9 Ocak 2019 Çarşamba

Başlayıp bitirebildiğim güzel bir hikayem olsun diye...

"sırf başlayıp bitirebildiğim bir hikayem olsun diye... bıktım ardımda yarım kalmış hikayeler taşımaktan. çünkü, bizzat ben, yarım kalmış bir niyetim. anlamlarını bilmeden dinleyip sevdiğimiz şarkılar var ya. işte biz böyleyiz. sesin kıvrılıp büküldüğü yerde ıslanıyor gözlerimiz. yazmanın eziyeti öğretecek bana. hayat, sahip olduklarımızın dışında kalanlarmış meğer..."


herkesin, kendi parmak izi gibi ayrı birer hikayesi var aslında. girişi gelişmesi sonucu birbirinden farklı yaşadıkları var. ben, korkularından kaçmak için hiçbir işte olamadığı kadar becerikli olan, çok seri bahaneler bulabilen bir korkağım, evet ruhunun yalıtkanlığına sığınan o korkaklardan birisiyim. konu, iç’imi dışarı anlatmaksa tanıdığım en izole insanım ve böyle saklanmayı marifet sanmaktan utanıyorum. emanet duran anlamsız gülümsemelerin ardında, en kolay kendimi inandırdığım yalancı umutlarla besliyorum fakir ruhumu. ruhumun sahibi için eldivensiz güller topluyorum. içime atlamak zorunda kaldığım sentetik dünya intikamını alıyor her nefesimde. nefessiz kalıyorum. bunu bile bile uyuyorum. bile bile sentetik dünyaya uyanıyorum her sefer. düşe kalka bile ilerlemek ne haddime. düşümde gördüklerimle gülebiliyorum "nasıl gidiyor hayat?" diyenlere. tüylerimi diken diken eden sakin bir tebessümle, cevapsız, yarım yamalak kalıyorum hep. dilim damağım kuruyor. suyu bardaksız içiyorum, susuz balık besliyorum. tekinsiz tüneller yapıyorum. en iyi bildiğimi yapıp* tekinmiş gibi gösteriyorum, kendime tapıyorum. her şey ambalajda bitiyor. makyaj önemli. biliyorum bunu. bunu biliyoruz. yalancı umutlarımı her gece uyumadan önce unutuyorum, ikimizden biri uyumadan önce. biraz daha büyümeye devam edersen içimde... etmelisin. bile bile lades bu işte. unutmazsam sessiz oluyorum beynim doymuyor. ses çıkarıyorum, adının dört harfi ile, bir surat binbir tafra kendime. taframın taşrasında kalıyor bütün yollar. yolda çukuru görüyorum, yine de giriyorum. çukur girildikçe çukur çünkü. sen, her nefesimde içimi yaktıkça sensin. ben seni unutamadıkça benim. kuyuyu görmeden ip salınmaz. kuyu derin. kuyu sessiz. kuyu sensiz, o şarkıdaki gibi, kör.


bu güne kadar ne yaptım, içimdeki bu kör hikayenin, kör hikayemin sonunu anlatanların, nasihat verenlerin, akıl hocalarının dudaklarını bir bir diktim. şimdi de, seni düşünürken, sadece gözleriyle vurgulamaya çalışıyorlar yine. ne acı. onlar için de benim için de.


"zaman, ebediyen yaşanıyor unutulunca" denmiş ya, ne zamandır gelen geçenleri bir bir sıraya dizdim yine. yine sana bir yer bulamadım. kendi suretimden çıkarsam yerin hazır olur sanmıştım. meğer arkalara saklamışım her şeyi, perdelerimin arkasına kendimi saklamışım. sesimi duyuyor musun? sana sesleniyorum. hala sağda solda bildiklerinden kalanlar var, görmezlikten gelindiğim başkent sızılarım var. hala senden yaralar, hala geri dönebilmek için yola döktüğüm o kabuklar. onları takip ediyorum. öğrenemedim. öğretemediler. inat ettim, belki de umursamadım. yanlış bir yol tutturdum kimbilir ama bırakamadım. yenildim çoğu zaman ama yansıtmadım. yine de hala sağda solda istediklerimden izler var. hala geçmeyen yaralar. yaralarımı gizledim bir de. yine çare bulamadım. yine basit, makul, matematiksel bir örgü var sandım. yanılmışım. seçtiklerimi görüyor musun? tanıdık geldiler bana yine. kafanda binbir delik ile yürümek nasıl, bir fikrin var mı? on metre önüne bakmadan on yıl sonrayı hayal etmek nasıl bir şey? göğsünde sonsuz bir baskı ile nefes almak? her şey bir uzak... bir yakın... bir uzak...

çektiğim bu kadar acıya rağmen hala tam karşımda hiçbir şey bilmeden gülüyorsun.

zavallıyım.


Hiçbir resmi belgede geçmiyor bu sevildiğini bilme hakkı. hem her ne olursa olursa olsun, her kim olursan ol, başkasının tercihi. sahip olman başkasının elinde olan bir hak. zaten örselenmiş ab sevda uyumlulukları, anlamı daraltılmış temel hak ve özgürlükler o kadar da umrumda değil. olsa da lüzumsuz tavırlara engel olabilecek her şeyden vazgeçtim. şimdi siyah beyaz rüyalardan uyanıp soyut hakkı somut sahibine teslim etme zamanı, acabalar içinde..


yalnızlığımdan…

dedim ya hiçbir şey olmasa bile sırf, başlayıp bitirebildiğim güzel bir hikayem olsun diye…



AH BE HİÇ HABERİN YOK !






Uzun bir ara yeni bir sene.. 

Her yıla en dipten başlamayı hep başarıyorum.. Elime yüzüme bulaştırmakta üstüme yok vesselam.. 

Sanki ne anlamı varsa yılın..

Kazanımlarım yok bol bol kaybediyorum.. Kazanım yoksa kaybetmekte olmaz teorik olarak diymi ya.. İyimserlikte zirvelerdeyim şahane..

İşin özlü kısmına geçicem merak etme birazdan başlarım melankonin saçma sapan duygu tosarmalarıma.. Taşıyorum yine bu aralar..

Hadi o zaman..


Kendimden nefret ediyorum.. Şaşırdın mı? Kesinlikle bende bu duruma hiç şaşırmıyorum artık.. İlk zamanlar biraz yadırgayıp kabullenemediğim çok oldu ama artık herşey gibi onuda kabul ettim kısa bir süre önce... Sende ettin, ettin ya..
Herkes sanıyorki düzgün iyi güzel bir insan.. Severiz sever.. Aynadaki beni bi görseniz anlarsınız ne demek istediğimi.. Gerçi sevmez beni kimse ya neyse .. (Nadiren seven olur hata olduğunu anlarlar sayemde, sayemde..) Sende sevmezsin biliyorum inkar etme yılda bir bile gelmez olmadım mı ya işte o bile yeter.. Bu da kalbenin şarkısında ki gibi oldu kahretsin.. sevmediğin ot dibinde biter demişler ne de doğru.. Kadın belkide seni yazmış o saçma sapan şarkı sözlerine.. Al işte bir klasik ben daha..



Kafamın içi aylardır çekmecemden beter durumda.. Çok derli toplu biri değilim malum bilirsin işte.. Kendimi bile kaybediyorum ya o çekmecenin içinde.. Dönüyorum sürekli içinde, her yerine koyduğum diğerini oynatıyor.. oynatmasa kayboluyor.. Bulmaya çalıştıkta çırpındıkça bulamadıkça, yerine koyamadıkça çaresizliğimden oturup ağlıyorum.. 

Ağlamak hiç çözüm olmadı bana.. Ama mizacıma yapıştı galiba.. Ciddiyet gibi, duygusuzluklarım gibi.. Küçücük bir çocuğu severken bile ürküten.. 
Sevipte belli edememkte zor inan bana.. Bir zorba kolay yetişmiyor nede olsa..

Titreyen eli dolan göz pınarını tutamamak işte bazen.. Zorbada olsa ..



Sen hiç hayal edip ulaştığında o hayale, korkup kaçtın mı benim gibi? Benim hobim gibi bi duruma gelmeye başladı bunlar.. Halbuki korktuğum kadar da deli gibi istediğimdi oysa .. Ee ne zorum var ki korkularımı dinlemeye.. Milim milim pis suratını orta yerlere dökmeye..

Kırıp döktüm her şeyi döke saça dağıttım tekrardan..

Halbuki yeni bir defterin sayfasını açıp yazmaya başlamıştım zorda olsa.. Ama hep yarım kaldı o defterler.. 

Alıştın ya .. Alıştın .. Alışmak zorundasın.. Tuba olmak bu demek ne olsa..

Gel diyememek nede zormuş bir bilsen.. İsteyip diyememek.. "Artık istesen de bir, istemesende.."



Canım yanıyor.. Yaktığım canın yanında belkide ufacık bişey.. 

İçinde bulunduğum çukurun görünenin akisine çok daha derinleştiğini görmem de can sıkıcı.. 

Nefesim gene gereğinden fazla hızlı.. Kalbim yerinde durmuyor.. Vucudunu titretir insanın acıyan yeri..


Küstüm ki yine..  Ve yine..


Defterlere, sözcüklere.. Şarkılara..



İtilen bendim oysa, ittikleri için böyle olmadım mı.. 

Yanlış anlama aslında kimseye bana yapılanı yapmadım bile isteye asla.. Ama onlardan hiç farkım yok aslında.. Artık yok.. Biliyorum, bi yerler de yaptığım yanlışların yazısı.. Suçlu bulundum cezası yalnız, huysuz bir ben..


Mevsim kış.. Üstelik epeycede soğuk.. Ben zaten hep öyle.. 


Kısa da olsa gülümsemek güzelmiş.. Ağlama duvarına dönüş sağlamakta çok gecikmediniz tekrardan hoşgeldiniz.. 

Hayali kısa aralarda da olsa gerçekten yaşayabilmek, hayal gibi bişeymiş..



Yazamıyorum işte artık.. Çok şey var istediğim çok..Dilim varmıyo elim gitmiyo..

Yazacak ne kaldı ki zaten.. Kelimelerin ne önemi var.. Nefes almanın önemsizliği kadar tek düze şu saçma yaşamımda.. İnce bir ip, kırılgan bir kristale eş değer.. 

Kuş kafesinde ölür, güvenli ufak ama evi... 
Evde olamamak yolu bilip gidememek.. Sıkıştın mı o kapı eşiğine çıkışlar büyür önünde, büyüdükçe büyürsün.. Bir gün baktığında eşik yoktur.. Ne eşik nede evin..



Uzunca kapa gözlerini şimdi.. Geçip giden trene el salla.. Hayal et birgün de, bir gün .. 




26 Aralık 2018 Çarşamba

♣ • ♣


Bazen, oysa ki tek kelime bir şey..
Boğaza düğümlenecesi işte.. 



31 Mayıs 2018 Perşembe

Kulağımdaki tını bitmeden gelen olmalı ..


Karanlık olmalı en zifirisinden .. 
Küçük bir mum yanıyor olmalı uzakta .. 
Gözlerim nemli olmalı .. Kalbimde korku .. 
Işık umut olmalı .. 
Müzik yankılanıyor olmalı sessiz sedasız .. 
Yağmur çiseliyor olmalı .. 
Toprak kokusu olmalı gelen .. 
Huzur olmalı ..  
Dudaklarımda olmalı tebessüm .. 
Yıldızlar vuruyor olmalı yüzüme .. 
Kıskanan Ay olmalı ..
Sesleniyor, sesleniyor olmalı .. 
Çok uzak, çok uzakta olmalı .. 
Rüzgara karışmış olmalı ..
Kırgın olmalı ki yapraklar dökülüyor olmalı ..
Çiçekler olmalı ..
Baharda olmalı yaseminler açarken ..
Kulağımdaki tını bitmeden gelen olmalı ..  
Kalbimdeki bahar geçmeden gelen olmalı ..
Gelen o olmalı rüzgarla ...

10 Mayıs 2018 Perşembe

Buda Yeter :)


 
İstediğim çok şey değil aslında küçücük bir mutluluk kırıntısı,bir tutam serpilmiş umut.. Bazen öyle bir şey yeşeriyor ki içimde kanatlarını çırpan kuşun heyacanı ile dolup taşıveriyorum.. İnanabiliyor musun bunu hiç bir insan başaramazken sadece güzel bir melodi yapabiliyor.. 
Hiçte zor değil aslında.. Herşeye öyle gücüm olduğunu hissettiriyor ki bana taşıp denizlere karışıyorum, uçan kuş ben oluveriyorum.. 
Ne tuhaf duygular.. 
Oysa ki içimde karartıp karaladığım herşey öyle güzel görünüyor ki; o anın güzelliğini unutturmak isterken aslında nasılsa mutlu olduğumu hatırlıyorum.. 
Bu bile yetiyor sanırım bana .. :)





4 Mayıs 2018 Cuma

Dream



Kafam çok bulanık karma karışık.. 
Cümleler birbirne girmişler sanki, böyle herşeyi düşünürken bir şeyi düşünüp bir kaç saniye içinde başka bir düşünceye dalıyorum.. Aynı anda hep varken, bir bakıyorum sanki hiç yoklar..

Bu aralar hiç bir şeyin anlamı kalmamış gibi hayatımda. Fazladan mı yaşadım acaba diyorum. Son noktam belki oralarda bir yerlerde kaldı.. 
Dönüp tekrar, tekrar baksam düşürdüğüm yerde bulup virgülleri kucaklayabilir miyim diye çırpınıyorum.. Büyük gelince değiştirmeyiz ya aldığımız bir şeyi nasılsa giyerim diyip öyle sanrım bir beden büyük geldik biz birbirimize.. Fazladan, büyük...

Önceleri pişmanlıklarımın olmamasından övünürken şimdilerde yeni yeni fark ettiğim tonlarca keşkeler toplamışım.. Bir insan tüm hayatı boyunca bu kadar pişmanlığı nasıl biriktirebilir aklım almıyor bazen.. İnanması güç biriyim sanırım kendim bile inanamıyorum işte bazı bazı kendime.. :) Ama görüyorsun ya ben bunun mimarlarından biri olarak tekrar dönüp bulmaya uğraşıyorum.. 

Pes etme !!

Saçma...

Ben hep pes ederim ki :)

Koca bir saçmalığın tam ortasında yaşarken ne yeşili ne maviyiyi yaşayamıyorum.. Öyle özledim ki günün doğuşunu.. Serin hafif rüzgar, büyük bir istekle yavaş yavaş etafa yayılan kızıllıkları kuş cıvıltıları eşliğinde karşılamayı.. Sahi en son ne zamandı seyrettiğimde o kadar geçti mi üzerinden ?
Ya gün batışı ?
Öyle anlamıydı ki bir zamanlar öylesine özel.. 

Bahar geldi her yere.. 
Eskiden ilk papatyaları toplayama koşardım kırlara, peki ya şimdi ? Yol kenarında ki gelinciği bile fark edemez olmuşum.. Beyazların içindeki minicik tek bir tane sarı papatyayı.. 
Beyaz puantiyeli paltosuyla uğur böceğini uğurlamayalı bin asırlık bir ömürde sanırım. Yaşadıklarından bile şüpheliyim o kadar  :) 

Ben ne zaman bu kadar itmişim hayatı kendimden.. Oysa ki o kadar çokta tüketmemiştim elimdekileri.. Yettiği kadarıyla yetinmeyi bilirim çok şey değil aslında sadece daha mutlu, daha çok güleyim istemiştim.. Sanırım insan neleri fazla tüketirse payına düşenin hiç tüketmetiklerinden olduğunu çok sonraları anlıyor.. Tüket tüketebildiğini..
Sonra mizacın olup yapışıyor eteklerine.. Sirkelendikçe yayılıyor zehiri tüm hücrelerine.. Her saç teline bile vuruyor sisli pası..

Ya insanlar ?
Benim insanlarım vardı.. Seven, gülen, ağlayan, hep kahkaha atan.. Çat geldim aç, gidiyorum gel diyen.. Hep dinleyen.. Konuşmasa bile anlayan..
Ne zaman yabancı oldum aynı zamanları, aynı dertleri paylaştıklarımla. Yolda görüyorum çoğu zaman önüne eğiyor başını yada ters yöne bakıyor görmezse eğer tanımıyor değildir, görmemiştir ya hani.. 
Görmemiştir..
İyimser düşünüyorum, napim mizacım kin ötesinde değilse görmemiştirle yetinebiliyor.. Elimdekilerle yetinerek, olduğu kadarıyla işte...

Söylemiştim sana.. Öyle darma duman ki anlar zihnimde son 8-9 saatlik dilimde milyonlarca cümle kurup silip tekrar kurdum.. Gelip koşa koşa yazsam unutmasam dedim ama gene olmadı...
Paslanmışım işte.. Ne okurken, ne dinlerken ne de yazarken olduğum gibiyim.. Eskilerde bir yerde bir Tuba vardı, ilerlersen aslında görebilirsin lakin öyle gizlenmiş öyle bulunmaz bir yerde ki kendi de bilmyor işte şapşal nolcak :)

İştahım yok, keyfim yok, göz pınarım hep mi dolu ne.. Kimseye ihtiyacım yok, ama öyle ihyitacım var ki kimselere anlatsam inanmazsın :)

Bir de ne var biliyor musun, güzel şarkılar.. Sabaha kadar dinleyip ertesi sabah maaşları yapamayacak kadar uyuklamak... 
Bir de boynunun tuttulup hiç pişman olmadıkların var.. 
Bir de küçücük bir sıpacığın kocaman gülüşü..
Bir de uzun uzun yürümek.. 
Bahar var, yaz var...
Birde ayaklarını yakan çakıl taşları..
Ya denizin kıyıya her vurduğunda söylediği şarkı.. Ne güzeldir..
Yakamozun yalnızlığına rağmen haykırdığı kalabalıkların içindeki huzuru...

Ya olmasalardı.. ?

İyiki varlar..

İnancımı yitirsem de 'o var... 

:)

Her zaman ki gibi,
Sağlıcakla kal...




19 Mart 2018 Pazartesi

Sus'

İnsan yaşlandıkça mı yalnızlaşıyor, alıştıkçamı.. Konuşmak bile bir külfet gibi oluyor insanın omuzlarında..
Bıkıyorsun kelimeleri yanyana koymaya.. Yakışmıyorlar sanki birbilerine..  Bezmişlikle istemsizce;
-nasılsın? 
-iyi, sen? 
-iyi bende. 
Tüm sohbetin bundan ibaretliği dilinin buna bile olan tahammülsüzlüğü..
Tahammülsüzlük mü yalnızlık ? 
Susmam ne peki ?
Yalnızlıktan mı susar insan yoksa bezginlik midir susturan.. 
Yalnızken susmayız aslında.. 
Susmak bambaşka bir şey.. 
Tahammül edemiyorum susmayan yalnızlığıma, susup duran bezginliğime..




Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !