Merhaba sevgili dostum, eşim, sırrım, sırdaşım..
Havalar soğuk içim kadar sıkıcı ve kasvetli.. Ama güneş eksik değil.. Tam ısıtmıyor ama eksik yanlarımızı biraz olsun kapatıyor işte..
İhmallikler peşindeyim şu sıralar.. Kişisel sıkıntılar çekiyorum sonra unutıyor ama tekrar başa sarıyor.. Zor yani ruh halim.. Kış gelmeden benim ruhumda yeşerdi bile..
Neyse..
Bir arkadaşımdan mail aldım bugün.. Demiş ki "bu yazıya da ZAMAN'da bir yer ayırırmısın" diye.. Elbette dedim..
Bir dipnotla birlikte eklemek istiyorum..
"Yanlızlığın cinsiyeti yoktur.."
Sevgiler...
___
Bu kalabalıklar içindeki yalnızlık...
Kadın erkek hepimizin yalnızlıkla baş başa kaldığı zamanlar vardır. Ama kadın
daha çok paylaşır yalnızlığını. Konuşarak dağıtır, kaçar ve unutur. Erkek öyle
değildir. Ruhunu göstermeyi sevmez pek, içine atar. Bazen içki masalarında
döner muhabbet, ayık kafayla itiraf edilemeyen şeyler dökülür dudaklardan…
sonra…. Yine baş başa kalır kendiyle… ağlayamaz öyle ulu orta çünkü ağlamayı
yediremez kendine… zayıf kalamaz…
Bir adamın yalnızlığı ailesinden kopmaya başladığı zamanlardan kalmadır. Daha
çabuk bireyselleşir, uzaklaşır ve kendine kaçar. Rolu gereğidir, daha dik
durmak hayata karşı. Erkek sevdiklerini, eşini, çocuklarını kanatlarının
arasına alıp yaşama karşı olumsuzlukları ilk göğüsleyendir. Duygularını kolayca
açığa vurmamayı öğütler toplum ona, sessizce köşelere kaçar gözleri dolduğunda.
Aslında her erkek bir kadının sevgisine muhtaçtır. İlk önce anne üstlenir bu
rolü, sonraları sevgili ve eş alır yerini. Sevgisiz kaldığında yalnızlaşır,
hoyratlaşır, acı çektiği için acımasızlaşır çevresine.
Hayatında bir sorunla karşılaştığında tek başına çözmek ister. Paylaşmaktan
kaçınır. En çok o anlarda barışır yalnızlığıyla. Sonra şikayet eder onu bu
kadar yalın bırakanlara. İronik bir sitemdir bu. Hem kaçmak ister hem de
birinin koluna uzanıp tutmasını.
Yalnızlığın ağırlığı o kadar çok çöker ki üzerine, kimi tek gecelik ilişkilerde
yenmeye çalışır, kimi mutsuz olmasına karşın sürdürdüğü uzun soluklu
ilişkilerde.
Çağan Irmak, beyazperdede ‘Issız Adam’ filmiyle dokunuyor bir adamın
yalnızlığına. Film olumsuz eleştiri aldığı kadar büyük bir beğeniyle
karşılaşıyor. Duygusal bir film ve beklenenin aksine filmi defalarca
izleyenlerin birçoğu erkekler oluyor. Kendilerinden çok şey buluyorlar filmde,
anlamlandıramadıkları durumlarına bir isim buluyorlar, ortada ıssız adamlar
türüyor. O kadar güzel anlatıyor ki film gizlenen yönlerini. Son zamanlarda
kadınları konu alan filmlerin dışında, erkekleri anlatan filmler revaçta.
Tabular yıkılmaya, gizlenen tarafları deşifre edilmeye başlıyor. ‘Babam ve
Oğlum’ filmi de buna güzel bir örnek.
Erkek yalnızlıktan kaçmaya çalıştıkça değişen dünya onu kaçmaya çalıştığı bu
olguya daha şiddetli bir biçimde itiyor. Evliliklerin azalması, aile kurumunun
bozulması, artan şiddet ve iş kolikliğin artışı… Hepsi sevgisiz, sevgi arayan
ve bulamayan kişilerin ,gittikçe artan yalnızlığın sebep olduğu yıkımlar.
Sosyallik, buna bir çözüm değil belki ama en güzel kaçış yolu. Gittikçe
derinleşen boşluğu başka şeylerle doldurma çabası, oyalanma biçimi. Sosyal
olmak sadece yalnızlıktan bir kaçış ama çözüm değil. Çözümü o gizemli iki
kelimede saklı ‘daha çok sevgi’ de ve paylaşımda!