29 Ağustos 2012 Çarşamba

Belkide 'O' dur !

Sessiz adımlarla yaklaştı..
Banka O'nun yanına oturdu..
Karşıda dalıp gittiği boşluğu seyretmeye başladı, O'nun gibi..

"Ne hissediyordu, hangi hayallere dalmıştı..
Saatlerdir öylece izliyordu sadece..
Belki hiç gidemediği yerlerde şuan.. 
Söyleyemediği kelimeler, hiç duymadığı şarkılarda belki..
Belki de kimsesiz..
Yokluğun içinde kaybolmuş bir hiç..
Belkide kocaman kalabalık bir yerde..
Çocuk sesleri, kahkaların arasında sevdiği insanlarla belkide...
Belki bir hastahane koridorunda.. 
Elinde bir kağıt, diğer yanında toparlayamadığı duygularında..
Yapıp yapmama arasında bir yerlerde belki de..
Sonunu düşünmeden yapamadığı herşey gibi, sıkışıp kalmış düşüncelere..
Akıp giden cadde de yetişmeye çalışmakta gitmekte olduğu bilinmezliğe, belki de orada...
Anlamlandıramadığı herşeyin içinde..
Belki de koca bir okyanusda..
Kıyıya vuran dalgaların sesinde..
Küçücük bir çakıl taşı belki de.. Milyonlarca taşın arasında bulunmayı bekleyen parlak bembeyaz bir taş..
Küçük bir kuştur belki de.. Özgürlüğe kanat çırpan.. Küçücük bedenine rağmen hayata meydan okuyarak göğe doğru kanatlarını var gücüyle çırpan..
Kırık dökük bir sokak lambasının loş aydınlığında.. Kendi gölgesinde gördüğü izlerde.. 
Sonu görünmeyen loş bir sokakta.. Gece kuşlarının sesleri eşliğinde uzun bir bekleyişte...
Uzun bir gecenin bitmek bilmeyen rüzgarında.. Estikçe içini ürperten korkularında.. Cama hızla vuran 'O' seste..
Belki de sadece tek bir yerde.. O'nun yanında.. Tüm dünya sadece 'O' belki de.. O'da onun içinde ufak bir inci.. Çıkmaya çalıştıkça daha çok dolanan, daha derinlere düştüğü bir yerde..
Belki de... Belki...
Nerdesin sen ey gizemli..
Her nerdeysen, belki.... Belki... Yanıbaşındayım(dır) belki..."
t.a.

Aklıma gelme diye dinleyemediğim şarkılar var benim...


Yüz dilde seni seviyorum desen ne fayda.. Bir dilde adam gibi sevmedikten sonra....

Yüz dilde seni seviyorum desen ne fayda.. Bir dilde adam gibi sevmedikten sonra....

Mağrur....

Gururlu olmalı "İnsan" dediğin.. Gururu için ayaklar altına sermemeli "Onurunu" ..
Başı dik, mağrur olmalı "İnsan" dediğin..
Her zaman adımları sağlam ve duruşu olmalı..
Öğrenmeli alacağı dersleri, yapmamalı tekrarını hatalarının..
Öğrenmeli, gururlu olmalı..


Keyifli günler.. :)

İnsanın "keyfi" olmalı.. Keyfinin kahyasıda paşasıda olabilmeli.. (Bu özelliğimi seviyorum..) Keyfime düşkünüm, paşada benim kahyada..
Keyifli günler.. :)

28 Ağustos 2012 Salı

Gün-ay-dın.. !! =)


Bugün tam anlamıyla sakatlamış durumdayım kendimi.. Ayak parmağımı havuzda duvara çarptığım için şişti, morla siyah arası bir renge büründü.. Yetmedi el parmağımıda yaktım.. Fena derecede acıyorlar.. Hava bulutlu ve sisli.. İzmir'de kasvetli yani.. Bugün böyle bir gün ama ben yinede mutlu uyandım.. Küçük bir tebessümle gününüz aydınlık olsun.. :)

Hangi kışın karını Haziran'a sakladın?

Hangi kışın karını Haziran'a sakladın? Hangi beyazlıkla yüreğini akladın? Ben veremezken seninle yaşananların hesabını kendime, sen kendini kendi gözünde nasıl bağışladın? Zamanın sihirli silgisini hangi elinle yokladın? Sahi hep parmaklarımın arasındaydı parmakların... Hangi vakit becerdin de iki ayrı yüzü, iki yüzlülüğü avuçladın?

Funda Bilgen Bilgili



25 Ağustos 2012 Cumartesi

MUCİZE .!

Haykırırcasına bağıran suyun sesi..
Kıyıya vurdukça milyonlarca su damlacığı..
Alıp götürmüyormu insanın içindeki huzursuzluğu..
Huzurla dolu vermiyor mu yürek..
Koca bir hüzün oturmuyor mu sol yanınıza..

İstemsiz gülümsüyor, yıldızları seyrettirmiyormu..
Sessizlik kadar, gürültüyüde dinlettirmiyor mu..
Bir damla gözyaşı kadar çoğalmuyormu duygular..
MUCİZE .! BU OLSA GEREK...

20 Ağustos 2012 Pazartesi

hayallerin gündoğumu...


hayallerin gündoğumu... kimin için nasıl aktığının önemi yok zamanın.. hayatın tam can noktasında her daim... birlikte huzur ve huzursuzlukların eşliğinde geçinip giderler... bir gün olabilcek umudunu taşıyarak... tüketerek tüm zamanı...






Ben Sen O . . .


O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
ben ağaran tanyerinide…

Nazım Hikmet - Ben Sen O



Sokak Çocuğu - Bedirhan Gökçe -




Sayfa no? Yok
Cilt no? Yok
Hane no? Yok
Ana adı?
Ben sokak çocuğuyum abi

Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan
Bilyelerini rüyalarında unutan
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk varya
O benim işte , o benim abi
Sahi, bir annem olmalıydı değil mi?
Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
Sahi abi, tadı nasıldı anne sütünün?
Anneler nasıl okşar çocuklarını
Anne kokusu nasıldır kimbilir?
Ana ha?
Bir anne çizebilirmisin benim için
Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
Unutulmuş çocukların ürkek avuçlarına bir anne
Ve yanına beni eklermisin abi?
Tıpkı sulu boya resimlerdeki gibi
Sımsıcak…
Sahi abi, senin gözlerini kesmiyor değil mi
Bir köprünün soğuk gergin ve karanlık bedeni …
Sahi sen hiç seyrettin mi ay dedeyi bir köprünün altından?
Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken?
Abi sen, abi sen? boşver…
Gel boyat istersen ayakkabılarını
Ben, aha şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyırom yaşama
Gel boyat ayakkabılarını
Boyat da resmi çıksın
Dostun, düşmanın tüm kaldırımlara

Bir kuş kadar olmak zordur !

Bazı insanlar için söylenen bir cümle vardır "kuş beyinli" tabiri... Aslında bu tabir kuşlar için bir aşağılamadır.. Bir kuş ne kadar akıllı olabilir diye oturup düşünmeyin bir tane besleyin.. Yada belgesel izleyin.. O insanlara kuş beyinli demek hakaret yada küçük görmek değil.. Aksine bence iltifat etmektir..
Behlül.
 
 
 

19 Ağustos 2012 Pazar

Bayram Gelmiş .. Haydi Uyanınn..


Bügün bayram...
Eskiden olsun, çocukken yani bugünü heyecanla bekler yeni kıyafetlerimizi giyebilmek için heyecanla günleri, saatleri sayardık..
Sabah erkenden yatağımdan fırlar hemen giyinirdim.. Eller öpülür ziyeretler yapardım.. Ee malum hangi komşu para veriyor ise önce onlar ziyeret edilirdi.. Gelen gidenler ziyeretler günlerce sürerdi.. Yine ilk günkü heyecan hep baki kalırdı...
İnsan büyüdüğünde ise bu çocuk telaşını, sevincini bir kenara bırakıverir... Şimdilerde bayramlar bizim için sadece tatil demek.. Uzaktan bir kutlama ile yapılan günler haline geldi..
Bunları yazıyorum, farkındayımda ama o çocuk sevincimi içime yerleştiremiyorum.. O çoktan mazide kalmış hoş bir hatıra olarak..
Neyse en iyisi iyice dinlenip sürekli aynı cümleleri tekraladığınız bayram günüme başlasam iyi olacak...
Herkese mutlu, huzurlu nice bayramlar diliyorum.. Sevdiklerinizi bol bol öpün.. :)

15 Ağustos 2012 Çarşamba

14 Ağustos 2012 Salı

Mutlu yaşlar...


İçimde tarifsiz bir duygu var.. 
Bir yanım buruk, bir yanım doyasıya neşeli.. 
Ben bu sene farklı hediyeler aldım.. Çok daha özel, çok daha içten.. 
İnsan hatırlanmak istiyor demiştim.. Her zaman hatırlanacağımı biliyorum.. Dostlarım, ailem.. Hiç bir zaman yalnız değilim.. İyi ki varlar..
Geçen seneden bu yana çok daha farklıyım, çok kısa zamanda büyük değişikler oldu hayatımda.. Sonlandıramadığım bitmişliklerimi sonlarndırdım ve başlamamış bitmişlerimle birlikte, sayfaları toza bulanmış bir deftere yazıp en üst rafa kaldırdım..
Yeni insanlar kattım yaşamıma.. Bana değer katan insanlar.. 
Yeni alışkanlıklar edindim.. 
Tekrar yazmak gibi.. 
Küsmüşlüğümü bozarak yaptım bunu.. Başka bir küsmüşlüğün vasıtası ile... 
Daha cesur, daha sağlam durabileceğimi öğrendim.. İstersem gerçekten yapabileceğimi unuttuğumu farkettim.. Başardım..
Kulağımı müziklerimle, ruhumu kitaplarımla doldurdum.. 
İçimdeki sevgiyi dostlarımla, ailemle özenle işledim.. Onların sevgisiyle, desteğiyle doldum.. 
Nefes alışımın değerini dahada iyi öğrendim.. 
Onu dinlemeyi.. Anlattıklarına kulak verip sukunetle beklemeyi, sabretmem gerektiği gördüm.. 
Kaybettiğim sabrımı, gereksiz sabır gösterdiklerim arasına çizgiyi çektim..

12 Ağustos 2012 Pazar

Bugün değil, Yarın benim doğum günüm...


Eskiden ne çok heyecanla beklerdim "o" günü.. Yazının başlığındaki "o" gün...
Neden bu kadar heves ve heyecan duyardım.  Çocukken sanıyorum ki hediye almak, pasta yemek, arkadaşlarınla daha uzun oyun oynayabilmektendir... Şimdilerdeyse ne o çocukça hevesim nede isteklerim var...

Yaklaşık 10 saat sonra gün bitecek... Tarih Ağustos ayının 13. gününe girecek.. Ortalama bir hesapta 16 saat sonra 24 sene önce yaşanmış bir günü 25. senesinide yaşayacağım..
Her doğum günlerinde o Teoman'ın meşhur şarkısı gelir aklıma.. ( "Bugün benim doğum günüm" ) 

-Ee , ne var yani doğum gününse.. Doğmakla iyimi yaptın... Ne vardı da geldin kocaman bir boşlukta asılı bir dünyaya... Çok büyük bir heyecan haydi durma, kutla...

Artık çocuk değilim.. Artık sadece oyun ve hediyeleri düşünmüyorum.. Artık pasta yemekte cazip gelmiyorum.. 
Klasikleşmiş olarak yaşlanıyorum demeyeceğim.. Zamanın akmasından hiçbir zaman hoşnut olmadım belki ama bu kesinlikle yılların bana getireceği yaşlanma duygundan değil, bir kaç kırışıklık bir kaç beyaz düşmüş saç değil.. Her an kaçırdıklarım yüzünden.. 
Son bir iki senedir doğum günümden kaçmak gibi bir duyguyla yaşıyorum.. 
Yaşamak çok güzel, nefes alabilmek, doğanın akışındaki tüm sesleri güzellikleri görebilmek... Bunların hepsi kutlanmaya değer.. Doğmuş olmayı kutlamaya değer.. Ama ...
Ama'sı'nı bilmiyorum...
İçimdeki ölmüş olan çocukluk heyecanımı yitirdim galiba..
Sağlık olsun.. Tekrar başka bir zamanda, başka bir günde... Kim bilebilir ki belki tekrar sana kavuşurum...
Adettir, en yeni yaşıma, mutlu bir sene daha diliyorum.. Belki bu sene sana daha iyi gelir yeni yaşım...

Ben bilirim... Bilmek istemiyorum...!


Yalnızlığın kokusunu bilirmisin? Hani bir eli tutarken bile alabildiğin o kokuyu..
Ben bilirim.. 

Kocaman olan şu Dünyada kendine ufacıkta olsa yer edememişliği bilirmisin? Hani bir omuzdayken başın, hissetiğin o yer edememişlik..
Ben bilirim..

Şarkılardaki duyguyu iliklerinde hissedip hayale dalarmısın hiç! işte o şarkının kahramanı olup gerçek olmasını dilemek nedir bilirmisin? Hani olmadığını haykıran bir çift göze bakıyorken gördüğün o gerçeklikte..
Ben bilirim..

Yarının bir daha olmayacağını hissederek veda etmenin nedemek olduğunu bilirmisin? Hani görüşürüz derken bir daha göremeyeceğini bilmek gibi.. Bitmek gibi..
Ben bilirim..

Sen bilemezsin.. Çünkü sen sevmezsin.. Sevemezsin.. Unutursun, silersin..  Kaçarsın herşeyden, herkesden.. Önemsemezsin.. Vazgeçersin..

Korkaksın çünkü.. Gerçi korkmak nedir sen onuda bilmezsin ya... 

Bilirim ki ben, boş sokakta attığım her adımda benim gibi düşünme ihtmalinin olduğunu.. Bunuda bilmezsin sen.. Yok; bilirsin de bilmezlikten gelirsin.. 

Olurda, o yolda aklına gelirsem selam et yorgun "Ay ve yıldızlara" ....... Varsın bana yollama bunuda bilirim ben......

Karin Leitner plays "Titanic" at the Vienna Filmball for Kevin Spacey


Kesinlikle klasikleşmiş bir müzik.. Titanic filminde herhalde ağlamayan kimse yoktur.. Defalarca izlesek yine aynı duygularla her anını ve saniyesinide bilsek izleriz.. Elimiz gitmez kumandaya değiştirmek için kanalı.. En azından bende bu duyguları yaratıyor... Şu an videoyu dinleyip bilgisayarımın ekranınq öyle bakıyorum.. Bu satırları yazıyorum.. Fülüt eşliğinde o efsane müzikle ruhumu bulmaya çabalıyorum.. Dinleyin.. Benim gibi vazgeçemeyeceksiniz..





11 Ağustos 2012 Cumartesi

Bazen gerçekten görmemezlikten gelmem yararıma olmuyor..  
Hele ki karşımdaki için.. İma etmediğim hiç bir söz, davranış yokken üstelik..  
Kırıcı oluyorum.. İnsanları kırıyorum..  
Belkide fazla dürüst yalancılardanım..  
Bu kadarı bana bile fazla..  
Kendime çok fazla.. Çok...
Neden farklıyım.. 

Farklı olmak istemiyorum.. 
Herkes gibi düşünüp, herkes gibi anlamak istiyorum herşeyi..
Neden bu kadar zorum
...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Alıngan(lığım)


Bazı bazı geliyor aklıma.. Geçmişim, yaşadıklarım.. Geride bıraktığım yaşanmışlıklarım, insanlarım.. 
Alınıyorum hatırladıkça.. Hatırladıkça bazen silememekten yakınıyorum silinmesi gerekenleri.. Sildiklerimeyse, alınıyorum.. Yas tutuyorum bir kaç dakkika... 
Bu aralar fazla alınganım...

7 Ağustos 2012 Salı

Sevgi

"En akıllımız bile Sevgi'nin ağır yükü altında ezilir; ama gerçekte Sevgi, Lübnan'dan esen okşayıcı meltem kadar hafiftir. Özgürlük, leziz yemeklerinden ve bereketli şarabından sunmak için çağırır sofrasına bizi; ama biz de sofraya oturur oturmaz tıkanırcasına yeriz önümüze konulanları. Doğa, hoşgeldin diyen kollarıyla uzanır bize ve onun kadınsı güzelliğinden haz almaya çağırır bizi; ama biz onun sükunetinden ürker, kalabalık kentlere akın ederiz ve orada tıpkı vahşi bir kurdun önünden kaçışan koyunlar gibi birbirimizi sıkıştırarak yaşarız''.

HALİL CİBRAN
 
 

5 Ağustos 2012 Pazar

Mutluluk ..

Mutluluk daima yakınımızdadır, yakalamak için çoğu zaman elimizi uzatmak yeter. (George Sand)
 
Belki de minicik bir göz yaşı... Belki de küçük bir gülücük.. Belki de hoş bir melodi... Belki de güzel bir yemek.. Belki de sadece bir ses... Dalgalar, ılık ılık esen rüzgar, umut/suzluk, bir dost, uzun bir yürüyüş... Aynalar, fotoğraf çekmek, yine yine çekmek... Bakıpta görememek, gördüğünüyse görmezden gelmek... Susmak, hiç duraksız bağırarak heyecanla, öfkeyle anlatmak, anlatmak hiç susmamak... Keşkeler, iyikiler, bilmiyorumlar, bazenler ve öyle işteler.
 
                                          Belki de sadece hiç..
 

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !