29 Ekim 2014 Çarşamba

Cumhuriyetimiz Kutlu Olsun..





Cumhuriyet, bu topkalarda kazanılmış en büyük zaferin sonucudur; BAĞIMSIZLIK...
Teşekkürler...
Kıymetini bilebilmek adına..
Cumhuriyet Bayramı'mızın 91. yılı kutlu olsun... 
Nice senelere TÜRKİYE..




25 Ekim 2014 Cumartesi

Ah bilsen bir bilsen…








İki göz yeter görmeyi bilsen, gönül seslenir bir duyabilsen. 
Elim uzanır dokunabilsen, sevsen, dönsen...  Ah bilsen bir bilsen…






Yanlızlığın cinsiyeti yoktur.


Merhaba sevgili dostum, eşim, sırrım, sırdaşım..
Havalar soğuk içim kadar sıkıcı ve kasvetli.. Ama güneş eksik değil.. Tam ısıtmıyor ama eksik yanlarımızı biraz olsun kapatıyor işte..
İhmallikler peşindeyim şu sıralar.. Kişisel sıkıntılar çekiyorum sonra unutıyor ama tekrar başa sarıyor.. Zor yani ruh halim.. Kış gelmeden benim ruhumda yeşerdi bile..
Neyse..
Bir arkadaşımdan mail aldım bugün.. Demiş ki "bu yazıya da ZAMAN'da bir yer ayırırmısın" diye.. Elbette dedim..
Bir dipnotla birlikte eklemek istiyorum.. 
"Yanlızlığın cinsiyeti yoktur.."
Sevgiler...


___



Bu kalabalıklar içindeki yalnızlık...
Kadın erkek hepimizin yalnızlıkla baş başa kaldığı zamanlar vardır. Ama kadın daha çok paylaşır yalnızlığını. Konuşarak dağıtır, kaçar ve unutur. Erkek öyle değildir. Ruhunu göstermeyi sevmez pek, içine atar. Bazen içki masalarında döner muhabbet, ayık kafayla itiraf edilemeyen şeyler dökülür dudaklardan… sonra…. Yine baş başa kalır kendiyle… ağlayamaz öyle ulu orta çünkü ağlamayı yediremez kendine… zayıf kalamaz…

Bir adamın yalnızlığı ailesinden kopmaya başladığı zamanlardan kalmadır. Daha çabuk bireyselleşir, uzaklaşır ve kendine kaçar. Rolu gereğidir, daha dik durmak hayata karşı. Erkek sevdiklerini, eşini, çocuklarını kanatlarının arasına alıp yaşama karşı olumsuzlukları ilk göğüsleyendir. Duygularını kolayca açığa vurmamayı öğütler toplum ona, sessizce köşelere kaçar gözleri dolduğunda. Aslında her erkek bir kadının sevgisine muhtaçtır. İlk önce anne üstlenir bu rolü, sonraları sevgili ve eş alır yerini. Sevgisiz kaldığında yalnızlaşır, hoyratlaşır, acı çektiği için acımasızlaşır çevresine.

Hayatında bir sorunla karşılaştığında tek başına çözmek ister. Paylaşmaktan kaçınır. En çok o anlarda barışır yalnızlığıyla. Sonra şikayet eder onu bu kadar yalın bırakanlara. İronik bir sitemdir bu. Hem kaçmak ister hem de birinin koluna uzanıp tutmasını.
Yalnızlığın ağırlığı o kadar çok çöker ki üzerine, kimi tek gecelik ilişkilerde yenmeye çalışır, kimi mutsuz olmasına karşın sürdürdüğü uzun soluklu ilişkilerde.

Çağan Irmak, beyazperdede ‘Issız Adam’ filmiyle dokunuyor bir adamın yalnızlığına. Film olumsuz eleştiri aldığı kadar büyük bir beğeniyle karşılaşıyor. Duygusal bir film ve beklenenin aksine filmi defalarca izleyenlerin birçoğu erkekler oluyor. Kendilerinden çok şey buluyorlar filmde, anlamlandıramadıkları durumlarına bir isim buluyorlar, ortada ıssız adamlar türüyor. O kadar güzel anlatıyor ki film gizlenen yönlerini. Son zamanlarda kadınları konu alan filmlerin dışında, erkekleri anlatan filmler revaçta. Tabular yıkılmaya, gizlenen tarafları deşifre edilmeye başlıyor. ‘Babam ve Oğlum’ filmi de buna güzel bir örnek.

Erkek yalnızlıktan kaçmaya çalıştıkça değişen dünya onu kaçmaya çalıştığı bu olguya daha şiddetli bir biçimde itiyor. Evliliklerin azalması, aile kurumunun bozulması, artan şiddet ve iş kolikliğin artışı… Hepsi sevgisiz, sevgi arayan ve bulamayan kişilerin ,gittikçe artan yalnızlığın sebep olduğu yıkımlar.

Sosyallik, buna bir çözüm değil belki ama en güzel kaçış yolu. Gittikçe derinleşen boşluğu başka şeylerle doldurma çabası, oyalanma biçimi. Sosyal olmak sadece yalnızlıktan bir kaçış ama çözüm değil. Çözümü o gizemli iki kelimede saklı ‘daha çok sevgi’ de ve  paylaşımda!

15 Ekim 2014 Çarşamba

10 Ekim 2014 Cuma

İNANÇ





İnancınızı yitirdiğinizde hayat da bir anlamsız geliyor insana..
Daha düz yaşıyorsunuz..
Biraz neşe bolca karamsarlık ekleniyor dakikalarınıza..
Elleriniz daha inandırıcı geliyor mesela bu durumda..
Geniş kemik yapısı, büyük eller, uzun parmaklar, kısa kesilmiş kırmızıya boyanmış uzun  tırnaklar ve ince bir bilek..
Her hareketinde her boğumunda ve kıvrımında içinde bulunan kemiklerin hareketi..
Patlayacak gibi duran yeşil mavi arası renkteki damarlar..
İnsana yaşıyor hissi veriyor..
Daha gerçekçi olanından, inanarak hissettiğinizden..
Sadece yaşamak..
Algılarımızdaki yaşam bu değil aslında..
Gülmek, ağlamak, sevmek, sevilmek..
Sarılmak, öpebilmek..
Hayatın fotografikliğine kapılmak..
Bir koku bir ten..
Kum, deniz, çakıl taşları, alabildiğine yakıcı güneş..
Yağmur damlaları, rüzgarın uğultusu..
Yaşamın demidir..
Kana canı katandır..
Teninizi aşıp dokularınıza ulaşır..
İnancınızı yitirmek herşeyi yitirmek..



2 Ekim 2014 Perşembe

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !