29 Kasım 2014 Cumartesi

Bir Kendim Birde ben...


Sana korkular bıraktım bir de yeni başlangıçlar..
Bir kendim, bir ben gidiyorum...



27 Kasım 2014 Perşembe

Gençleri suçlamak kolay..

"Sağda-solda duyuyoruz: Gençleri kitap okumamakla, hayatı sosyal medyadan ibaret sanmakla, dizi dünyasında yaşamakla, içerikten çok şekle ve gaza önem vermekle, dar kafalılıkla, selfie narsisizmiyle ve bencillikle suçlayanlar var.
Bu suçlamalara iki nedenle katılmıyorum. Birincisi, gençleri suçlamak yaşlılık belirtisidir, bu da hiç işime gelmez.
İkincisi, böyle olmayan pek çok genç var. Hatta aslında günümüz dünyasında onların hâlâ varolması bence daha acayip.
Sosyal ve klasik medya insanı korkuyla doldurup ruh sağlığını bozmak için birbiriyle yarışan görüntüler, sesler ve cümlelerle dolu. Nefret söylemi her mahallede paçalardan akıyor. Gelecek belirsiz, şiddet porrnografik düzeyde, maneviyat yok olmuş. Artık tek önemli şey hız ve para.
Ve böyle bir dünyada hâlâ pek çok genç kitap okuyor, okuduğunu anlıyor, diziler dışındaki sanatla ilgileniyor, ağaçlara sahip çıkıyor, içeriğe önem veriyor, empati yapıyor ve başkalarının mutluluğuyla mutlu oluyor… Şu acayipliğe bakar mısınız?
Şahsen her gün şaşırıyor ve şükrediyorum. Herkese de tavsiye ederim. İnanın, insana gençleri suçlamaktan çok daha iyi geliyor!"

Tuna Kiremitçi / Afili Filintalar

Ne güzel demiş Tuna Kiremitçi diymi....




Sahi Sen Hangi Inci İdin?





Uzun süre yalnız olmamaya alışmış bir kalbe şu kısacık zamandaki yalnızlıkları dilini lal ediyormuş bir süre.. Konuşmuyor, düşünmüyor, anlatmıyor, sevmiyor, istemiyor, anlamamazlığa vuruyor, yaşamıyormuş esasen..
Yaşayamıyormuş..
Yazıpta siliyormuş.. Gönderemiyor yapamıyor olmuyomuş..

Çaresizlik ömürlük, imkansızlık sonsuzlukmuş hayatında..
Gelip giden herkes kadar suçlu , gidemediği hayatlar kadar talihsiz.. 
Zamana yenikmiş.. Esiri, gölgesiymiş.. 
Canı yandıkça savuruyormuş her parçasını etrafa .. 
Duvarlar tek dostu, banklar en büyük kalabalığı ..
Ulaşamadığı umutları, elleyemediği rüyaları en uzak ufuklar ardına kilitlemiş.. 
Yüzünden süzülen iki damla göz yaşı kadar yakın, zilyonlar kadar uzaklardaymış kalp..
Bulamamış .. Bulamamışlar ..
Yalnızlığında lanetlenmiş..
Kırılmış .. Dökük, kirli ellerin olmuş.. 
Toplayamamış kimse..
Sonra... Görmemişler, ezilmiş yitik zaman içinde .. 
Kaybolmuş ..
Pislenmiş, bulut  çökmüş gökyüzünde tanıyamamış kimse.. 
Kibirinden görmez olmuş etrafını, duymaz, bilmez, alabildiğine kalpsiz..
Sahi, yalnız mıydın her zaman .. Çok mu zordu  kalabalıklarda parıldayan bir inci olmak ..? 
Sönük hayatında defolu yaşamak daha mı kolaydı. Hep sönükmüydün? 
Sahi kimdi seni inci olduğuna inandıran? 
Sahi kimdi ?





12 Kasım 2014 Çarşamba

- _ -





Yani seni son gördüğümde son görüşüm olduğunu bilseydim; yüzünü, yürüyüşünü ezberlerdim.  
Seni son öptüğümde son olduğunu bilseydim, asla durmazdım.

Friends

29 Ekim 2014 Çarşamba

Cumhuriyetimiz Kutlu Olsun..





Cumhuriyet, bu topkalarda kazanılmış en büyük zaferin sonucudur; BAĞIMSIZLIK...
Teşekkürler...
Kıymetini bilebilmek adına..
Cumhuriyet Bayramı'mızın 91. yılı kutlu olsun... 
Nice senelere TÜRKİYE..




25 Ekim 2014 Cumartesi

Ah bilsen bir bilsen…








İki göz yeter görmeyi bilsen, gönül seslenir bir duyabilsen. 
Elim uzanır dokunabilsen, sevsen, dönsen...  Ah bilsen bir bilsen…






Yanlızlığın cinsiyeti yoktur.


Merhaba sevgili dostum, eşim, sırrım, sırdaşım..
Havalar soğuk içim kadar sıkıcı ve kasvetli.. Ama güneş eksik değil.. Tam ısıtmıyor ama eksik yanlarımızı biraz olsun kapatıyor işte..
İhmallikler peşindeyim şu sıralar.. Kişisel sıkıntılar çekiyorum sonra unutıyor ama tekrar başa sarıyor.. Zor yani ruh halim.. Kış gelmeden benim ruhumda yeşerdi bile..
Neyse..
Bir arkadaşımdan mail aldım bugün.. Demiş ki "bu yazıya da ZAMAN'da bir yer ayırırmısın" diye.. Elbette dedim..
Bir dipnotla birlikte eklemek istiyorum.. 
"Yanlızlığın cinsiyeti yoktur.."
Sevgiler...


___



Bu kalabalıklar içindeki yalnızlık...
Kadın erkek hepimizin yalnızlıkla baş başa kaldığı zamanlar vardır. Ama kadın daha çok paylaşır yalnızlığını. Konuşarak dağıtır, kaçar ve unutur. Erkek öyle değildir. Ruhunu göstermeyi sevmez pek, içine atar. Bazen içki masalarında döner muhabbet, ayık kafayla itiraf edilemeyen şeyler dökülür dudaklardan… sonra…. Yine baş başa kalır kendiyle… ağlayamaz öyle ulu orta çünkü ağlamayı yediremez kendine… zayıf kalamaz…

Bir adamın yalnızlığı ailesinden kopmaya başladığı zamanlardan kalmadır. Daha çabuk bireyselleşir, uzaklaşır ve kendine kaçar. Rolu gereğidir, daha dik durmak hayata karşı. Erkek sevdiklerini, eşini, çocuklarını kanatlarının arasına alıp yaşama karşı olumsuzlukları ilk göğüsleyendir. Duygularını kolayca açığa vurmamayı öğütler toplum ona, sessizce köşelere kaçar gözleri dolduğunda. Aslında her erkek bir kadının sevgisine muhtaçtır. İlk önce anne üstlenir bu rolü, sonraları sevgili ve eş alır yerini. Sevgisiz kaldığında yalnızlaşır, hoyratlaşır, acı çektiği için acımasızlaşır çevresine.

Hayatında bir sorunla karşılaştığında tek başına çözmek ister. Paylaşmaktan kaçınır. En çok o anlarda barışır yalnızlığıyla. Sonra şikayet eder onu bu kadar yalın bırakanlara. İronik bir sitemdir bu. Hem kaçmak ister hem de birinin koluna uzanıp tutmasını.
Yalnızlığın ağırlığı o kadar çok çöker ki üzerine, kimi tek gecelik ilişkilerde yenmeye çalışır, kimi mutsuz olmasına karşın sürdürdüğü uzun soluklu ilişkilerde.

Çağan Irmak, beyazperdede ‘Issız Adam’ filmiyle dokunuyor bir adamın yalnızlığına. Film olumsuz eleştiri aldığı kadar büyük bir beğeniyle karşılaşıyor. Duygusal bir film ve beklenenin aksine filmi defalarca izleyenlerin birçoğu erkekler oluyor. Kendilerinden çok şey buluyorlar filmde, anlamlandıramadıkları durumlarına bir isim buluyorlar, ortada ıssız adamlar türüyor. O kadar güzel anlatıyor ki film gizlenen yönlerini. Son zamanlarda kadınları konu alan filmlerin dışında, erkekleri anlatan filmler revaçta. Tabular yıkılmaya, gizlenen tarafları deşifre edilmeye başlıyor. ‘Babam ve Oğlum’ filmi de buna güzel bir örnek.

Erkek yalnızlıktan kaçmaya çalıştıkça değişen dünya onu kaçmaya çalıştığı bu olguya daha şiddetli bir biçimde itiyor. Evliliklerin azalması, aile kurumunun bozulması, artan şiddet ve iş kolikliğin artışı… Hepsi sevgisiz, sevgi arayan ve bulamayan kişilerin ,gittikçe artan yalnızlığın sebep olduğu yıkımlar.

Sosyallik, buna bir çözüm değil belki ama en güzel kaçış yolu. Gittikçe derinleşen boşluğu başka şeylerle doldurma çabası, oyalanma biçimi. Sosyal olmak sadece yalnızlıktan bir kaçış ama çözüm değil. Çözümü o gizemli iki kelimede saklı ‘daha çok sevgi’ de ve  paylaşımda!

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !