Zamanın bir yerinde kimselerin el değdirmediği düşler varmış...
Senelerce yol almışlar, gitmiş gitmiş gitmişler....
Demir almak zamanı geldiğinde yalnız başladıkları yollarda yeni düşlerle tanışmışlar, kocaman olup büyümüşler...
Hiç yapılamamış, hiç söylenememiş onca düşe hep bir adım daha geri iterek doluşmuşlar ufacık bir arabanın içine..
Araba ufak, düşler büyükmüş.. Ama orada her düşe bol bol yer varmış..
İmkanlar kısıtlı, ama düşler sonsuzluk kadar mümkün gibiymişler..
Hep bir diğeri onun önüne geçmiş.. Geride kalan bir daha hiç sesini duyurup o arabanın içinde olduğunu anlatamamış..
Duymamışlar..
Yıllar geçmiş...
Demir pas tutmuş, yollar zorlaşmış.. Gidemez olmuş bizim ufak araba..
Küçülmüşler...
Yeni düşler uğramaz, eski düşler yapılamaz olmuş..
Araba kocaman ama düşler küçücük kalmış...
Çünkü, ufacık arabanın içindeki onca düş bir bir çekip gitmiş zaman içinde..
"Rüzgar uğultusu, derinden gelen bir kuş sesi.. İleride akan bir nehir, acı bir toprak kokusu..."
Düşler nede güzelmiş bir vakitler...
Varsın olamasınlar lakin yeşermek için küçük bir tohum, filizlenip büyüyen onca düş nede lazımmış oysa...
Durdurmamak gerek düşleri..Hayaline dalıp saatlerce yazmak belki okumak yada gidip almak gerek...
Sizin düşler limanınızda neler vardı bir zamanlar..
Ben bir tosbağa binip gidebilmenin hayaliyle yanıp tutuşurken hangi ara vazgeçtiğimi hatırlattı bana rüzgar..
Hangi kuş fısıldadı kulağıma... Akıp giden nehire özendiğimde toprakla bütünleşemememin verdiği betonarmelikle ne zaman karşı karşıya geldim...
Hatırlamıyorum..
Zaman kırıcı çok, incitici... Unutturucu, zalim...