Aklıma gelen cümleler var. Bir kenara karalayıp not etmem
gerektiği anlarda uçup gidiyorlar zihnimden geçerek. İnsanın hayatı da böyle
sanırım geçip gidenler bıraktıkları izlerini de siliyorlar bir süre sonra.
Beynimizin içinde bölük pörçük kelimelere dönüşüyorlar işte.
Ne demişti üstat; hayatı ıskalama lüksün yok senin diye, iyide üstadım
hayat onu ıskalamama izin vermedi ki, hayat zaten ıska geçti beni.
Etrafa baktığım gözümdeki cam çerçeveler gibi bir duvar
ötesinde kaldı.
Tuzlu bir bisküvi gibiydi. Şerbetli bir tatlı belki de kim
bilir hayatın en tatlı kısmıydı işte. Şimdilerde pul biberi fazla kaçırmış
gibi. Lezzeti yok mevsimi geçmiş sebzelerle dolu içi.
Aslında yedim ama doyamadım. Elim atıştırmak için bir şeye
uzandığında bir sürü yanlış var oysa ki. Perhizdeydim ben. Sade yaşıyordum her
şeyi. Herkes daha anlaşılır daha sadıktı. Mevsimsel yaşıyorum anlayacağın.
Aslında dedim ya gerçekten açım. Hayatta sevilmeye
sevebilmeye..
Tuzunu şekerini, acısını ekşisini katabildiğimi istiyorum.
Çok şey bunlar çok tezat çok saçma.
Saçma olmak istiyorum yine. Gülerken de saçma olsun ağlarken
de. Yürüdüğüm yollar konuştuğum herkes saçma olsun.
Koca kazanın içinde kaynayan yahni kadar karışık saçma
anlamsız olsun ama benim olsun..
Dilimin ucundaki acı tat, zihnimden kalbime gelen o tatlı
anlar lazım bana..
Benim olmayan bir hayatı yaşamayı reddediyorum.
Ruhumu teslim alan çaresizliği istemiyorum..
Hayat, senden nefret ediyorum !