26 Temmuz 2013 Cuma

Mutsuzluk Senfonisi




İnsan neden tutturamaz bir türlü mutluluğu tam 12’den?
Google’a  ‘Mutluluk’ yazdığımda yığınlarca sonuç çıktı karşıma.
İlk çıkan ise tanımıydı.
Hani okullarda kitaplarımızda konuların ilk girişlerinde bulunanlar gibi işte, tanım: Kimileri mutluluğu maddi alanda, kimileri manevi alanda, kimileri ise hem maddi hem manevi alanda edinilebilecek bir ruhsal hal olarak ele almışlardır.
Yani  Sabancı’nın torunu olmasam da maddi açıdan dışarıda bir çok insan gibi asgari ücretle çalışmıyor, ev geçindirmekle uğraşmayan biri olarak mutlu olmalıyım..
Manevi olarak derseniz, evet son zamanlarda çok sıkıcı bir sosyal hayatım olsa dahi ailem, dostlarım var... Ve sevdiğim bir çok şeyi elde edebilen, edebilecek biriyim..
Yani küçük şeylerle bile misal, ‘çikolata’ bile mutlu edebilirken beni ne oluyor da bir anda kendimi koca bir mutsuzluk çukurunda buluyorum.
Ee, sağlığımda yerinde.. Duyabiliyor, konuşabiliyor görebiliyorum.. Sorun ne peki?
Bu koşullarda insan neden hala mutsuz olabilir ki..
İnsanoğlu doyumsuzdur derler %1500 buna katılıyorum.
Hatta sonsuz bir doyumsuzlukla çarpar tüm vücudu.
Ama bu bir noktada son bulmalı.. Yani buluyordur elbet değil mi?
Her güzel şey bir gün biter, ee kötülerde bitmeli yanlış mıyım?
Bunları bilmek beni mutlu ediyor mu? –HAYIR !
Ne maddi ne manevi mutlu değilim !
Ve konuştuğum hiç kimse mutlu değil..
He, istisnalar kaideyi bozmaz diye de şahane bir sözümüz var ya onları katmıyorum bu ‘Mutsuzluk Senfonisi’ne.
Ama biliyoruz kimse tam 12’den vuramıyorum mutluluğu. Yakasına yapışıp sonsuza dek orada durması gerektiğini milyonlarca kez söyleseniz de durmuyor işte meret !
Ben en iyisi kimseyi kendi mutsuzluğumla da mutsuz etmeyeyim…
Ne kadar iç açıcı bir gün değil mi, bol mutlu günlere…

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Sarıl Bana !

Hep diyorum ya herşeyin başı sarılmak diye..
Hala devem ediyorum işte; Her şeyin başı sarılmak..!
SARIL BANA .. SADECE SIMSIKI SARIL..

                                                                    ( P.Coelho - Elif )

19 Temmuz 2013 Cuma

Seninim işte, alıp götürsene beni...

     
Asya :  Durursam bir daha kurtulamam..
İlyas :  Ziyanı yok, gülüşü yeter bize..
Asya :  Yüreğim kaydıysa günah mı ?
İlyas :  Çamura saplansam yardıma gelir misin ?
Asya :  Elini tuttum, sıcacıktı.. Yüreği elimdeymiş gibi..
İlyas :  Elinden tutuversem benimle gelir mi ?
Asya :  Seninim işte, alıp götürsene beni..
 
 

Olamamış ama bitmiş, olmuş ama oda bitmiş..





An gelir ve şöyle düşünür insan, "Eskiden böyle düşünürmüşüm şimdi ise düşündüğüm şeyi düşünmeyi bırakıp başka bir düşünüş şekline çevirmişim.." 
Bunu bazı insanlar farkına varır..
Bir düşünsenize, bundan 10 sene önceki sizi?
Hala olduğu yerde o günkü gibimisiniz?
Hala öyle mi düşüyor, öyle mi yaşıyorsunuz?
Hayatınızdaki değişiklik yaşam durumunuz geliriniz mesela hala öğrenci olmamanız değil...
Uğruna kavgalar çıkardığınız fikirleriniz, düşüncelerinizdir..
Bir zamanlar ne dediğinizi bile hatırlamaktta güçlük çektiğiniz o düşünceleriniz..
İnsanlar değişir.. 
O veya bu şekilde hepimiz değiştik..
Eskilerde kalanları artık hatırlamıyoruz bile.. 
Uğruna savaştığınız asla vazgeçmem dediğiniz çok şeyden vazgeçtiniz.. 
Yerlerini yenileri aldı.. Fakat hiç eskileri gibi olmadı..
Olmayacak..
Hiçbirşey eskisi gibi değil ve bir daha hiç olmayacak.. 

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Köreliyoruz Zamanla.. ( Günaydın ツ )

Bazı şeyler günler geçtikçe körleşiyor, kesmiyor artık..
Oturup ne olduda böyle oldu diye düşündüğünüzde geriye sadece kırık dökük bir kaç hatıradan başka hatırlayabildiğiniz birşey kalmamış oluyor..

Zaman bizi köreltiyormuşta.. 

Hissizleştiğinizi hissettiğiniz vakit anlıyorsunuz aslında yaşanan onca şeyin saçmalığını birer hiç uğruna yitirildiklerini..

Özlenir işte öyle anlar.. Ama elden ne gelir ki zaman onları çoktan yutup sindirmiştir bile.. Haliyle sizde öyle..

Diyecek kelimeler kalmamıştır artık.. Halbuki daha hiçbiri dile getirilmemişken..
Sessiz sedasız, sitem nidaları eşliğinde kendim söyleyip kendim dinleyerek öyle bıraktım herşeyi olduğu yere..

Toplanmaya ihtiyaçları kalmadı çünkü silinip gittiler, yıprandılar, alması gerekenleri alan aldı ve gitti..

Köreltiyor bizi zaman.. 

7 den 70'e değişmez insan der büyüklerimiz.. Ben 7'imdeki gibi değilim nede 21'imdeki gibiyim.. 70'ime geldiğimde ne olurum gelirmiyim o güne bilmem ama ben yine ben olmayacağım..

Bazen arıyor işte insan o nefes almakta güçlük çektiğiniz vakitleri.. 

İnsanoğlu işte özlüyor küçücük bir merhabayı, yanyana dizilmiş boyundan büyük bir kaç kelimeyi..
Zaman köreltiyor köreltmesine de, unutturmuyormuş vessalam.. Unutturmuyormuş..
__

Hayat herkes için farklı akıyor.. Sokaklarda, caddelerde milyonlarca insan koşuşturup duruyor birbirlerinden habersiz..  Milyonlarca insanın içinde tek bir kişi olarak sabah sabah ben bunların peşindeyken kimbilir onlar nelerin peşinde, içlerinde neler var..
Güzel bir yaz günü, güneşli sımsıcak.. Bir damla kadar berrak..
Böyle bir günde içiniz, hayalleriniz hep canlı kalsın..
Gününüz apaydınlık olsun..

16 Temmuz 2013 Salı

Beni güzel hatırla..

 
 
Beni güzel hatırla..
Sana unutulmaz geceler bıraktım,
Sana en yorgun sabahlar;
Gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım..
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye,
Vedalar bıraktım duraklarda;
Ne arasan bir sevdanın içinde,
Fazlasıyla bıraktım ardımda..

Orhan Veli Kanık

12 Temmuz 2013 Cuma

" Sesinizden tanıyamadım kimsiniz? "




Hasta olmak konusunda üstüme kimseyi tanımıyorum..
Asıl yazı yaşadığımız şu kavurucu sıcaklarda bile erkek gibi çıkan bir sessim, uykudan yeni uyanmış gibi bir yüz ve ağır çekimde hareket eden vucudum var..

Üç gündür bitap haldeyim.. Hafta sonunu iple çekiyorum.. Ne mutlu ki bana bugün son gün..
Fakat sonradan çıkan birde cumartesi akşamı için iftar programım var.. 
Tanrım evde uyusam ya ben ne işim var sokaklarda...

Bu sene kendi rekorumu kırdım.. Soğuk su ve dondurma yeme dalında tüm ödülleri kendime veriyorum..
Tatilde sayısını hatırlamadığım kadar dondurma yiyen ben o sıralar baktım bişey olmuyo devam ettim.. Soğuk içeçekler ardı arkasına içildi..

Ta ki çarşamba gününe kadar.. Keşke dondurma yiyip hasta olsaymışım içim gam yemezdi ama nerde içtiğim masum bir şişe soğuk su yüzüne oldu herşey..

Suçlu o ! Masum dediğime aldanmayı herşey o kadar soğuk olması yüzüne oldu.. Yargılansın şikayetçiyim..

Böyle zamanlarda dünya ile ilişiğim kesilir..
Birilerine naz yapmak hoşuma gider itiraf ediyorum.. İlgi odağı olmaktan doğduğum günden beri büyük bir haz alırım.. Kim almaz ki dimi yani..

Ama inanılmaz keyiflidir..
Ah bir de çektiğim o acı ve halsizlik bu dünyadan değilmişim hissini yaşatmasa dahada renklenecek bu ilgi..

Ama nerde sanki uzaylıymışım gibi çevrede dolanıp ağzımdan çıkan kelimelere eko veriyolar gibi yankılanması, zaten kalın olan ses tonuma birde iki ton üstü Bülent Ersoy narasındaki o kalın tonu eklenince görenler şoklar içinde kalıyor..

"Yok yok uzaylı değilim ya benim vallaa.." 
"Açklmaya gerek yok tanıdıkta naptın ya noldu sanaa..."
"Hasta oldum işte napmış olabilirim ki gidip bi hasta olup gelcem demedim ki oluyor işte öyle.."
"Nane limon iç sen iyi gelir.."
"Aynen sonrada bi güzel terle"
"Bak sodanın içine limonda sık oda iyi gelir.. Bide bol bol ıhlamur, adaçayı iç limonlu olsun.."
"Kesinlikle limon şart hemen geçirir.."
"Ya kızım doktoro git delimisin sen iş senden önemli mi izin al.."
"Zzz..."

Artık duymuyorum bile herkes bi doktor herkes bi akıl vermeye meyilli arkadaş bu ne... 
Türkiyedeki halimiz bu dostlar..

İnsanlar artık doktorlar kadar uzmanlık geliştirmiş kendine.. Sadece tahlil göstermeye gidiyoruz.. Aslında onada gerek yok..

Geçenlerde rutin kontrolümde teyzenin biri lafa tuttu beni beklerken.. Muhabbet arasında elimdeki rapora baktı hastalığımla ilgili olan değerlerle ilgili yorum yaptı.. Fal baktırıyorum sanıp gizliden etrafı süzdüğümde millet pür dikkat bizi dinliyordu.. İçimden "ne ayak bu insanlar ya" diye geçirdim..
İçime su serpti doktor hanım teyze, ciddi değilmiş ölmeyecekmişim.. Bi önceki sonucuma göre değerler düşmüş.. Sanki bunu ben göremiyorum da neyse...
"Harika dedi iç sesim, muhteşem sonuç için hiç bekleme boşa yürü git kızım sen evine ne işin var bak baktılar işte sonucuna.. Yok hep derler dik kafalıyım hep dikine giderim ben.. Ölürkende öyle olacak.. :)"

Teyze evinin adresini, telefonunu ver ben doktorlara gelip boşuna sıralarda telef olmayayım.. Sen nasılsa koyuyorsun teşhisi.. Ee bide kahve yaparsın içeriz karşılıklı oh mis..
Kendisi raporunu yenilemek için gelmiş yoksa zaten anlıyor hatun ne gerek var ki gelmeye hiç yani...

Naz falan hak getire.. Şuan tek istediğim yastığıma kavuşmak..

Kaç saatim var? Asırllar gibi geliyor böyle zamanlar bana.. Saniyeler bile en az bir saat atıyor sanki yok geçmiyor..

Neyse başladık güne elbet biter...

Herkese mutlu güzel bir gün dilerim.. Aman çıkmayın dışarı çok sıcak çok... :)

7 Temmuz 2013 Pazar

14 Satır bir kaç cümle sadece..

Oturup sadece düşünmek bile yetmiyor ara sıra..
Düşlere alışkın, hayallere tutkun, yaşama sıkı sıkaya bağlı olan ben için bile... 
Arasıra üstadında dediği gibi " Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum" derken demek istediği gibi..
Camın ardından izlemek, veda edenlerin ardından el sallayan biri olmak için ise hiç değil..
Derin derin solumak istiyorum.. Susmadan.. Ama çokta konuşmadan..
Elimi uzatıp tuttamamakta istemiyorum artık ben..
Her veda bir öncekinden daha zor artık..
Her gidiş daha acı..
Sadece bir ses, küçük bir an..
Ben artık duymaktan çok duyurmak istiyorum.. 
Kaybolmuşları bulup uğurlamak değil..
Ben artık sadece, o yağmurdan kaçan değil ıslanan olmak istiyorum..
Hepsi bu...

Güneşti(n)m !




Yüzü Güneş'e dönüktü..
Sırtında taşıdığı koca bir yükle öylece baka kalmıştı yitip giden günün ardından..
Güneş, tenini okyaşan rüzgar.. 
Akıp giden hayatın sessiz çığlıkları eşliğinde.. 
Hatırlattı yine o sahil kenarını.. 
Kan ağlıyordu ama hiç kimse bilmiyordu ki nelere tanık olmuştu kimleri uğurlamak zorunda kalmıştı.. 
Hiç kimse düşünmemiş, hayal edememişti ki olabilecekleri, olmuşları..  Unutulmuşları..
Duygularını yitirmiş gibiydi.. 
Uçsuz bucaksız ıssızdı heryer şimdi.. 
Herkes gitmiş, herşey yaşanmıştı.. 
Tutamamıştı ki , izin vermemişlerdi..
Süzülmüştü bir damla gözyaşı, sessiz bir hıçkırıkla..
Söyleyememişti "Gitme" diye.. Kendi duymuş, kendi dilemişti sadece..
Saat gecenin yarısı, düşüvermişti bir çaresiz özlem dolu bir vakit..
Yağmur yağsın istemiş, kokusunu buram buram sürüklesin bu kıyalara diye dua etmiş.. 

"Uzaklar, çok uzaklardadır.. 
Özlüyormudur.. 
Seviyormudur..
Üşümüşmüdür bensiz.. 
Özlemişmidir saçlarımı, kokumu..
Geçmişi unutmuş çoktan başkalarının kokularına bürünmüşmüdür.."

Geç mi kalmıştı.. "Gitme" dese, "Gel" dese gelirmiydi..
Karaladığı, adım attığı her yer düşmüydü yoksa artık..
Hangi düşün kışında kalmıştı..
Yazlar bitmesin kışlar çabucak geçsin derken neden inanmamıştı kendine.. 
O kış günlerine takılı kalmak istememişmiydi.. 

"Hala istemiyormusun peki?
Sevmiyorsun ki beni.. Hiç sevmedin ki beni.."

Hayatı boyunca edindiği, bildiği en iyi şeyi yapmıştı; susmuştu..
Sonsuzluk gibi.. İçinde anlatamadığı, bir araya getiremediği onlarca kelime milyonlarca cümlesiyle, susmuştu..
Korkmuştu konuşursa kalmaz, cümlelerinden söylediklerinden kaçar sanmıştı.. 
Gözleri kör, dili lal olmuştu.. 

"Hala dönükmüdür onun yüzüde Güneş'e ?
Düşlemişmidir oda gitmemeyi.. Susmamayı..
Hiç ... 
Hiç koca bir ana sığdırmış olabileceğini hatırlayıp, benim için yüzünü Güneş'e dönmüşmüdür, hiç? "

"Döndün mü hiç Güneş'e.. Baktın mı hiç bana.. Peki sen hiç ..? "

"Sadece hiç.. 
Ben gelip geçtiğin bir liman, sen ardından el salladığım bir balıktın aslında.. Açık denizlerin yalnız kralı..."



1 Temmuz 2013 Pazartesi

Derin bir kuyu, kötü bir caresizlik..

Öyle bir basar üstünüze "o an" öyle tatlı öyle güzeldir ki öncesinde sonra ara sıra dökülür güzellikler tek tek..
Gerçekler neden can yakar sanırısınız işe bu yüzden..
Her güzelin bir kusurudur bu işte..
Tıpkı Uyku gibi..
Uykunun öyle olmadık anlar gelip üzerinize çökmesi gibidir.. İçiniz geçer, küçücük bir an bile yeterlidir uyuyabilmeniz için.. Öyle tatlı öyle güzel ve öyle yersizdirki onu güzel yapanda bundandır işte..
O anda olur o ve sonra bir şey olur bir anda yok olup gidiverir...
Yatağınıza yattığınızda ararsınız o tatlı gelen uyku halini.. 
Nafile..
Çoktan bitmiştir.. Yaşayamazsınız o arzuyla, o istekle üzerinize çöken uykuyu..
İhtiyacınız olduğunda yanınızda olmayanlar gibidir işte..
Ara sıra varlar, ara sıra yoklar.. Ara ara terk ederler..
İçten içe sonsuzluk gibi olsunlar, donup kalsınlar istersiniz.. Bitecektir birgün herşey gibi..
Zaman hep akmaktadır çünkü..
Siler, karalar, unutturur.. İlçatır aslında, merhem gibi hafif hafif yakarak sindirerek acısını tümüyle silmeden yapar.. Bitirir işte..
Elinizi uzatsanız ulaşamazsınız bir daha..
İsyan etmiştiniz ya hani bir zamanlar unuttur, bitir eskisi gibi olsun diye.. Olmuş işte peki dahası ne ?
Yanızlık mı ?
Her anınız yalnızlıktır artık.. Koca bir boşluktur..
Derin bir kuyu, kötü bir caresizlik.. 
Tamıtamına budur işte..

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !