2 Mart 2013 Cumartesi

Bir hayal gördüm dün gece..




Bir hayal gördüm dün gece..
Uçsuz bucaksız bir sahil, sen ve ben ile..
Hayal bu ya işte, uzun uzun yürüdük seninle, elele.. 
Uzun uzun sustuk sadece..
Gün hiç batmadı tekrar doğmak üzere..
Silmedi hiç elimdeki izi, gözlerinin içindeki beni..
Hayal gördüm dün gece..
Sımsıkı sarıldın ya hani bana, hayal işte..
Kokun sardı her yanımı..
Sen sarıverdi her yanı..
Hayal gördüm dün gece.. Sadece bir hayal..
Ilık esen rüzgarda savrulan saçlarımı, 
Gözlerini, kokusunu içine çekişi gördüm.. 
Özür dileyişini fısıldadın yine, inceden.. 
Gözlerinle sarılırcasına, kırılgan bir şekilde.. 
"Özür dilerim"
Hayal bu ya işte..
Bitmek yokmuş, gitmek yokmuş ya hani o sahilde,
Unutmak varmış, 
Sevmek varmış, 
Sen varmış ya, 
Biz varmışız ya hep olduğu gibi..
Hep orada duran o salıncak gibi..
Bir hayal işte..
Ruhuma dokunduğundan beri yaşadığım bir düş..
Belli belirsiz bir an..
Geride kalan bir kaç söz, bakış.. 
Kısacık bir an..
Kokun.. Unutmaya yüz tutan kokun..
Yoldan geçen herkes sen...
Herkes aynı kokar mı hiç?
Kokarmış meğerse insanın yaşadığı düşte..
Beklememek gibi bir şey işte bunları hissetmek...
Bir hayal gördüm dün gece...
Düşümün hayali... Hayal işte...
Aldırma sen, bilme..
Sen kimbilir hangi hayalin düşündesin.. 
"Öyle misin?" "Öylesin.."
Gitmek zor.. "Kalmak" daha zor.. 
Vedasız, sessizlikte sonsuzluk gibi kalmak daha da zor..
Bir hayal gördüm dün..
Vedasız vedanı, sessizliği gördüm.. Hayal işte..
Düşümün hayali..
Düşümün hayalini yaşayayım diye belkide.. 
Kalbimi unutmayayım diye..
Belki de .. 
Susayım artık diye.. 
Hayal kurmayayım diye...  
Belkide, öyle işte..
Bir hayal kayıp gitti, bitti işte...

Aşkın ortak dili !!


"Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın."


(Kürşat Başar)


1 Mart 2013 Cuma

Güzeldi.. Çok çok güzeldi..



Güzeldi.. 
Cok güzeldi yüzüne vuran yansımadaki herseyi .. 
Güzeldi düşüme düştüğü andaki halleri .. 
Gun batımı ile gelen sevgili halleri ..
t.a.

28 Şubat 2013 Perşembe

Nasıl ?

İnsan bazen görür ya hani birini yolda .. Cok uzaklardan gelmiş gibi hayatına. Aslında uzun zamandır hayatinda olmuş ama hic olmamış gibi .. Cok tanıdık cok yakın .. Ama bi o kadar uzak .. Dolar ya insanın içine koca bir hüzün .. Öyle bisi iste .. Özlemek gibi bisi .. Eski gibi, eskitilmis kenarı itilmiş gibi bisi .. Unutulmus ama unutulmamış bi sürü şey gibi . Öyle gibi iste .. Öyle gibi ..
t.a. 



25 Şubat 2013 Pazartesi

Başlık, bitti.. =)

Hava şahane...
İlk 24 saat sonrası dakikalar..
Ee güzel..
Keyfini, tadını çıkarmak gerek o vakit...
Öyle... Öyle..

"En iyi şiir sahipsiz olandır" "Kelebeğin Rüyası"





Günlerdir beklediğim bir filmdi "Kelebeğin Rüyası" ..

İzleyebilmek ise ayrı bir keyifti benim için.. Öylesine kötü filmler giriyor ki bazen vizyona bu film bu kadar beklemiş olmama değdi.. Uzun zamandır vizyonda izleyebildiğim en güzel film..

İzleyende izler bırakabiliyor.. Ve bir dönem filmi.. Türkiye'nin ortak bir gerçeğini anlatan harika bir yapıt olmuş..
Yılmaz Erdoğan dendiğinde kesinlikle önce bir düşünmek gerek bence, çünkü cidden iyi bir film izleyeceğinizin kanıtı gibi bir durum oluşuyor insanın kafasında..
Kendisindeki şairlik ve o içindeki tutkuyu bu filmede öyle bir yansıtmış ki film bittikten sonra düşünüyorsunuz "En son ne zaman şiir okudum" "en son ne zaman bir şairin kitabını aldım.."

Peki sizde benim gibi şaşırırmısınız bilmiyorum ben bu filmde Türkiye'nin bambaşka bir gerçeğini keşfettim..
1940 lı yıllardaki kömür ihtiyacını karşılayabilmek için Zonguldak'ta "mükellefiyet yasası" çıkarılmış.. 15-50 yaş arası belli aralıklarla çalışma zorunluluğu varmış.. Bildiğiniz jandarmalar eşliğinde, kelepçeler takılarak zorla yapılan bir uygulama.. O sahneleri izlediğiniz vakit şimdiki milli ve insancıl duygularınız ağırlığında şunu diyorsunuz kendinize "nasıl olur böyle bir şey bu insanlık dışı!" O denli bir baskı mevcut.. 
Yeni yeni ayağa kalkmaya çalışan bir ülke ve borçlarını kapatabilme uğruna getirilmiş bir "İş mükellifiyeti" ..

Düşündürücü.. 
Feci bir şekilde düşündürücü.. 
Şimdiki imkanları ve koşulları düşündüğünüzde..
Böyle bir zamanı düşünün.. Açlık, geçinmenin zor olduğu.. Hastalıkların daha yıpratıcı ve ölümcül oldukları bir dönem..
Böyle bir dönem içinde yetişen iki genç şair.. 
Hastayken bile aşkın, şiirin, tutkunun ve inandıklarınız uğruna savaşmanın ne demek olduğunu dibine kadar anlatan gerçek bir hikaye...

"Bütün dünya savaşırken bu kadar güzel olmak doğru mu?" diye başlayan bir aşk.. 
İki şairi daha çok iteleyen, inandıran bir güzellik..
"Aşk en güzel bahanesidir şiirin "

"Sen, eski bir sevda şiirisin
Bir koku var sende

Sıcak yaz akşamlarına mahsus
Ellerinde mi
Saçlarında mı 
Gözlerinde mi
Bilmem
Bir koku var sende
Sıcak yaz akşamlarına mahsus."
Muzaffer Tayyip Uslu

Zaman zaman gülümseyeceğiniz, zaman zamanda duygulara boğacak bir film..
İçimdeki bambaşka bir derinliğe salıverdi beni..
Hani hayallerimiz vardır ya çoğu zaman peşinden koşamadığımız, bir yerlerde unuttuğumuz, düşürüp tekrar alıp cebimize koyamadıklarımız işte onları getirip yerleştirdi avuçlarımın içine.. 
Yaptığınıza inanmak.. Her koşulda ve ne durumda olursanız olun pes etmemek..

"Çinli bir bilge rüyasında kelebek olduğunu görür ve uyanınca kendi kendine şöyle sorar: rüyasında kelebek olduğunu gören bir adam mıyım yoksa kendini adam olarak düşleyen bir kelebek mi?"

Sizce siz hangisisiniz? Kelebek mi bilge mi?

Behçet Necatigil'in öğrencileri Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun gerçek yaşamlarından çıkarılmış bir film... Veremden genç yaşta hayatlarını yitiren iki genç şair.. 
Behçet Necatigil onlara yazın dedi ne olursa yazın..

Mert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ.. İnanılmaz bir oyunculukla o dönemi öyle bir anlatıyorlarki size izlerken yaşayacaksınız..  (Eklemeden edemeyeceğim baş karakterlerin rol için verdikleri kilo ve her mimik hareketleri olsun takdire şayan..)

Gidin izleyin.. 
Eminimki hepiniz kendinize birer parça birşeyler ekleyeceğinizi düşünüyorum..
Mutlu geceler..

___

"Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan."
Muzaffer Tayyip Uslu

24 Şubat 2013 Pazar

Lattenin (ikincisinde) kalplisi makbuldur =)



Hiç düşündünüz mü merak ediyorum bir insan kalbinin gerçekten bu şekildemidir diye.. 
Çocukken cidden böyle sanırdım.. 
Gerçekten bir kalbin nasıl olduğunu orta okulda okurken insan organlarını işlediğimiz bir derste öğrendiğimde ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştım..
İtiraz ettiğimi hatırlıyorum "Hayır o kalp değil ki" .. Evet, bana göre değildi...
Bizim bildiğimiz kalp ucu sivri oval bir açıyla çizilmiş, biri düz diğeri tersten olan ve kuyruğu olmayan "2" ile çizilirdi. 
Bu asla kalp olamaz öğretmenim !!
Hayatın tüm gerçekleri gibi buda gerçekti.. Benim bildiğim kalp bu değil.. Gerçek kalp koca bir taş parçasına benziyordu..
Peki hiç düşündünüzmü "2" ile çizebildiğiniz o kalbi ortaya atan kim diye..
Ben çok düşündüm ve bulamadım..
Googleda bulmam için ne yazmalıydım mesela.. Hepsini denedim ve bulamadı.. 
Öyle yada böyle birisi buldu çizdi ve herkesçe bilinen bir şekle sokuldu..
Yarımşar parçalar halinde iki yan ile.. Biri siz biri o ..
Tek bir kalpte iki kişi olmak..
Tabi becerebilirseniz...

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !