmış hepimizden peşinden koşmuşuz.. 
Aslında 14 Şubat Sevgililerin Günü olarak doğmamış.. Muhtemelen bugünün değişmesinde zekası ticarete işleyen biri tarafından değişime uğratılmış.. En azından ben senelerdir bunu savunurum.. 
Yani "günler" sadece para harcanacağını bildiğiniz günlerdir.. Yani benim teorime göre bir kişiyi seviyor ve ona"yar" olarak bakıyor elini tutup tüm sevginizi dile getirmek istediğiniz biri ise zaten her gün sizin olmalı bir gün değil.. İçinizden geliyorsa ona her gün hediyeler verebilmelisiniz.. Senede birgün değil yani...
Evet, günleri hatırlarım.. Kutlarımda ama bir çok kişi benim gibi düşünmediğinden ve böyle günlerde hatırlanılmaktan hoşlanırız bu sebeple.. 
Gelelim 14 şubat nerden gelmiş.. Aslında bir çok kişi bilmez nereden gelmiş diye.. Bakınız;

"Sevgililer Günü: 270 yılında Aziz Valentinus adlı rahibin, Roma İmparatoru II. Cladius tarafından kafası uçuruldu. 226 yıl sonra 496'da ise Papa Gelasius, 14 Şubat'ı Aziz Valentin Günü ilan etti. Aziz Valentinus Yortusu, 19. yüzyıla gelindiğinde; Amerikalı Esther Howland'ın ilk Sevgililer Günü kartını göndermesinden bu yana farklı biçimde kutlanmaya başlandı."

Yani sevgili "Vikipedi'den" gayette açıklayıcı bir durum bu.. Valentine kelimesi sevgi, hoşlanılan kişi anlamına gelmekteymiş.. Ve Amerikalı Esther'de buradan yola çıkarak farklı bir boyut katmış görünüyor...

Ee ne diyelim.. Madem böyle gelmiş böyle devam edecek, banada Sevgililer gününüzü kutlamak düşer.. :)
Mutlu günler...

Gün'aydın ..!

Delice açan papatya .. Mevsim kış, soğuk ve nemli .. Oysa ki yazdir onun mevsimi .. Ne buyuk bir cesarettir ki mevsimsiz acmak .. Bu denli guzel olup dimdik yasama tutunmak, inadına tüm yapraklarını acmak .. Nasıl bir cesarettir sendeki .. Bir parça alabilsem senden o cesareti ..

12 Şubat 2013 Salı

Başlık yok.! İsim yok.!


Günlerdir sadece yazma fikri zihnimden geçmekte.. Geçiyor geçmesinede yazamıyorum..
Nasıl yazılır nasıl dile getiririm bilmiyorum ki.. -Hep bilmiyorumki, hep.. Ne zaman bileceğim ben?
Sayfaları karalanmış yıpranmış ve yırtıklarla dolu içim..
Satır aralarını okuyabiliyorum sadece.. -Başlık yine yok..
Yarım yamalak cümleler, kıyısı köşesi silinmiş kelimelerim var.. -Çıkaramıyorum içinden ne olduğunu, ne istediğimi.. Ne yazıyor orada?
Küstüm kendime .. Yine küstüm.. Garipsiyorum bu hallerimi bazen..
İnsan kendine küsermi? -Ben küsüyorum. Üstelik bu aralar bunu çok sık yapıyorum..
Yalnızlığa mı alışamıyorum? -Yoksa fazlamı alıştım?
Hangine küstüğümü bile bilmiyorum.. Yada neden, niye, niçin...
Korkuyorum.. İncinmekten çok incitmekten korkuyorum.. - Evet !
İncinmekten de korkuyor(muş)um.. -Evet !
Yalnız olmak ve olmamak arasında çizilmiş kalın bir şerit üzerinde bir aşağı bir yukarı yürüyorum sürekli..
Küskünlüklerim bitsin istiyorum.. -Bunu istiyorum.. Saçlarım bile böyle ruh hallerindeyken  tepkisini gösteriyor..
Bunu bir ben yapamıyorum.. -Bir ben !
Sadece küsüyorum.. Susuyorum.. Ağlıyorum.. 
Hepsi bu..

11 Şubat 2013 Pazartesi

- LÂ/Sonsuzluk Hecesi-

Hikâyenin ismi düştü dilime bir gece: LÂ.
İLLÂ, dedim.
Bir ömür boyu aradığım hece harfinin LÂ olduğunu bildim..
- LÂ/Sonsuzluk Hecesi-


6 Şubat 2013 Çarşamba

Umuda karşı ..

Işık hep tepelerden doğar.. Gökyüzü ile yeryüzünün bitiminde son bulur.. Ertesi gün yine doğar.. Umut ışık demektir.. Işık umudu müjdelerken, silmek için batmaz her gün batımında.. ışıkta yalnızdır.. koybolup gitmeside.. Umut ise kalabalıklarla doludur.. İnsan tektir.. Yalnız doğmadıkmı.. Tek ve yalnız.. Tek başına olmakta yalnızlıktır..
t.a.

Buna yaşamak denirse...





Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak...
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz...
Sokağa fırlayacaksınız...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz...
Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan...
‘‘Önemli olan sağlık.''
"Yaşamak güzel.''
‘‘Boşver, her şey unutulur.''
Siz hiçbirini duymayacaksınız...
Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz.
O'ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz...
‘‘Ölüme çare bulundu'' ya da ‘‘Yarın kıyamet kopacakmış'' deseler başınızı kaldırıp ‘‘Ne dedin?'' diye sormayacaksınız...
Yalnız kalmak isteyeceksiniz...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
İkisi de yetmeyecek.
Geçmişi düşüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz... Gittiğiniz yerlere gitmek...
Bu size hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksınız.
Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız... Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz.
Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz...
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız...
Hiçbir şey oyalamayacak sizi...
İlaçlara sığınacaksınız... Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan... Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazınız düğümlenecek, dinleyemeyeceksiniz...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksiniz... Bazen de ‘‘Hiç güneş doğmasa'' diyeceksiniz.
Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksiniz...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz... Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz...
Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz... Aramayacağını bile bile... Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek... Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla...
Yüreğiniz burkulacak...
Canınız yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz.
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız... Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz...
Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz... Onunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut... Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu... Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksınız...
Buna yaşamak denirse...

(Yazı bana ait değildir.)

3 Şubat 2013 Pazar

Hiç !!!



Hiç
-
Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insani hayatindan sonsuza kadar çikartmak zorunda kaldin mi hiç? 

Hani ölmüs gibi, hani uzatsan da elini tutamayacagini bilmek gibi, her an kapindan içeri gülümseyerek girecegini bekleyip ama aslinda hiç gelemeyecegini de bilmen gibi.
Ne zor sey degil mi ölmedigini bilmek , ama ölmüs gibi ulasilmaz olmasi artik o insanin sana, ne kadar katlanilmaz bir gerçek degil mi sen hala bu kadar sevgili iken? 
Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemigini yakarcasina özlemek... çok kötü degil mi? 
Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak, onu isitememek , artik sonunun "Pi" hali degil mi? 
Biliyorsun degil mi? 
Ne kadar umutsuz bir arayistir o, kalabalik caddede geçen binlerce yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce geçti bu kaldirimdan diye düsünmek, belki su an arkamda yürüyen insanlarin içinde bir yerde demek, belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yasamak ne zordur degil mi? 
Ne kadar eritir insani farketmeden. Sende biliyorsun degil mi bunlari.? 
Bir sinema koltugunda sende iki kisi gibi oturdun mu hiç? 
Hiç iki kisi gibi zevk aldin mi bir konserden yalniz basina. 
Güzel bir kafe kesfettiginde, güzel bir film seyrettiginde, güzel bir sarki dinlediginde güzellikleri oraninda eksik kaldiklarini hissettin mi paylasamadigin için onunla. 
Bir barin kalabaliginda hiç yarim vücudunla sallandin mi ortada? 
Hiç iki kisilik beyninle yarim insan olabildin mi? 
Baktiginda aynana sadece yüzünün bir yarisini gördügün oldu mu hiç? 
Sana hayatindaki en büyük yoksunlugu yasatandan nefret edemedigin zamanlar oldu mu hiç? Gözünün içine baka baka kolunu bacagini kesen bir insanin yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildigin zamanlaroldu mu hiç? 
Hayatta inandigin bütün degerlerini altüst eden birisine ask siirleri yazabildin mi? 
Onu içinde korumanin seni yok etmek oldugu zamanlara feda oldun mu hiç? 
İçinde aglayan çocuga umut sarkilari söyleyemedigin, özlemini, susuzlugunu, açligini gideremedigin zamanlar oldu mu hiç? 
Kanayan yarasini gördügün ama merhem olamadigin zamanlar. 
Gücünün, hani o tanrisal gücünün bir çocugun aglamasini susturamayacak kadar oldugunu gördügün zamanlar oldu mu hiç?
Hiiiiiiiç.... Hiiç... hiç... bir hiç...

Can Dündar


2 Şubat 2013 Cumartesi

Özlemek suç olmalı !!



"İnsanoğlu kuş misali.."
Dün neredeydim, bugün nerede duruyorum.. 
Koca bir sene öncesi ile bugün arasındaki değişim..
Geride sadece " gün'ler kalmışken" bugün ise koca bir boşluk var..
Her geçen gün daha da uzaklaştırırken, nasıl oluyorda bir yandanda yakınlaştırabiliyor..
Garip .. Gariplikler abidesi olarak yine garipliklerle doldurdum içimi..

Özlemek suç olmalı.. 
Unutma cezası verilmeli, özleyenlere..
Hatırlamak oda suç olmalı..
Onun içinde unutma cezası verilmeli.. Unuttum bile dememeli..
Unuturken hatırlatmamalı..
Her sene aynı gün, aynı dakikalar takvimden silinmeli..
Özlemek ve hatırlamak yasak !! 
Saplanıp kalan yarım kalmışlık..
Hatırda kalan o son koku, sol yanımızdan sızmamalı..
Görmeden, dokunmadan hissetmeyi o nefesi.. Suç olmalı !!
Her hissettiğinde soğuk bir duş altında buz kesene kadar bekletmek olmalı cezası..
Tüm özlem duygusu çekilene kadar.. Sızmamalı sol yan(ımız)dan..
Özlemek..... Özlemek suç olmalı..
En büyük suç.. Müebbet verilmeli hükmü..
Burnunun direğini sızlatmamalı.. 

Git-me vakti(n) çoktan geçti..

Son durak..  
Gitti.. 
Ardına bakmadan.. 

Git-me vakti(n) çoktan geçti...

Bazı bazı çok mu yanıyor canım..
Kırgınlığım çok canımı yakıyor..
Ağlayamıyorum.. Düşen sadece minik bir damla.. İçimde hep bir sonbahar...
Küskünlüğüm herşeye.. 
Ve sana..
Sana küsken barışamıyorum ki hiçbirşeyle..
Ne gidebiliyorum.. Ne unutabiliyorum... Nede özlemeden edemiyorum..
Bazı bazı işte..
Derin bir iç çekişim kadar yakınsın... Kaçamak bir bakıştasın hep..
Susma vakti..
Nemli bir sonbahar günü gibi susmalı, yağmur damlalarının sesi eşliğinde.. 
Sessizliğe, sessizce esme vakti..

!!!???



Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !