beni unutma çiçeği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
beni unutma çiçeği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2013 Çarşamba

Özlemek Suç, Sarılmak Müebbet Olmalı..

Özlemek suç kabul edilmeli demiştim diymi vakti zamanında..
Birine sarılıp onun kokusuna karışmakta suç olmalı bunu dedim mi peki hiç?
Sarılmalı ama sımsıkı, birgün gidecekmiş gibi birgün ölecekmişim gibi, bir gün hiç olmamışız gibi... 
Sımsıkı..
İşte bu yüzden özlemek suç olmalı... 
En büyük suç...

Filmler Bile Hazır Değil Aslında O'Ana..

Zamanı iyi değerlendiremediğimizden aslında tüm mutsuzluklarımız..
Saçıp döküyorum etrafa sonra elimde koca bir boşluk kalıyor.. 
İyide herşeye rağman mutlu olmak mümkün olsaydı zamansızlıkların içinde kaybolmazmıydı yine..
Hiç Poliyannacı olamadım.. Çocukluğumdan beride hiç sevmediğim bir çizgi kahramandır..
Neden bilmem ama ayrı bir antipatik gelir bana.. 
Herşeye pozitif bakan biri gerçek olamaz ondan çizgi kahraman zaten...
Hayal ürünü bile olsa çok sıcak bakamıyorum işte..
Madalyonun hep ikinci yüzü çevrili olmalı... 
Hayallerle, düşlerle yürümüyor işte hiçbirşey...
Küçük bir tesadüf, o anki bir şans anı sadece filmlerde...
Öyle değil mi...
Saç kestirme zamanı gelmiş bellii... 


26 Ocak 2013 Cumartesi

Pi'nin Yaşamı


 
İyi bir film izlediğimde diyorum ki "bir süre ara vermiş olmamama değdi."
Bunu diyebilmek gerçekten önemli benim için. 
Film izlemekten keyif alıyorum herkes gibi.. -Belki bir parça fazla-
Bugün izlediğim film iliklerime kadar yaşamı hissetmeme neden oldu..
Bazen öyle dalıp gidiyoruz ki hayatımızdaki dertlere sorunlara hiç birşeyin farkında değiliz..
Birbirimizi üzüyor, zora düştüğümüzde kendimizi bırakıveriyoruz..
Tüm yükü bu yaşama ve dünyaya bağlıyoruz.. Nefes almak istemez oluyoruz yeri geliyor.. Neden yaşadığımızı sorgular oluyoruz.. Hayatta hiç güzel bir şey olmazmı diyerek isyan ediyoruz..
Cidden göremiyormusunuz hayatın güzelliklerini? Bize sunduklarını?


İzlediğim film "Pi'nin Yaşamı" isimli film.. Kitaplarıda varmış filmin yorumlarına baktığımda öğrendim.. Böyle bir hikayeye sahip 'O Kitapları' filminden önce okumuş olsaydım keşke dedim.. Kelimelerin insana anlattıkları çok daha derinden.. Bir yemeği yemeden önce koklamak gibi birşey bu.. O hazzı tadmak gibi birşey.. 
Önce elinize alır bakarsınız sonra arkasındaki yazıyı okur sayfaları çevirir önsöze göz atıp yavaşça başlarsınız okumaya... 
Tıpkı yemek gibi, önce koklar sonra içine yakışabileceğini düşündüğünüz bir sos ekler ve başlarsınız yemeğe.. Yavaşça tadını alarak.. Mutlu eder sizi.. 
Kelimeleri tadını almakta böyledir işte... Mutlu  eder sizi..
Bu sebeptendirki gerçekten üzüldüm önce okuyamadığım, nasıl olupta keşfedemeğim için..
Kısmet böyleymiş diyip filme geçmek istiyorum.. Konusu çok enteresan ve sıradışı gibi ama velakin bence değil..
O kadar yaşamsal bir hikaye ki bana tavsiye eden arkadaşımın şu cümlesi geldi aklıma "gerçekte yaşanmış bir hikayeymiş"düşünmeden edemedim gerçekten.. Gerçekten yaşanmış olabilirmi?
Ya yaşayan kişi ben olsa idim ne yapardım? Dürüst olacağım, bunun cevabını dahi veremiyorum kendime..
Yapamazdım çünkü..
Pi öyle bir çocuk ki, ufku ve kıvrak zekası kadar şefkat dolu bir çocuk..
Bir filikada bir kaplanla birlikte bir yandan kaybettiği hayatı... Uçsuz bucak bir okyanus ve yaşama savaşı...
Film yaşamla ölüm arasında bulunan doğanın tüm dengesini insana öyle bir lanse ediyorki unuttuklarınızı belkide hiç bilmediklerinizi anlatıyor.. Yüreğinizde herşeye rağmen taşıyabileceğiniz inancı anlatıyor o adaya düştüğü sahnelerde.. 
Ölüme terk edebileceği yaşam dengesinde avcı iken av konumuna düşebileceği bir hayvanı ölüme terk etmek yerine onu ve kendisini yaşama bağlıyor.. Bazen öldürmeden de, düşmanınla bile dost olabileceğini gösteriyor..
Yaşam zincirindeki güçlü ve güçsüzün dengezsini anlatıyor...
Özür dileyebilmeyi hatırlatıyor... 

(En etkilendiğim sahnelerden biri belkide.. Çaresinin tükendiği anda yakaladığı o büyük muhteşem fosforlu renklere sahip balığı yakaladığı andaki sevinci ve akabinde renklerinin soluşunu izlerkenki hüznü, özür dileyişi.. O kadar enteresan ki bu, düşündüğünüzde sofralarmızda yediğiniz hangi balık için yaşama hakkını elinden aldığınız için af dilediniz? Komik değil mi neden balıktan özür dilemeliyiz..)

Geç kalmamayı, bugün ne varsa içinizde sevdiklerinize karşı dile getirmeyi anlatıyor...
Getiremezsen birgün o şansının bir daha olmayacağını işliyor içinize... 
Ölümü anlatıyor... Ölebileceğimizi...
Mücadeleyi, pes etmemeyi anlatıyor...
Vicdanınızla yüzleşmeniz gerektiğini, içsel dengenizi sorgulatıyor..
O kadar basit noktalar varki, bu kadarı da olmaz demeyin doğa öyle bir gizemler nehri ki görmeniz için sizi sarsıyor.. Filmde abartılı bulduğum tek bir an'ı yok..
Çok şey var yazdıkça gözümün önüne gelen bir sürü sahne...
Gün doğumları, ışıklı mavi geceler..
İnanç ve sabır.. Yaşama içgüdüsü.. Ve doğa..




Benim kelimelerim tükendi.. Pi'nin ise kelimeleri tükenmiştiki karaya vurunca tekrar yeşerdi.. Fakat kimse inanmadı onun kelimelerine.. Kimse göremedi bir kaplana bile içerlenirken, şu hayattaki yalnızlığını.. Belkide kimsenin inanmasının dışında onu üzen tek şeydi Richard Parker'ın onu yok sayışı.. 
Ama o yine yitirmemiş inancını.. Biliyor o kaplanın gözleirnde gördüğünün kendi yasıması olmadığını..  
En acımasız bir vahşinin içinde bile o sevgi damlacıklarının olduğunu biliyor... En önemlisi buna inanıyor..
Bazen inanmak ve güvenmek gerek... Bazen ne kadar kötüde olsa öyle olmasada öyle olabileceğini unutmamak gerek.. !
İnanmasa başarabilirmiydi..? Hayır !! Hayır !!
Sizi bilmem yüreğime dokunda bu film.. 
Şiddettle tavsiye edilir cinsinden bir film..
Ee! Sadece bir film işte.. 
Gerisi seyrinize...
__

Hadi sizde kalkın kim varsa yanınızda sımsıkı sarılın boynuna.. Hatırlatın ona "O'nu" ne kadar sevdiğinizi... Küçük bir buse kondurun yanağına.. Seviyorum seni demeyide ihmal etmeyin...
Sonra yaşamak güzel deyin ve açın pencerinizi sonuna kadar... Derince çekin içinize gecenin soğuk ayazını ve gözlerinizi yumun sımsıkıca... Geceyi dinleyin.. Sadece geceyi...
Yaşamak sizce de güzel değil mi?
Hadi teşekkür edin şimdi doğaya size verdikleri için..
Özür de dileyin 'yaşam zinci'nde yaşama hakklarını ellerinden aldıklarınız için...
Açmayın bir süre gözlerinizi, Pi'nin hayallerindeki gibi gidin o mavi engin bir denize..
Şimdi içinize işleyen huzur ve yaşamla tatlı bir uyku çekin güzelce...

t.a.

23 Eylül 2012 Pazar

Beni Unutma ( Çiçeği )



Bugün bu sayfada olmamın sebebi bir film..
Az önce sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine izlediğim..
İzlediğim filmler hakkında yazma gibi bir huyum yok.. Çok beğenmediğim taktirde elbette..
Bilemiyorum bir çok kişi izlemiştir bu filmi ama ben henüz yeni keşfettim..

Yönetmeni, Özer Kızıltan
Oyuncu kadrosuda oldukça iyi.. Ve kesinlikle oyunculuklarıda..
Ama benim yazış nedenimse tabikide oyuncuları yada oyunculukları değil.. Yazdıkça başka şeyler geliyor aklıma ama bu filmin bende bıraktığı etkiyi, içimde yazmak için ayırdığım notlarını kimsenin silip almasına izin vermek istemiyorum...

Bir filmi izlemeden önce mutlaka yorumlarını okumak istemli bir harekettir bende.. Ancak bir kriter asla değildir..
Arkadaş tavsiyesi olması elbet büyük bir etkendir fakat birde işin iç yüzü olarak, film kendini izlendirebiliyor ise o andan itibaren benim gibi "neden daha önce fark edemedim" diyebilirsiniz.. Beğenmeyip yarıda izlemeyi bıraktığım çok film var.. Neyse....

Biz deyimi yerindeyse "kadın milleti" olarak ağlamayı severiz ya hani.. Acıklı mutlu biten klasik Türk filmlerini her defasında izlerken, her cümlesini dahi bilsek yine ve yine izlerken ağlarız ya.. Öyle birşey bizim için ağlamak bir filmde... 
Anı'nın tüm detayında buluruz kendimizi.. O içindeki saf aşkı yakalayabilmek içindir belkide.. İnanmak istediğimiz içindir kimbilir belkide...
Bu film için okuduğum yorumlar benzer bir filmden uyarlanmasının dışında Olası bir Türk filmi yakıştırılması yapılması..
Çalıntı demek istemiyorum "uyarlama" demek daha doğru.. Evet belki bu film bir uyarlama da olsa bir emek var içinde.. İnsana verilmesi gerken anektodları, sevgi dolu ufacık berrak damlacıkları var..

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !