30 Nisan 2013 Salı

"Siz onun için hiç birşey değilken bir başkasının herşeyi nasıl olabilirsiniz ki !"






"Siz onun için hiç birşey değilken bir başkasının herşeyi nasıl olabilirsiniz ki !"

Bir bavuldan farkınız nedir ki..?
Önce tek tek tek dolurursunuz herşeyi sanki bir daha hiç boşalmayacak gibi, sonra bir bakmışsınız yıllarca yerleşir gibi yerleşivermişsiniz tek bir yere..
 Peki ya tekrar toplarken o bavulu..?
Demez misiniz hiç, ben neydim ki onun için diye..?
Halbuki siz onun için tek birşeyken o sizin için herşeyiniz değilmiydi..? Bu yüzden zor değil mi işte o bavulu tekrar toplamak..

Tek tek geride bırakmak her seferinde birşeyler.. Eskimeden eskitmek.. Bir daha alamayacağınızı bildiğiniz hani o sevdiğiniz bir pantolon vardı ya onun küçük gelmesi gibi.. Nede özenerek baktınız halbuki..
Onu da bırakıp gittiniz ya hani bir zamanlar.. Şimdi sıra hangisinde..?
Dipde kıyıda köşede unuttuklarınız ne olacak hiç düşündünüz mü?
Hani unutursunuz ya bir ceketinizin cebinde para.. Bulduğunuzda sanki sizin değilmiş gibi çocuk gibi sevinen de siz değilmiydiniz..? 
Bulduğunuzda sevindiniz, kırdılar kırılmalarına izin verdiniz.. Siz değilmiydiniz rengi solan bulutları bir köşeye iten..

Neden peki giderken onları bırakmak bu kadar zor şimdi?
Unuttunuz ya hani çok sonra..Tırnaklarınızla kazıyıp pamuklar içinde saklanadığınız onca şeyi heba etmesine siz izin vermediniz mi ?
İşte ! Neden zor bu kadar unutup veda etmek.. Kahrolası eskileri geride bırakıp çekip gitmek..
Neden zor o bavulu toplamak..

Halbuki sonsuza dek kalmak için gelmemişmiydiniz.. Ne olduda tekrar yerleştirdiniz kırık dökük, paramparça hayalleriniz ve umutlarınızı o kenarları siyahlaşmış, sizin gibi vurgun yemiş olan o bavula..
Sonsuzluk değilmiydi o..?
Her seferinde söz vermediniz mi onlara.. Kimse dokunamaycak sizi üzüp dağıtamayacak diye.. 
Ne oldu da sözünüzü her seferinde bozdunuz..?
Bozulanları hiç toplayamadığınızdan mı..? 
Her yerleştirdiğiniz şeyin bir önceki eskileriniz olduğunu ne ara farkedemez oldunuz da farkettiğinizde gömdünüz arka bahçenize acımadan.. 
Acımadılar, tıpkı sizin gibi..!

 İşte bundandır, siz onun için 'hiç' birşeyken bir başkasının 'herşeyi' olmazsınız..

Bavulu toplama vaktidir.. Söz verip unutmak için akışında sadece nefes alış veriş kadardır işte o 'herşey'.. Bir sonraki vakte kadar..

t.a. 


Can sıkıntısı böyle bisi iste !

Can sıkıntısı böyle bisi iste ! by t u b i
Can sıkıntısı böyle bisi iste !, a photo by t u b i on Flickr.

Her acı yürekten yüze çizgi çeker...

Bedirhan Gökçe


__

“Felek, tesadüflerle sağ gösterir ve gerçeklerle sol vurur. Mutluluk, bu ikisi arasında geçen sürede yaşanır.”

Murat Menteş -
 

26 Nisan 2013 Cuma

Doktor Civanım ツ

Son iki gündür birşey yapıyorum.. 
Kendime hemde çevremdekileri neşelendirip güldürebildiğimi düşünüyorum.. :) Çünkü aldığım tepkilerden bunu anlamak zor değil.. Üstelik bende eğleniyorum.. 

Dün doktordaydım.. Vs.vs. bir sürü sitrese bağlı rutin hastalık çarelerileri için doktorda idim.. 
İzmir'de herkes tarafından bilinen yegane hastanelerden birindeydim işte..

İki tüp kan verdim birde ne kadar utansamda gaita tahlili vermek zorunda kaldım.. Konumuz kan alma merkezinde geçmekte ( allahtan :D ).. 

Ben kesinlikle iğneden korkan biri değilimdir.. İlkokul yıllarımda da aşı günleriden fellik fellik kaçan bir çocuk hiç olmadım.. Aksine o iğnenin sivri ucu tenimden içeri girerken anı anına kadar izleyen bir kişiliğim.. Bazılarına göre oldukça sadisçe geliyor bu durumum...
Bir çok kişi bakamaz yada fenalıklar geçirir.. Bayılarlarıda az duymadım değil.. :)
Buda normal onlarıda anlamak gerek en nihayetinde ciddi bir fobi olabilir insan hayatında..

Kan alma merkezinde sıradan alındığımda kısa bir an düşünürüm hep insanlar neden bu küçücük iğneden korkar diye.. Hani öyle ahım şahım bir acı vermez bence ki ben grip olup yatağa yattığım da daha çok acı çektiğimi bilirim bence en büyük sıkıntıları o zaman yaşıyoruz.. 
Hatta bi an önce geçsin hatta "öleyim ben ya" diye mızmızlanıp isyan ederim.. Ve çokta dikkat ederim.. 
Hiç bir zaman çok ince giyinmem (yaz sıcağını demiyorum), dondurma yılda iki yada üç sefer yerim (ama çok severim) hemen hasta olurum akabinde zaten.. Soğuk su mu, öyle bir içeçek yoktur benim hayatımda.. 
Yani işin özü o an düşündüğüm şudur ki; kendimizi demirden bir zırhta sanırız ve o minicik zararsız duran bir iğne derimizden damarlarımıza ulaştığında anlarız ki, 

"Ben ölebilirmişim"
"Ölümde soluğuduğum hava kadar gerçekmiş." 
"Küçücük bir iğne bile beni altedebilirmiş."
"Ben demirden yapılmamışım."
 
İşte! Bence insanlar bu yüzden korkuyor iğneden yoksa can yakması küllüyen yalan..
İtiraf edeyim tek korktuğum iğnenin kendisi değil türü.. Mesela, tetnoz aşısı korkarım çünkü bi kaç gün kolunuzda ağrı yapar.. Ben yaptığı o sancıdan korkarım işte.. Neyse.. :)

Kendi koluma değil kollarıma geliyorum.. :) Kan vermekte sıkıntı yaşayan biriyim.. Her insanda olduğu derecede ve sayıda damara sahibim ama onlar kendini gizlemeyi pek severler.. Damarımı tek seferde bulabilen nadir insanlar var.. 
Bilirim o koltuğa oturduğumda "kesin bulamayacak" diye kendimle idaaya tutuşurum.. Yapan kişiyi dikkatlice süzer ben demeden anlaması için zaman tanırım.. Çok ciddiyim tüple oynadığımı idaa edenler bile oldu..

"Şaka mısınız? Çocuğa benzer bir halim mi var yoksa?" diye paylamıştım.. Demiyor bulamadım suçu bana ve tüpe atıyor.. Neyse.. :)

Sonuç itibari ile dün gayet tecrübeli olabileceğini düşündüğüm bir bey amca her iki kolumda da açtığı üçer iğne yarası sonucunda başarız oldu.. Üstelik iğneyi deri altımda öyle bir oynattı ki gözlerim doldu acısından.. İdaasıda söylediğim bir cümle imiş..

Yüzüne dikkatlice bakınca yüzünde bir tebessüm oluştu bende "damarımı bulamazlarda" diye bir açıklama yaptım.. İşte o cümle bu cümle işte.. Bana ne derse beğenirsiniz, "keşke söylemeseydin.."  "Yani ben öyle dedim diye mi bulamadınız" diyiverdim.. Aldığım yanıt ise evetti. Yandaki diğer kan alan personellerden bir şaka furyası ve mırıldanmalar koptu fakat o an o iğneye öyle odaklanmışım ki tam duyamadım mırıltıdan başka..

Sonuç itibari ile kanımı alamadığını gören bu beyfendi canımı yakıp delik deşik ettiği her iki kolumla beraber beni yan tarafa havale etti.. Elimin üstünden alabilmek üzere.. Stajyer doktor yada hemşir yada sağlık personeli hepsi olabilme olasılıkları yüksek... Bizim hastanelerden anlayışımız doktordan yada.. Hemşirlere bile "Doktor bey" diye hitap eden bir milletiniz sonuçta..

Benim yaşlarımda oldukça hoş iki gencin insafına bırakıldım..Kanımı alan genç yüzümdeki acıyı fark etmiş gibi "acımayacak" dedi.. Sadece gülüsemek için zorladım kendimio kadar... İki gençte her an bayılmamı beklercesine dikkatlice beni süzüyorlardı.. Ee bende tabikii... :) 
Özellikle birine takılı kaldım..  [Altını çiziyoru  ツ ] 
Bu arada, kanımı alan arkadaş elime iğneyi çoktan batırmış ve damla damla tüpün içine boşaltmaya başlamıştı bile... 

Benim takılı kaldığım genç ise hastası koltukta oturduğu halde  bana bakmakta ve bende ona.. Bakışlarındaki hayretmiydi yoksa her an zırlayabiliecek gözleri dolmuş bir kıza mı bakıyordu çözemedim fakat ben o gençte takılı kaldım..
Arkadaşı işini bitirince bantlamasını rica etti .. Bütün iğne yaralarıma tektek o yuvarlak küçük bantları yapıştırdı.. 

Ben teşekkür edip -ki teşekkür ettiğim şeye bakın "canımı yaktınız çok sağolun ben bile bundan iyisini yapamam" derecesine yavaşça çıktım oradan.. 

Eemm, başka bir tahlil girişi için başka bir sırada sessizce beklerken oflayan, zırlanan, görevlilere söylenen bir yığın insan ve bir görevlinin fazlaca baskı ve stres altında olduğu belli olan o anlarında bir hasta ile tarşıtması sırasında -takılı kaldım ya ben o gence- orada köşede beklerken görünce istemsiz gülümsediğimi farkettim..

Yani böyle huylara sahip değilimdir.. İnsanlarla göz teması kurmasını severim fakat bu başka bişey.. 
Hem göz teması hemde kocaman bir gülümseme.. Gülerkende işi abarttığımın farkındaydım 33 dişimin -32 değil:)- hepsinin göründüğüne eminim...  Tebessüm değil dikkat çekiyorum bu noktaya..

Ağzım biraz büyüktür aslında ama yüzüme uygun olduğunu düşünüyorum en azıdan diş gösterek güldüğümde kötü durmuyor.. O gencin bana aynı karşılığı verdiğini görünce sessizce "çok asabi" diyerek gülümsemeye devam ettim.. Gülümsemesi daha da büyüyerek "Öyle yanıtını" verdi.. 

Bir dakka ne yapıyorum ben ! 
Ben erkeklere asılmam ki.. Ama resmen bunu yaptım.. Ve pişman değilim ! :)
Hemen önünde duran sevgili "Annem" de ona dediğimi sanıp benle konuşmaya başlayınca onada bakıp yanıt vermek durumunda kaldım ama o "Kan alma merkezindeki sevgili genç" ona demiş olmama rağmen kesinlikle anneme dediğimi düşümüştür.. Gülümsemesi, özellikle gözleriylede gülübilmesi bana bakarken ki o hali 'ne kadarda yakışıyor' dedirtti...

Buradan ilan ediyorum;
"Hayır! Ben sana dedim... Senle dohbet başlatmak istedim.."   ^_^

Anneme anlattığımda "ne bileyim kızım bilmseydim konuşmazdım o an senle, görmedim ki ben" dedi ve kahkahayı bastı..  

Adını bilmiyorum fakat iki gündür duymayan arkadaşım kalmadı...
Sosyal medya sitelerinde yazmadığım yer kalmadı sanırım bi burası kalmıştı onuda yaptım tam oldu.. :) Ne yapıyor ediyor konuyu o gence bağlıyorum hep.. 

"Beni bulsun, google'a yazsın... Ama tüpün üstünde vardı adım soyadım.. Bulsun işte.. Deme ama öyle neden olmasın... Ya ben aşık oldum... Kalemim olsa verirdim numaramı... Kesin vuruldum diyorum sizeee.. Bulur yaa deme öyleee " diye bir yığın sızlanmalar, temenniler.. Git bul diyenler.. Şansını kendin yarat diyenler... Daha neler neler... :) 
Hatta bi arkadaşımın yorumuda "deseydin keşke iğneyle yazsaydı koluna numarasını." Çok hoşuma gitti... ^_^

Hala arayıp ciddimisin diye sorup, hayırlı olsun diyenler var... Siz düşünün yani yarattığım olayın boyutunu... :D
 
Dört bi yanda onu aramama yardım etmek için hazrıda bekleyen arkadaşlarım var.. Abartmıyorum inanınki şakayla başladı fakat boyutunu biraz kaçırdım sanırım.. Şimdi bozuntuyada vermek istemiyorum.. Hoşumada gitmedi değil.. Fikri bile çok heyecan verici düşünsenize, şans bu ya işte kimbilir... :D (   Hepsine tek tek minnetle teşekkür ediyorum ツ   )



Ah o şans... Yaratabileceğim o şans... Şansım daha doğrusu...
Bilmiyorlar ki bende o şans olsa idi, ohooo kesin arkeolog yada pilot olmuştum :P  ^_^ 
Ne alaka demeyin belki yazarım o alakayı da birgün... :)

Her şeyin bir ilki olurmuş bir insan için, şakasına bile olsa aklıma gelmedi desem yalan olur.. Ki benim gibi birinden telefon numarası almak zor iken.. Böyle konularda ketum biri olurum.. 

Bir kız bir erkeğe asılmaz, numarasını vermez, gülümsemeli ama sadece gülmekten ibaret olmalı fazlası olamaz, ilk adımı -gerçekten o ilk adımı- erkek atmalı vs. vs... Saçma biliyorum ama böyleyim napim.. :)

Kimbilir belkide bulur beni.. 

Sesleniyorum... Tepecik Hastanesindeki "Kan merkezindeki genç" beni bulmanı bir an önce bekliyorum... Bulmalısın bence..  Onca insan benle beraber beklemekte ne onları özelliklede beni bekletme..  :D

Bir çırpıda yazıverdim ve çok uzun oldu ama ben yazarken keyif aldım okuyanda umarım keyif alır... 

Hayatınızda kendi şansınızı yaratabilmenizi dilerim.. Ben beceremiyorum bunu siz yapabilin bunu canı gönülden diliyorum... Benim gibi bir konserve kutusuna tıkılı kalmayın.. He mutlaka yanınızda bir kalem olsun.. Ben bir tane attım çantama bugün :)
Mutlu günler...  ^_^

24 Nisan 2013 Çarşamba

"YETER Kİ SEV SEN BENİ"

Olmaz mı hiç.. 
Yani böyle bir tuşa basmışlardır ve herşey o anda duruvermiştir böyle.. 
Ne İleri sarabilirsiniz nede geri.. 
Sövmek istersiniz diliniz varmaz, vurup kırmak herşeyi dağıtmak istersiniz eliniz gitmez..
Bir bir sıralarsınız işte o andaki olamayan herşeyi oldurmak istercesine o istek ve içinizdeki kelebeklerinizin sizi itelemesine rağmen omuzları düşürüp kocaman bir iç çeker "olabilirdi" diyebilirsiniz..
Sadece unutursunuz işte öncesindeki olmuşları.. 
Olabilirmiş gibi yaşarsınız ya bir müddet öyle gibi birşey işte böyle hissetmek.. 
Unutmakla, unutmak istememek arası gelip gitmek...
Unutulduğunu hissetmek içinde.. 
Düşünmek, küçücükte olsa ufacık bir damlanın kayıp gitmesi gibi bir umut ile içinin kanatlarını hareketlendiren o fikir.. ' Unutmadı belki de .. ' 'Belkide hala... ' Diyerek aramak içinde bi yerlerde, kısacıkta olsa bir şarkıda.. 
Yağmış olan tüm yağmur damlalarında.. 
Ufacıkta olsa bir umutla; "YETER Kİ SEV SEN BENİ"  ben hep severim ki seni ! 


Kuzey ve Güney dizisi için Sevgili Zeynep Casalini daha önce Fikret Kızılok'tan dinlediğimiz şarkıyı yorumlamış.. Kuzey ve Cemre'nin aşklarını yansıttığı bir sahnede izledim.. İtiraf edeyim diziyi ara ara denk geldiğinde izlemişimdir bu şarkıyı yorumladığınıda fragmanda dinledim..
Hoş olmuş, iyi olmuş.. 
İki kelam etmek gerektiğini düşündüm..
Seyrinize... ^_^



⛅⚡☔ Uyanın Güneş'i Gördüm.. Müjdesi ile geldi... ⛅⚡☔

⛅⚡☔ by t u b i
⛅⚡☔, a photo by t u b i on Flickr.
Bugün inanılmaz bir neşeyle güne başladım.. 
Hep böyle günlere adım atarken "hadi hayırlısı" derim hep çünkü mutlaka o gün bir şey olur.. Garip değil mi bunu bir çok kişi mutlaka yapıyordur.. Bunu yapmamalıyız aslında çünkü bütün o negatifi yayıyoruz o zaman etrafımıza.. İyi düşünün iyi olsun isteyin hep iyi olsun... :) Fala inanmayın ama falsızsa kalmayın...

Günler hızla ilerliyor işte Nisan Ayından da çıkmak üzereyiz.. ( Hiç üzülmüyorum ) Dün 23 Nisan'ı kutladık bugün 24'ü.. Ayı çoktan bitirdik bence zaten 15'i olduğu anda nasıl geçiyor anlamak mümkün değil..
En büyük neşem ise tatil planlarına başlamış olmam hatta çoktan planım hazır.. En büyük mutluluğum bu galiba..
Ee birde yaz geliyor işte daha ne olsun.. Gerçi hala üşüme potansiyeline sahip biri olarak sabahları titriyor ve klimanın başına gidiyorum fakat az kaldı sanırım bu durumdan kurtulmamada..
Hüzünlenmekten çok neşelenmek hoşuma gitti.. Neşe ile ben aslında yanyana  duruken bile bir garip hissediyorum.. Öyle zor geçti ki bu kış.. 
Derin bir iç çekiyorum ama yazarak nasıl ifade edilir inanın düşündüm ama yok bulamadım.. 
Güneş'i, günü sımsıkı o neşe ile kucaklayın.. Kısa kısa hatırlayın bişiler sonra hemencik unutun yeni an'ınıza geri dönün...
Gününüz aydınlık olsun...  ^_^

21 Nisan 2013 Pazar

Hey ! Kendim sana sesleniyorum !

Papatyalar bir tek bahar demek değildir .. Bir tek baharda acmazlar :)  by t u b i
Papatyalar bir tek bahar demek değildir .. Bir tek baharda acmazlar :) , a photo by t u b i on Flickr.


Yazıyorum.. Kendimi yazıyorum..  Biriktirdiğim herşeyi  “o an” geliyor ve yazıyorum..

Konuşamıyorum anlatıp dile getiremiyorum.. Yazdıklarımda anlattıklarımı dilimle söyleyemiyorum ki..  İyi yazmıyorum, güzel değil kurduğum cümleler.. Kelimelerim az.. Noktalarla dolu hatta yazdığım herşey.. İstemsiz koyuyorum yan yana.. Bitirilmemiş, söylenmemiş herşeyi temsil eder gibi sıralıyorum işte yan yana..

Herşey yazarken biliyorum “ her şey” olarak yazılması gerektiğini..  İmla kurallarına uymuyorum mesela.. Kitap çıkarmayacağım ki dikkat edeyim..  Şiirde yazmıyorum.. Ben bir yazar değilim ki !

Sadece kendime, dile getiremediğim kendime yazıyorum ben..

Yazıyorum sadece...

Düşünmüyorum mesela ne yazsam diye.. Klavyenin başına geçtiğimde yazıveriyorum hepsi bu..

Farklı olayım diye değil.. Garipliklerin baş kahramanı olmak ise hiç değil..

Uzun zamandır yazıyorum ben..

Ara sıra defterlere yazıyordum.. Bazen herhangi bir Word sayfasına şimdiki gibi.. Telefonuma yazıyordum mesela.. Mesela ya işte yazmaya engel değildi ki benim için..

Kalem tutmasa da elim, gitmese de parmaklarım klavyeye yine yazıyordum işte fotoğraflarımla.. İyi fotoğraf çeker miyim… –Hayır ! Çekmem, çekiyorum hiç diyemem..

Fotoğrafçı değilim.. Diyemem ki ! Fotoğraf çekmek herkese göre değişir ama benim için tektir.. O bir aşktır.. Huzurdur, kelimelerimin sessiz dilidir.. Sözsüz bir müzik gibidir mesela.. Beni tek terk etmeyen nice huzurları içime işlemiş yegane kahramanımdır.. Ben sadece fotoğraf çekerim.. Herkesin gördüğünü değil, kendi gördüğümü fotoğraflarım.. Hikayeleri vardır mesela..

Buyum ben.. Yazmadan durmam, sevmeden yapamam, ağlamasam da gizliden dolar göz pınarım engel olamam..

Ben sadece kelimeleri yan yana dizerim..  İçimdeki karmaşayı sesli sunarım kendime hepsi bu..

Severim, üzülürüm sonra yazarım.. İzlerim, gördüklerimi yazarım mesela.. Gizlidir ama o gizleneni de yazarım.. 

Mesaj kaygım yoktur.. Ama okuyan bilsin isterim, anlasın okurken beni değil kendini anlasın.. Ben sizlerden farklı değilim ki !

Olamam ki !

Yazıyorum işte.. 
Ne farklı olmak için nede insanları etkilemek için yapmıyorum ki ben bunları..
Ben neysem oyum.. Sıradan biriyim herhangi biri.. Farklı olmak istemiyorum ki !
Bu dünyada koca bir “hiç” iken hiç var olmayan başka bir dünyada nasıl var olabilirim ki !
Sadece susup, sadece yazıp öylece yaşamak istiyorum, bir hiç’im ve öylede kalmak istiyorum..
Hepsi bu !

Bir çiçek olsaydım keske ..



Bir çiçek olsaydım keske .. Önce tomurcuk olur, sonra acardim .. Guzel kokumu etrafa yayip mutlu ederdim herkesi .. Bakan bir daha bakardi bana .. Sonra yavas yavaş yapraklarımı döker , herkese tek tek veda edip kuruyup giderdim .. Ardımda sadece kuru bir dal bırakarak .. Kısa bir veda kısa bir mutlulukla ..
t.a.

Eskilerden bir kuple lütfen !

Bazen günlerce bilgisayarımı açmadığımı fark ediyorum.. Bi zamanlar ne çok başında vakit geçirmeyi severdim.. 
İlk işim messenger'ımı açmak olurdu.. Güzel ifadeleri toplamayı severdim.. Bildiğiniz fix benle özleşmiş ifadelerimin vardı mesela.. Hep kullanırdım.. Mesaj yazarkende öyledir kullanmaya özen gösteririm.. Sanki kullanmasam karşımdaki yanlış anlayacakmış hissine kapılırım..
Bir çok şeyden vazgeçmişim artık onuda fark ediyorum yavaş yavaş.. 

Mesela hala telefonumda bilmediğim kullanamadığım bir yığın özellik ve programla dolu.. Nedense indirmişim ama bir kere bile bilerek kullanmamışım..
Eskiyi özler gibiyim.. 

İlk o polifonik seslere sahip telefonlar.. Kim ne yapmış ne kullanırmış nerelere gidermiş özelliği olamayanlardan böyle.. Anlamaya gerek yoktu o telefonları mesela açar kapatır arada da yılan oynarsın olur biterdi.. Şimdi öylemi ya ne ararsan var.. Bi seni uzaya götüremezler o kadar.. Gerçi onla ilgilide bir program yada ona benzer birşeyler mutlaka yapmışlardır da haberim yoktur kimbilir..

İlk bilgisayarlar.. Odam hep soğuk olduğu için titrereye titreye başında zaman gerçidiğim o masaüstünü kaplayan kocaman bilgisayar.. Kim ne derse desin deli olurdum o zamanlar iki sohbet edebilmek için.. Ne yapardım o kadar diye düşündüğümde anımsayamıyorum bile.. Tek hatırladığım bir zamanlar deli gibi klipleri izleyip takip etmeyi severdik.. En azından ben ve arkadaşlarım öyledi.. Kral Tv abonesi gibiydik.. Orada izler bir şekilde internettende bulup indirmek için uğraştığımı bilirim.. Ne saçma diymi.. 



Hayal ederdik mesela o kliplerde oynayalardan biri benim diye.. Kimi zaman söyleyen kimi zaman o klipteki aşık olunan kız.. Şimdiki diziler gibiydi o vakit klipler.. Şimdilerde pek bilmediğim için yorum yapamıyorum fakat o zamanlar öyledi.. Kısa metrajlı bir film gibi..
Sonra uydular girdi hayatımıza bir yığın yabancı kanal ve yabancı şarkıcıların klipleride giriverdi ilgi odağımıza.. Geçmiş zaman işte..

Mesela saatlerce sohbet edebilmeyi özledim.. Buluşulurdu msn ortamında ve saatlerce yazışırdık onla bunla.. Ne facebook ne twiter hiçbiri yokken.. Bunuda yapmıyorum artık.. 
Ama özledim galiba.. 
Birini beklemeyi..
Sabahlara kadar dolu dolu konuşmayı..
Beni anlayan biri ile yazışabilmeyi..
Saçma sapan komik ifadelerimizi birbirimize atmayı..
İnsan çok şeyi özlüyor, eskiye dönemiyor ya..

Hani deseler "gel yakar top oynayalım" diye.. Havalara uça uça binbir ricayla annemden o izini koparıp sokağa çıkabilmek ne büyük bir başarıydı oysa o zamanlar benim için..
Şimdi deseler oynayabilirmiyim..

Bazen yürürken düşünürüm işte böyle şeyleri.. Sokakta gördüğüm çocukların ellerinde telefonlar dillerinde binbir türlü küfürler.. Bilmediğim oyunlar.. Biribirini öldüren yaratıklı olanlardan böyle..
Ne şanslıymışım diyorum.. Ben hiç tv karşısında bi çocukluk gerçirmedim.. Elimizde telefonlarla sokaklarda oyun muhabbetleri yapmadım.. Benim zamanımda Yonca Evcimik vardı, Bediş'ti o zamanlar.. Barış Manço vardı bende çıkmak oradaki çocukşar gibi onunla sohbet edebilmek için yalvarırcasına bakardım dört köşeli o kutuya.. 

Ben yakar top oynadım, yedi kiremit.. İp atladım.. Laleli birler, birler beşler.. Körebe oynadım.. Top oynadım..

Sokaklara tren yolu çizdim bi baştan bi sona kadar böyle okuldan arsalardan topladığım tebeşirlerle..
Arka sokağa bisiklet binmeye gittim.. Yasaktı gitmek ama ben yine bastım pedalları oralara gittim.. Oralardaki dostlarlada oynadım..
Doğum günüm oldu pasta yaptırdım anneme topladım herkesleri eve.. Bir yığın çocuk.. Güldük, eğlendik..

Bizim apatrman araları muhabbetlerimiz meşhurdu.. Çünkü o sıcaklarda en serin yerler oralarıydı.. Toplaşırdı annelerimiz onlarla böğrekler, kısırlar yerdik.. Maksat muhabbetti onlar için bizler için ise kek, böğrek..

Çocukluk arkadaşım canım dostumun terasında piknik yapardık mesela çocuk aklımızla.. Evden toplanırdı ıvır zıvır oturur bi güzel yerdik.. Sonra sırt üstü uzanır bulutları kediye köğeğe benzetir bi kaç fil ve zürafaa bulurduk.. geceleri yıldızları sayar küçük ayı ve büyük ayı bulma yarışına girerdik.. 
Yıldız kaydığında dilek tutardık hemen işe yarayacağını düşünerek.. Çocuk aklı işte.. İnsan büyüyünce inanmıyor işte böyle ufak ama güzel olan herşeye..

Buz parmak yiyemezdim mesela hemen boğazım şişer hasta olurdum ama yinede yerdim.. Annem görmez nasılsa.. Anneler herşeyi görür.. Bilir.. 

Kırtasiyeleri severmiydiniz sizde benim gibi.. Herşey rengarenktir böyle.. Hepsinden Almak isterdim hepsinden naz yapardım aldırana kadar.. Sonunda da alırdım..

Defter kaplamaktan nefret ederdim mesela.. Renkli desenlilerden seçerdim onlar olsun isterdim ama öğretmenler hep kaplatırdı.. Onunda yolunu bulmuştuk.. Hazır defter kapları çıkmıştı onlardan aldılar bana.. Hepsinin üstünde çizgifilm kahramanları var..

Birinde Winidi Pooh, Tiger, Micky Mause, Sevimli hayalet Casper, Varyemez Amcalar ve niceleri.. Bayılırdım onlara.. Her defterime bi tanesini çizmek için uğraşır yapardımda..

Düşünüyorum da onca zaman onca vakit.. Nede çabuk bitmiş..
Hayatta tek gayemiz o defter kabı iken birden bambaşka şeyler oluvermiş.. Çizgi kahramanlar bile değişmiş artık.. Süper güçleri olanlardan olmuşlar.. Uçuyorlar ışık saçıyorlar.. Onlarda zamana yenik düşmüş.. Sevimli kediler, ayıcıklar gitmiş koca koca canavarlar gelmiş..

Kırgınlığım vardı aslen fakat ne olursa olsun buraya yazmak engel değilmiş bana onu gördüm.. Bugün çok şeymi gördüm ve fark ettim.. Şaşırdım doğrusu..

Kim ne derse desin çok uzun desin okumasın ama ben keyif aldım yazarken.. 
Çocuk olmayı özledim.. Çocukça safça istemeyi ve beklemeyi özledim.. Tek üzüntünün alamadığım o renkli dünya olmasını özledim.. 
Güzel bir çocukluk yaşadım kabul ediyorum.. Hep güzel değildi belki ama yinede güzeldi..
Yazmakta.. Yazabilmekte.. Keşke bir çok anıda olduğu gibi sadece böylr mutlu anları anımsayabilsek..
Öyle neşeli öyle masum.. 
En önemlisi belkide isteyebilsek.. Güzel olmazmıydı...

18 Nisan 2013 Perşembe

Müjde , Yaz Geliyormuş !

Su sıralar icimde hem sonbaharı hemde yazin müjdecisi ilkbaharı yasıyorum .. Tıpkı şimdiki havalar gibi ..
"İzmir 'e kıs geri geldi.."
Gercekten oyle havalar soğudu Yagmur yağma arzusu icinde fakat bir türlü derdini dokemez bir durumda .. Sıkıntılı, üzgün ama neselide.. Havalara böylesi durumları yakıştırmayı seviyorum nedense .. İnsanin ruhuna, günlük yaşantısına dahi etki ederken neden kisisellesmesin diymi ya ..
Nisan ayi hep böyle .. Hep yağmurlu hüzünle karışık neşeli .. Ayrilamaz gbi birşeylerden .. Eskilerini atamaz , kislik kıyafetlerinden siyrilip yazlıklarına dönmekte tereddutlu gibi .. Hepsi olsun hepsini giyebilsin istercesine .. Ama nafile ..
Nisan bence en hüzünlü aylardan biri .. Melankolik .. ayriliklar ayi bence nisan olmali ..
Benim ayım Ağustos .. En sıcak ay en kurak en sert .. Belkide ondan surekli üşüyorum ..
Cok küçükken tatmamisim ki o soğukları .. Yada annem hic usumeme izin vermemiş .. Üzülmemem icinde ugramistir ama duyumlarım ve sınırlı sayıdaki fotoğraflarıma baktığımda hep ağlıyorum .. Galiba neysem oyle devam ediyor.. Mizmiz, sulu gözlü, inatci bir cocukmusun.. Hala ondan farksız sayılmam ..
Rüzgar esiyor.. Bahçedeki ağaçların konuşmalarını duyuyorum .. Kimbilir neler anlatıyor onlara rüzgar .. Kimleri cekistiriyor.. Kimin dedikodusunu yapip kime gulup agliyorlar kimbilir..
Bir kulağım aralik penceremden odama giren bi seslerde ... Belkide birilerinin banada gönderdikleri demek istedikleri vardır diye dinliyorum .. Müzikten cok onların sesi yankılanıyor icimde ..
Kıs geçmedi der gibiler .. İlkbahar gelmeyecek ya yaz olacak ya kıs ..
Ah! Mevsimler bile buna karşı .. Onlarda küsmüşler .. İncitilmisler ..
Huzurlu bur gece diliyorum .. Kendi adıma herkes icin .. 



                                                  ( Fotoğrafın tüm hakları bana aittir. Tuba Atamer )

                                           

16 Nisan 2013 Salı

Boş koy'dum gitti...!

İnsanın içinde bazen öyle bir buhran oluyor ki;

"Of! bırak gitsin o da neymiş öyle... Hep üzül hep ağla hep kafaya tak nereye varacaksam bunlarla.. Boş koy gitsin"

diyebiliyor.. Tıpkı bugün benim dediğim gibi.. Bur ruh hali içinde günü noktalıyorum.. En azından büyük bir kısmını.. Yeni doğan gün ne gösterir ne getirir insana bilinmez..

Bugünkü kendimce cümlem işte o.. " Boş koy gitsin... " Dolduran olur elbet.. En güzeli kendi haline bırakıp biri doldursun, dolduran yine ben olmayayım... diymi yaa  :)

12 Nisan 2013 Cuma

PuCCa Nedemek ? Neyeceden Üretilmiş Bilen Varmı ?


Şimdi...
Kafamın içi cayır cayır binbir arşın ağırlığında yazılmayı bekleyen cümlelerle dolu...
Hemen yazmalıyım yoksa bir kaç dakikaya kalmaz unutucağım bu kesin...
Fazlaca yaşlanmaya başladım laflarına giremiyorum çünkü oldum olası böyle biriyim.. Dakikalar değil saniseler bile bu durumum ile yarışamaz..

Kafamdakilere geliyorum efenim..

Geçen gün bir arkadaşım burada (blogger'da) yazdığımı öğrenmiş.. Esasen çevremde bunu bilen toplasanız  bir elimin parmaklarımın sayısını en kötü bir geçer.. Kalan arkadaş fikstürümde bulunanlar ise kendi çaplarında olduklarından dolayı bilmezler.. Okumayı sevmeyen, ben ilkokulda okul kitabımı bile okumazdım ki diyen tür kafileler.. Her neyse..
Arkadaşımın dediğine göre bu Blog'cu camiasında çok ünlenen deyimi yerindeyse 'Fenomen' olanlarla doluymuş.. Kullandığı bir cümlede şudur 'Hatta bir tanesi kitap bile çıkarmış.. Acayip para kazanıyorlar' dedi..

İlgimi çekmedi dersem sizi kandırmış kendimi kandıramamış olurum.. Bu aşikar..

Hani biri ne yazmış olabilirde bu kadar ünlenmiş ve kitap değil kitaplar çıkarabilmiş.. Bu kesinlikle benim nezdimde takdir edilesi bir durum..
Milyonlarca blogcunun blogunu okumuşumdur.. Bazen öyle yaparım ki açarım müziği ve bir  blogu baştan sona okurum.. Neler yazmış neler anlatmış.. Ne okumuş ne izlemiş.. Sessizce okur çekilirim köşeye.. 


Arkadaşımın bahsettiği ünlü blogçumuz " PuCCa " adı altında yazmaya başlamış bir hatun.. Hatun diyorum görünüş olarak bile ciddi bir "al benisi" olan biri.. Nacizane.. Ve ben bunca sene hiç rastlamadım PuCCa 'ya.. Yazık olmuş ... İlk zamanlardaki yazılarını okumayı dilerdim..

Açıkçası kimdir nedir necidir neden dikkatimi çekmiştim bilemiyorum fakat bi kaç gündür kısa bir araştıma içerisindeyim..

Blog yazarlağında ünlenen oldukça edepsiz yazılara sahip yeni bir akıma neden olan biri.. 

"Dizüstü Edebiyetı" evet ben ilk defa duydum ve inkar edemem çokta şaşırdım... Hatta ben bu kadar geri kalmışlığımı cahilliğime bağladım.. Elbette herkes herşeyi bilmek zorunda değildir fakat benim gibi meraklı fazlaca istekli iseniz kahredip kendini "ben bunu neden daha önce görmedim" diyerek kendime kızarım..
Blogonu ve bir kaç hesabına göz atıp bir kaç yazısını okudum.. Ciddi anlamda aklı feci çalışan birini gördüm.. Buna ister aptal cehaleti deyin istersenizde aklın ve görsel yaratıcılığın hükmü... Bana sorarsanız her ikiside mevcut...

Üstelik öyle rahat bir yazış tekniği vark ki okudukça merak ediyorsunuz bakıyorsunuz bu bir kadın nasıl küfür ediyor diyorsunuz.. Yazış uslubundaki rahatlık beni bile rahatsız etti desem yeridir.. ( Küfür etmem ve sevmem küfürü içeren bir çok kitap ve filmi izlememe nedenlerimdendir.. Evet şuna inanmıyorum herkes bir şekilde kızar sinir katsayısı tavan yaptığında saydırır fakat bir çok kişi muhtemelen benim gibi rahatyabilmek adına içinden söyler.. Birde argo kelimelerimiz var.. Küfürle karıştırmamak gerek.. Hakaret için kullanmamak gerek.. Bunlara dikkat edilerek dile geldiğinde kulağa çokta itici gelmiyor.. Fakat genede bir bayana yakışmadığını düşünüyorum.. )

Hangi akla hizmet olarak kim yada neden bu denli cesur yapmış bu hatunu... Sanıyorum ki ilk kitabını alıp okumaya başladığımda anlayacağım.. 

Düşünmeden de edemiyorum bu kadar cesarette fazla büyük bir risk değil mi acaba ? Bildiğiniz ağızlar dolusu küfür eden ilişkilerini sömüren eski sevgilerine olan göndermeleri.. Ben sadece kısmi bir kısmını okudum...




Ve hakkında yazılıp anlatılarlarsa çok daha ürkünç.. Kendimi yerine koyarak düşündüğümde birilerinin hakkımda böylesine hitaplarda bulunarak eleştirdiklerini görsem sinirimden kudururum..
Açıkçası bu kadar gözü  peklikte feci bir şuursuzluk ister.. 

( Şuursuzca okuyacağım kitaplarını... İçimdeki dengelerin ritmini tutturamamışken birde oturup PuCCa ' nın kileride katarız furyaya.. Hep birlikte mutlu mesut tutturup gideriz kaçık huzurun peşine.. )

Kendimi çok iyi bir okuyucu olarak tabir etmem mümkün değil fakat dönem dönem kitapçıları arşınlarım en azından neler var neler yok bir göz atmayı severim...
Sevgili PuCCa'nın 3 adet kitabı bulunmaktaymış.. Kitaplar çıkarmış...

( Nerden nereye diymi...
İnternet çok geniş bir alan dünyanın bir çok yerinde bir çok kişiye ulaşma olanığının parmaklarınızın altında olması durumu işte, müthiş... )

Şimdi düşünüyorum, internette günlük tutan bir kız kalkıpta kitapta ne yazar.. Okuduklarıma göre hatun kendini yazmış..

Bu bana şaşırtıcı geldi diyemeyeceğim çünkü zaten kendini ve yaşamını anlatarak üzerine giydirdiği karakteri hem yaşayıyor hem yaşatabiliyorken kitabında da elbette bunları anlatacaktır...

Yanlış okumadıysam son kitabında da sevgilini anlatmış.. Sevgiliside twitter ünlülerinde... Harika inciler döktüren, ünlülere sataşan bir tip..  Ömür Özdemir( ceriLevis ) olarak tanınıyor.. O bir oyuncu ve sanırım Harem adı altında bir dizide oynuyormuş.. ( Kedimi özürlü gibi hissettim ben böyle bir diziyi hiç görmedim.. Bir şey daha öğrendim bu vesile ile.. Komedi dizisiymiş oldukça ironik göndermelere sahip.. Ya ben hangi dünyada yaşıyorum acaba. )

Şimdi böyle bir karakterin bu denli dengesiz bir kız içindekilerinin dışına taşırmayı başarabilmiş bir hatun, ne kadar detaya inerek hayatının hangi dönemlerinden esinlenerek neler yazabilir.. Merak kötü bir şey.. Milletçek insanların özel hayatlarını diklemeyi, burnumuzu sokmayı her daim sevmişizdir.. Merak kanımızda var ayrılmaz bir parçamız olmuş durumda.. Her an her dakika buna müsaitizdir.. 

Ve merak ettiğim bir şey daha var.. Kesinlikle zeki ve yaratıcı biri değilimdir.. Bu blogçular bu garip kimi zaman kulağa hoş gelen kimi zamanda vay be dediğim bazende bildiğiniz yüksek sesle güldüğüm o nickleri nasıl buluyorlar.. Ben mi aptalım yoksa çok mu hazırcıyım çözebilmiş değilim... Adım Tuba.. Lakabım Tubi.. Adımın telaffuz edildiği tek yerler işyerim ve evim.. Geri kalan kısımda çoğunluğun dilinden duyduğum tek isim Tubi.. Köpeğinize hadi oğlum tut der gibi bir şey çıkıyor ortaya... Hoş ben ismimide bana takılan hani çok uzun olan ismimin kısalmasınıda çok seviyorum.. :) 

Fakat biri diyebilir mi PuCCa neyce ve nedemek.. Yok yani sadece merak ettiğimden... :)

Yazmadan edemedim.. En kısa sürede de sevgili  " PuCCa " hallerini okumak üzere kitaplarını edineceğim.. Kafamda bir yere oturtamadım kendisini merakla okuyup bitiricem seni PuCCa .. :)

11 Nisan 2013 Perşembe

Ki..!

İyide ben günlere takılı kalmam ki..!
Onları hatırlayamam ki..!
Neden unutamıyorum ki..!
Gidişler hatırlanmaz ki..!
Gidenler sevmemiştir ki..!
Onlar kötüdür ki..!

11 Nisan: Ben geçen sene bugün...

Ben Nisan ayını sevmem... söylemişmiydim hiç ?
Eskiden severdim.. Ama sevmiyorum artık.. Mümkünse hiç düşünmeden beklemeden geçip gitsin bu ay..
Bana güzel başlangıçlar getirdi.. Fakat kötü bitişleride sundu önüme.. 
Bugün yazmamsa.. Neyse..
Aslında dün garip bir şekilde günün bir gün öncesinden geldiğimi farktmeme neden olan doların döviz kuru oldu.. Ben ayın 9'u sanarken meğersem 10'umuş..
Herkese de bugün salı diyorum.. Acaba hakkımda ne düşündüler merak ediyorum... Yoksa onlarda farkında değilmi bugünün ne olduğunu.. 
Belki bei bozmamak için bozuntuya vermediler.. Bu son ihtimal bence çok zor :)
Neyse...
Ben bunu nasıl becerdim diye düşünsemde bulamıyorum.. Bilgisayarım bile bilmiş diyorum.. Çünkü ayın 9'unu gösteriyordu.. 
Enteresan değil mi? 
O kadar sıkı bir bağ kurmuşum ki bilgisayarımla o bile bugünü inkar edercesine ne kadar uzaklaştırsam o kadar iyi düşüncesini barındırarak beni iteler gibi...
Hayatta çokta kötü bitişler yapmamış olduğumu hatırlatarak, bu aydı gözü kapalı nefesimi turarak yaşayıp bitireyim... 
En yerinde karar bu sanıyorum ki...
Ben geçen sene bugün; doktordayım .. doktorda...

Mutlu, Mutlu günlerde olun...

9 Nisan 2013 Salı

Bir Avuç, Herşey Kadar.. Sen Kadar..

Bir avuç bozuk para, yığınlarca boncuk gibi savrulup saçıldım .. Döküldüler, saçılanları hala bulamadım .. Kayıplar .. Kaybedilmiş her an gibi .. Yüzünü kaybetmiş, silinmiş .. Hersey gibi ..

8 Nisan 2013 Pazartesi

Kıyamıyorum ki ! Kıyamıyorum..



Eskiye takılı kalıyor yaşadığım hayatım hep nedense.. 
Yenilerime alışamıyorum, üzerime emanetler.. Verdiğim kilolarım kadar fazlalıklar gibi hayatımda.. 
Dolabımda giyemediğim bir yığın kıyafet gibiler, ayıklayamıyorum kıyamıyorum eskilerimi atmaya.. Tek tek ayırıyorum kenarıya.. 
İleride diyorum belki.. 
İleride ne olacak ki ?
Tekrar giyecekmiyim o artık üzerime olmayan eskilerimi..?
İlerisi yok artık ..!
Ama eskilerimin yerlerine yenilerini de alamıyorum ki.. Her aldığım yeniler bir diğerinin yerini doldurmuyor.. 
Bambaşka bir yer edinerek yerleşiveriyor yeniler raflardaki yerine..
İçim burkuluyor, gülüyorum.. Sonra ağlamaklı oluyorum.. 
Eskilerim onları tamamen unuttuğumu sanıyorlar içimdeki eskileri bilmeden..
Öylece düşünüp bırakıyorum suyun içindeki o akıp giden milyonlarca zerreciklerin içine.. 
Yakalamak zor olsun ki eskilerim özgürleşip başka hayatların eskilerinin yerine yeni olabilsinler..
Farklı olabilirdi diyorum ara sıra.. Farklılığı yaratamadığımı görüp daha çok kırıyorum içimdekileri.. 
Eskilerim yerini doldurmayan yenilerimi yerle bir edivieriyor işte.. 
Ve... Sonra..
Sonrasını bilsem yazarmıydım bunları diyorum..
Son sesine gelmiş bir plağın çıkarttığı o cızırtı gibi oluyor işte etraf..
Tek ses, koca bir sessizlik içine düşmüş ardında o cızırtının eşliğinde duyduğum 'Kendi Sesim' oluyor...
Emanetlerim var !
Birde emanet edemediklerim !
Ne atabiliyorum nede yenileyebiliyorum..
Ama yeniler beni dinlemiyor ki !
Giriveriyorlar hayatıma.. Onlarda emanetim oluyor.. 
Eskimiyorlar, çünkü hiç benim olamadılar...
Gündüz yeniliyorum gece çöktüğünde eskiye geri dönüyorum..
Ne onu nede diğerini sevebiliyorum..
Kıyamıyorum ki ! Kıyamıyorum..
Ara sıra işte, özlüyorum belkide...
Eskiler kalsın bir olsun, bir olmasın diye diye..
Kış halen bitmedi !

7 Nisan 2013 Pazar

Defolu !



"Keske kızabilsem sana , keske nefret edebilsem .. 
Bunu cok isterdim ... 
Belki o zaman bu kadar icime islemezdin .. 
Bu denli sana küsmezdim .. 
Unutturdum belki de.. Silerdim.. "
Eski mazi koca bir hata olurdu kimbilir .. 
Yenilerini eklerken derdim ki, onlar hatalı onlar ise çoktan yaşanmış bitirmiş olduğun hatalılar..
Defolu bir pantolon gibi..
İnsanın bir yanı hep böyle değil mi ki ?
Bir yanımız hep hatalı.. Defolu..
Akıl ve kalp..
Akıl hep mantıklı, kalp hep hatalı..
"Aklımla degil kalbimle sevmisim .. 
Mantığım degil kalbim seçmiş seni .. 
Beklemişim yıllarca bana gelmeni.. "
Öylesine bir umutsuzluk icinde iken.. Vazgecmisken.. Çoktan unutmuşken..
O umudu, içime yeniden yerleştirmek icin gelmişsin.. 
Ve sanki ondanmış gidişin..
Belkide ondandır nefret edemeyişim.. Belkide silmek istemeyeşimdendir..
Yazamadıklarım, diyemediklerimdendir...
Koca bir sessizliğin ortasında bağdaş kurup sıralayamadıklarımdandır..
Dökülenlerin hesabının hiç kapanamamışlığıdır..
Rastlamaktır belki bir sokakta... Öyle uzun değil kısacık bakıştandır..
Benzetmektir herkesi tek bir kişiye..
Kimbilir ki !
Dünya küçük diyerek, susmaktır tek sebep..
Düş kurmayı sevmiş olmaktandır.. Olamaz mı ?
Hiç olamamışlar ve olmayacak olanlar.. Onlardan mı ?
Kimbilir ki ! 
Belkide sevmişimdir hata  yapmayı.. Defolu yaşamayı..
Bir yanım hep öyle kalsın istemişimdir ve öyle olsun demişimdir ki sevivermişimdir o defoyu..
Elime alıp saatlerce bakıp anlamadığım, üzerime giydiğimde farkettiğim o defoyu..

Defoluda yaşamayı bilmek gerek hayatta.. 
Hata değil belki fakat defo olmalı bir insanın hayatında.. Dibine kadar bilmeli..
Kimbilir ki !
S(b)en tabiki !


 

4 Nisan 2013 Perşembe

Durum Vahim !!! =)


Gerçekten anlamakta zorlanıyorum kendimi..
Bir kaç saat önce içim buruk şuan ise keyifli :)

Ferhat Göçer'in Esirinim şerkısında geçen sözleri duyunca radyoda budur işte dedim... :)

Hoş gör sen ben delinin biriyim ..
Her şeye rağmen seni seveceğim ..
Bir damla gözyaşına bin ömür ..
Vermeye hazır esirinim..





Nisan Yağmuru, Nisan Huzursuzluğu..




Eskiden .. Ama çok eski değil..
Severdim, severdim bende şu güzel baharın müjdecisi "Nisan" ayını..
Çok yağmur yağsada, hep aldatsa da.. Severdim ben Nisan ayını..
Sevmek istemiyorum.. 
Tüm yükü ona yüklemek istiyorum..
Suçlu "O" !
Baharda içime kışı yaşatan bir ay artık "O" ..
Zaten hem nemli, hep değişken... Tıpkı ben gibi..
Bir gün geneşli, neşeyle dolu şen şakrak gülüşleri, esintileri.. 
Bir gün mızmız bir kız çocuğu.. 
Bir gün sulu gözlü, katı sağuk bir duvar gibi..
Ara sıra karışık.. Saçı dağılmış, bezmiş ama yine güçlü, kararlı dimdik..
Arada bir nötr hiç birşey hissetmez, duymaz düşünmez..
İşte böyleyim bugünlerde bende..
Ben böylemiyim diye böyle Nisan?
Yoksa hep böyleymiydi?
İçime içime yağıyor Nisan Yağmur'u.. 
Birikmiş toprak kokusunu salı veriyor..
Sessiz sedasız izliyor...

Günler hep sizin olsun... 
Sizli günlerle dolu nice Nisan'larınız olsun..


2 Nisan 2013 Salı

< Mutlu Sabahlar > 'Sertab Erener - İyileşiyorum'

Bu şarkıyı dinledikçe içinde kayboluyorum..
Hani "işte bu" aynı beni anlatıyo deriz ya arada.. Ben genelde demem bunu.. 
Ama nedense bu şarkıda bana ait bişeylerde var.. 
Başından sonuna kadar hemde.. Hislerimden çok yaşadıklarım var.. 
Sözler, Sezen Aksu'ya ait.. Sertap Erener'in yorumuyla da bir başka işliyor insanın tam o "gam teline" ..
Böyle bir şarkıda ancak onlara yakışır zaten.. Buyrun..
Sabah sabah o 'gam telime' vuran şarkı...
Mutlu günler...


Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !