Ölmüş..
Ne tuhaf bir kelime bu.. “Ölmüş”
-mişli geçmiş zaman kullanınca özellikle..
Yokmuş, gitmiş..
Uzaklığı daha çok dayıyor insanın burnuna.. Yanında
olmadığından –müş –miş –muş diyoruz..
“Öldü, gitti, yok..
Ne kadar kulağa doğu olası geliyor bu kelimeler oysaki..
Ama hayat bazen inatlar, bir avuç kendini bilmez
bencillikler yüzüne mahvolup gidiyor işte..
Kinci olmayın, zayıf olmayın, kulak asmamayı öğrenin bazı
şeylere.. Üzülürüm diye düşünmeyin mesela.. Siz üzülün ama başkasını üzmeyin..
Ben gibi olmayın..
Hayatımda üzülebileceğim çok insan var.
Sevgili, babaannem de onlardan idi..
Geçen sene görmüştüm onu hasta yatağında..
Tanımamıştı..
Yaşlıydı, güçlükle nefes alıyordu.. Hayatın son demlerini
yorgun vücuduyla karşılıyordu..
Sarıldım, öptüm.. Bolca ağladım..
Geride ne bıraktı bana derseniz, ismimi bıraktı.. Bölük pörçük
anılar var zihnimde..
Gülümsemesi var..
Gözlerinden akan yaşlar..
İki aile büyüğümü de böyle yitirdim ben..
Biri bana doğru sevinçle, özlemle gelirken gitti uzaklarda,
biride burnumun dibindeyken uğramaya korkarak kaybettim yine uzaklarda..
Dejavu bu olsa gerek..
Tarih gene aynı : 26 ŞUBAT !
Anneannem bundan 15 sene önce 26 Şubatta öldü..
Ondan 15 sene sonra babaannem 26 Şubatta gözlerini yumdu..
Gerçek olmayacak kadar tuhaf içimdekiler..
Boş gözlerle sadece izliyorum..
Hayatta belki çok üzdüm, ama bil ki sevdim..
Yolun aydınlık olsun Babaannem..
Rabbimin merhameti sevgisi hep sizinle olsun..
Sizleri seven bir Tuba..