29 Ocak 2013 Salı

"Ben" ile tanıştığıma tekrar memnun oldum..

Hani öyle bişey olur ki; tüm kapılar yüzünüze tek tek kapanır ve o büyük umutsuzluk denizine dalmışken nasıl olacak diye kara kara düşünüp iyice dipe batmış olduğunuz bir an, bir ışıkla herşey farklılaşmaya başlar ya... Biri kolunuzdan tutup çeker sizi boğulmadan..
İşte "O" çok garip birşey.. 
Nasıl , bu denli dengesiz bir çalkantı içinde olabilir insanın ruh hali... 
Bazı günler deniz kızgın olur sert sert vurur kıyıya ya... 
Ee birde tam aksi olduğu bir an vardır.. 
Durgun ve dalgın olur sular.. Dertli ve neşeli olup olmamak arasındadır hani..
Arada eser, yavaş yavaş vurur kıyıya ... Berrak olur bulanmışlığın aksine...
Her kıyıda farklılaşır dinginlik... Kıyıya vurdukça çoğalır pislik...
Bu tam bir tarif oldu sanırım.. 
"Ben" ile tanıştığıma tekrar memnun oldum..

28 Ocak 2013 Pazartesi

-anlatsam mı, anlatmasam mı?


 "Birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama aşlıyor yeniden. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor. O yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız… Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek."


(Alıntıdır.Yazarını bilmiyorum.) 


26 Ocak 2013 Cumartesi

Yok artık..! Gerçek mi?

Yaşam kısa kesitlerden oluşuyor... Ama uzun metrajlı bir film...
Gün ve An'lar ile dolu..
Günleri an'lar ile, an'larıda tüm günlere sığdırarak yaşıyoruz..
Bazen diyebiliyorum işte, 'Bir dakka senin amacın bu değil ki nedir bu arzusuzluğunu sana kaybettiren' diye..
Evet ben 'Ben'im' iyi yada kötü..
Saçmalasamda.. Unutsamda.. Farklı baksamda.. Bakamsam da...
Hatırlatıp bunu kendime, noktalıyorum bugünü..
Bol yağışlı bir gün, fazlaca nemli içim gibi...
Hoş bir hafta sonu dilerim...

Pi'nin Yaşamı


 
İyi bir film izlediğimde diyorum ki "bir süre ara vermiş olmamama değdi."
Bunu diyebilmek gerçekten önemli benim için. 
Film izlemekten keyif alıyorum herkes gibi.. -Belki bir parça fazla-
Bugün izlediğim film iliklerime kadar yaşamı hissetmeme neden oldu..
Bazen öyle dalıp gidiyoruz ki hayatımızdaki dertlere sorunlara hiç birşeyin farkında değiliz..
Birbirimizi üzüyor, zora düştüğümüzde kendimizi bırakıveriyoruz..
Tüm yükü bu yaşama ve dünyaya bağlıyoruz.. Nefes almak istemez oluyoruz yeri geliyor.. Neden yaşadığımızı sorgular oluyoruz.. Hayatta hiç güzel bir şey olmazmı diyerek isyan ediyoruz..
Cidden göremiyormusunuz hayatın güzelliklerini? Bize sunduklarını?


İzlediğim film "Pi'nin Yaşamı" isimli film.. Kitaplarıda varmış filmin yorumlarına baktığımda öğrendim.. Böyle bir hikayeye sahip 'O Kitapları' filminden önce okumuş olsaydım keşke dedim.. Kelimelerin insana anlattıkları çok daha derinden.. Bir yemeği yemeden önce koklamak gibi birşey bu.. O hazzı tadmak gibi birşey.. 
Önce elinize alır bakarsınız sonra arkasındaki yazıyı okur sayfaları çevirir önsöze göz atıp yavaşça başlarsınız okumaya... 
Tıpkı yemek gibi, önce koklar sonra içine yakışabileceğini düşündüğünüz bir sos ekler ve başlarsınız yemeğe.. Yavaşça tadını alarak.. Mutlu eder sizi.. 
Kelimeleri tadını almakta böyledir işte... Mutlu  eder sizi..
Bu sebeptendirki gerçekten üzüldüm önce okuyamadığım, nasıl olupta keşfedemeğim için..
Kısmet böyleymiş diyip filme geçmek istiyorum.. Konusu çok enteresan ve sıradışı gibi ama velakin bence değil..
O kadar yaşamsal bir hikaye ki bana tavsiye eden arkadaşımın şu cümlesi geldi aklıma "gerçekte yaşanmış bir hikayeymiş"düşünmeden edemedim gerçekten.. Gerçekten yaşanmış olabilirmi?
Ya yaşayan kişi ben olsa idim ne yapardım? Dürüst olacağım, bunun cevabını dahi veremiyorum kendime..
Yapamazdım çünkü..
Pi öyle bir çocuk ki, ufku ve kıvrak zekası kadar şefkat dolu bir çocuk..
Bir filikada bir kaplanla birlikte bir yandan kaybettiği hayatı... Uçsuz bucak bir okyanus ve yaşama savaşı...
Film yaşamla ölüm arasında bulunan doğanın tüm dengesini insana öyle bir lanse ediyorki unuttuklarınızı belkide hiç bilmediklerinizi anlatıyor.. Yüreğinizde herşeye rağmen taşıyabileceğiniz inancı anlatıyor o adaya düştüğü sahnelerde.. 
Ölüme terk edebileceği yaşam dengesinde avcı iken av konumuna düşebileceği bir hayvanı ölüme terk etmek yerine onu ve kendisini yaşama bağlıyor.. Bazen öldürmeden de, düşmanınla bile dost olabileceğini gösteriyor..
Yaşam zincirindeki güçlü ve güçsüzün dengezsini anlatıyor...
Özür dileyebilmeyi hatırlatıyor... 

(En etkilendiğim sahnelerden biri belkide.. Çaresinin tükendiği anda yakaladığı o büyük muhteşem fosforlu renklere sahip balığı yakaladığı andaki sevinci ve akabinde renklerinin soluşunu izlerkenki hüznü, özür dileyişi.. O kadar enteresan ki bu, düşündüğünüzde sofralarmızda yediğiniz hangi balık için yaşama hakkını elinden aldığınız için af dilediniz? Komik değil mi neden balıktan özür dilemeliyiz..)

Geç kalmamayı, bugün ne varsa içinizde sevdiklerinize karşı dile getirmeyi anlatıyor...
Getiremezsen birgün o şansının bir daha olmayacağını işliyor içinize... 
Ölümü anlatıyor... Ölebileceğimizi...
Mücadeleyi, pes etmemeyi anlatıyor...
Vicdanınızla yüzleşmeniz gerektiğini, içsel dengenizi sorgulatıyor..
O kadar basit noktalar varki, bu kadarı da olmaz demeyin doğa öyle bir gizemler nehri ki görmeniz için sizi sarsıyor.. Filmde abartılı bulduğum tek bir an'ı yok..
Çok şey var yazdıkça gözümün önüne gelen bir sürü sahne...
Gün doğumları, ışıklı mavi geceler..
İnanç ve sabır.. Yaşama içgüdüsü.. Ve doğa..




Benim kelimelerim tükendi.. Pi'nin ise kelimeleri tükenmiştiki karaya vurunca tekrar yeşerdi.. Fakat kimse inanmadı onun kelimelerine.. Kimse göremedi bir kaplana bile içerlenirken, şu hayattaki yalnızlığını.. Belkide kimsenin inanmasının dışında onu üzen tek şeydi Richard Parker'ın onu yok sayışı.. 
Ama o yine yitirmemiş inancını.. Biliyor o kaplanın gözleirnde gördüğünün kendi yasıması olmadığını..  
En acımasız bir vahşinin içinde bile o sevgi damlacıklarının olduğunu biliyor... En önemlisi buna inanıyor..
Bazen inanmak ve güvenmek gerek... Bazen ne kadar kötüde olsa öyle olmasada öyle olabileceğini unutmamak gerek.. !
İnanmasa başarabilirmiydi..? Hayır !! Hayır !!
Sizi bilmem yüreğime dokunda bu film.. 
Şiddettle tavsiye edilir cinsinden bir film..
Ee! Sadece bir film işte.. 
Gerisi seyrinize...
__

Hadi sizde kalkın kim varsa yanınızda sımsıkı sarılın boynuna.. Hatırlatın ona "O'nu" ne kadar sevdiğinizi... Küçük bir buse kondurun yanağına.. Seviyorum seni demeyide ihmal etmeyin...
Sonra yaşamak güzel deyin ve açın pencerinizi sonuna kadar... Derince çekin içinize gecenin soğuk ayazını ve gözlerinizi yumun sımsıkıca... Geceyi dinleyin.. Sadece geceyi...
Yaşamak sizce de güzel değil mi?
Hadi teşekkür edin şimdi doğaya size verdikleri için..
Özür de dileyin 'yaşam zinci'nde yaşama hakklarını ellerinden aldıklarınız için...
Açmayın bir süre gözlerinizi, Pi'nin hayallerindeki gibi gidin o mavi engin bir denize..
Şimdi içinize işleyen huzur ve yaşamla tatlı bir uyku çekin güzelce...

t.a.

25 Ocak 2013 Cuma

Fazlaca, Bolca Döşenen Yalnızlık; Merhaba .

Bazen düşünmeden edemiyorum..
Memnuniyetsiz biri olmam yanında ayrıca bir korkusuzluk var icimde.. Ne karanlıktan ne çakan şimşekten nede insanın kulaklarını bile sağır edebilecek olan gök gürültüsünden ..
Korkmuyorum..
Ben bu kadar mı alıştırmışim kendimi yalnızlığa ..
Böyle anlarda insan istemez mı birini yanında ? Ben istemem ve aramam...
Zayıflıkları sevmem evet, belkide fazla nazlanmak benim için bunlar ..
Mesela Köpeklerden deli gibi korkarım ancak bi o kadar da sever ve isirabilme ihtimali dahi olsa yaklaşır severim, laf atarım korkmuyormus gibi şakalasirim ..
Birgun bu sebeple basıma bir is acacağım ..
Çit kırıldım olsam acaba o zaman daha cok mu deger görürüm ?
Daha cok mu severler beni ?
Bir yerlerde okumuştum, bu kadın dergilerindeki metotlardan birinde.. Hani erkeği elde etmenin 10 kuralı .. Yada size asık mı anlamak için 5 yöntem olanlardan ..
Erkekler, kendilerine muhtaç onlan, onlari korumalarını istedikleri kadınları sever ve onları secerler-mişşş ....
Mişşş.... Biz güçlü olan kadınlarla iliskileri yurutemezlermis.. Mişşş ... ?
Düşünsenize köpekten korkmayan kendi ısını kendi yapan bir kadın, partnerini uzmemek için elinden geldiğince sorunları çözen bir kadın...
Düşündünüz mu ?
Düşünmeyin ..
Ben söyleyeyim eğer bası oksanacak, kedi yavrusu gibi mirildanacak br kadın iseniz eğer harika bir iliskiniz yada evliliğiniz olabilir.. Zira aksi durumda kendini kadının yanında güçlü hissetmeyen bir esınız olacaktır ki o da pek uzun surmeyecektir..
Ben bir minnos değilim .. Minnos olmakta kötümü? aslında degil.. Yani belkide hem güçlü hemde zayıf olabilmekte marifet..
Aslında o minnoslar görüntülerinin altında bir aslanın yattığını fark ettirmezler.. O istemediği sürece .. Bir cok insan bu yüzden kedileri sevmezler .. Kendini sevdirme potansiyelleri öyle büyüktür ki sevmeden yapamazsınız .. Ama nankör iste deriz..
Degil efendim degil .. O muhtaclik duygusu altında koruma içgüdüsüdur o nankörlük degil ..
Erkeklerin anlamadığı ise bu .. Kadınlarda böyledir ..
Feminem kokan bir yazı oldu fakat , hepsi birer gozlemdir ..
Burada ne kadını ne erkeği korudum ..
Anlatmak istediğim sadece fazla yalnızlık olduğu hepsi bu ...
Mutlu geceler ...

24 Ocak 2013 Perşembe

Mutlu günler...

Şu kış aylarının hiç eğlenceli yanları yok..
Çok sıkılıyorum bu dönemlerde ben..
Canım ne dışarı çıkmak istiyor nede başka bişiler yapmak...
İnternette yozlaştı.. TV yi zaten  dahil dahi etmiyorum o çoktan kopup gitti..
Napalım.. Bitkiden farksız yaşayıp gidiyorum bu zamanlarda...
Neden sevemiyorum kışı hiç anlamıyorum...
Mutlu günler...

22 Ocak 2013 Salı

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !