Yaşanması gereken içi kıpırpır lakin hüzünlü bir ay..
Seneler geçtikçe her günü her ayı ve her mevsimi tek tek yaşıyoruz.. Bu ay beni hiç yormaz.. Yorgundur aslında bu ay.. Yorar insanı hırpalar..
Bir yığın yük bindirmiştir omuzlara.. Bir türlü tutamadığımız o zaman var ya dayanmıştır yine kapıya..
Kış zordur ben gibiler için..
Neşelenmek için, güneş isteyen sıcak isteyen herşeyi unutabilme adına, herşeyi düzeltme adına dışarılarda olmaya ihtiyacıolan ben gibi biri için.. Zordur bu ay zor..
Her bitişin başlagıcı ise Nisan, bitişidir Eylül'de aslında..
Ne kadar kutlamamızı yasaklamış olsalarda bu bayram bizim bayramımız elimizden almaya, unutturmaya, nefret ettirip kötü göstermeye çalışmalarına inat;
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI'MIZ KUTLU OLSUN!
Bize bu günleri veren Atamız ve silah arkadaşlarına canı gönülden minnet ve saygıyla anıyorum..
“Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz,
almakta olduğunuz eğitimle, bilgi ile, insanlıkta üstünlüğün, yurt sevgisinin,
düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak!
Cumhuriyeti biz kurduk, O’nu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz.”
Bu fotoğrafı bu hikayeye adıyorum.. Ömer Köroğlu'nun sesinden dinlemeniz şiddetle tavsiye olunur.. :)
Oturduğu banktan kalktı, üzerindeki denizci
üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları
incelemeye koyuldu.
Gözleri o kızı arıyordu, kalbini
çok iyi bildiği, ama yüzünü hiç görmediği, yakasında gül olan o kızı.
Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida'da bir kütüphanede
başlamıştı.
Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok
etkilenmişti.
Kitaptan değil, sayfalardan birinin kenarında kurşun
kalemle yazılmış minik notlardan..
Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu
ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu.
Kitabın baş
sayfasında, o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis
Maynell.
Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu.
Bayan Maynell New
York'ta yaşıyordu.
Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı
olmayı teklif eden bir mektup yazdı.
Ertesi gün de İkinci Dünya
Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı.
Daha sonraki bir yıl
bir ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar.
Her mektup
kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki.
Bir romantizm başlıyordu.
Blanchard kızdan bir resmini istemişti, ama kız reddetti.
Kendisini
gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı?.
Sonunda
Blanchard'in Avrupa'dan dönüş günü geldi çattı.
İlk buluşmalarını
ayarladılar..
New York Tren İstasyonu'nda akşam saat tam 7'de. 0 "Beni
tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda,
"Ceketimin yakasında kırmızı
bir gül takılı olacak".
İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha
önce hiç görmediği, ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu.
Hikayenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim:"
Birden genç bir kızın
bana doğru yürüdüğünü farkettim.
İnce ve uzun boylu,dalgalı sarı saçları
o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş..
Çiçek rengi mavi
gözlü.
Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve açık yeşil
giysisiyle insana sanki baharın geldiğini müjdeleyen bir kızdı.
Ben de
ona doğru yürümeye başladım.
O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup
olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi.
Ona yaklaşınca, dudaklarında
hafif ve tahrik edici bir gülümsemeyle bana 'Benimle aynı yöne mi
gidiyorsun, denizci?' diye fısıldadı.
Neredeyse kontrolsüz bir şekilde
ona doğru bir adım daha atıyordumki, o anda Hollis Maynel'i gördüm.
Kızın tam arkasında duruyordu. 40'ını çoktan geçmiş, grileşmeye başlamış
saçlarını şapkasının altında toplamış..
Şişmana yakın, kısa boylu,
kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılara gömülmüş. Kafamı çevirdim,
yeşil giysili kız hızla uzaklaşıyordu.
Kendimi ikiye bölünmüş hissettim;
arzularım kızı takip etmemi, ta içimden gelen bir istek ise ruhu bir
yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. İşte orada öylece
duruyordu. Solgun, kırışık suratı kibar ve duygulu, gri gözleri sıcaktı.
Çekinmedim. Beni tanımasını sağlayacak mavi deri ciltli kitabı ona
doğru tuttum.
Bu aşk olamazdı, ama, mutlaka değerli, belki aşktan da
güzel, çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir
şey olabilirdi.
Kadını selamladım, her ne kadar gizlemeye çalıştıysam
da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle; 'Ben Teğmen
John Blanchard, siz de Bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim
için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?' diye sordum.
Kadının
yüzüne bir gülümseme yayıldı: 'Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı'
dedi, 'ama şu az önce buradan geçen yeşil elbiseli kız bu kırmızı gülü
yakama takmamı rica etti benden, ve eğer siz beni yemeğe davet edecek
olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda
beklediğini söylememi istedi.
Kafamda kurup yaşayacağım hayallerim vardı bir vakitler .. Sadece senle dolu olan.. Sonra hepsi birer birer söndüler..çat bir şiirde karşıma çıkan çat bir şarkıda nükseden..
Ne garip değil mi halbuki senle hiç hayaller kurmamıştık biz .. Tek hayal kuran benimişim fark etmeden ..
Arada düşünürüm başka birini seni sevdiğim kadar sevsem bunu hissedermisin .. Ne düşünürsün diye ..
Canın mı yanar mutlu mu olursun ..
"Yeniden başardın bak sevdin oda seviyordur ama iyi gör hayatını ertelercesine sabırla yaşama, sev.." dermisin ..
Bazen düşünüyorum birşey gelse başıma duyupta koşarmısın yanıma .. Cız eder mi yüreğin kor düşer mi içine gelemesende ..
Umrunda olmadığımı her an her saniye beynime kazınmışken neden düşünür bir insan böyle şeyleri ..
Bilmiyorum ..
Senide bilmiyorum aslında ..
Uzaklarda ki bir yabancısın sen ..
Artık sadece şarkılarda olan .. Rüyalarıma bile gelmez oldun.. Bunu bile çok gördün bana ..
Çok görmelere doyamadın hiç ..
Hayatı hep pamuk ipliğine bağlı yaşadın ama bizi yaşayamadın ..
Yaşayamayıyorym bende.. Her nefeste seni arıyorum ..
Saatlerce bankta oturup seyrediyorum hızlı ve hırçın dalgaları ..
Geceleri daha zor derler yalan her an çok daha zor ..
Zaman sinsi acımasız siler anıları öyle değil mi öyle .. Değilmiş işte ..
Geçmiyormuş..
Yoldan geçen herkesin yüzünde arar oldum seni ..
Her baktığımda içim yandı .. Hiç olmayacaksın ..
Tesadüfler aptallar için ..
Benim gibi gerçekçi aptallar için değil ..
Filmlerde olur.. Hikayemizde öyle değil mi ..
Saçma sapan bir film senaryosu gibi .. Asla olmayacak , olamayacak bir tesadüf..
Yarın uyandığımda yine olmayacak olman ve sensiz bir güne daha atım attığımda saçmalamadan devam edeceğim..
Bir anda, biriyle bir ilişki içerisine nasıl girebiliyor herkes..
Nasıl çok çabuk "Can'ları, hayat'ları, herşey'leri, aşkım'ları" olabiliyor birbirlerinin..
Merak etmiyor değilim..
Eski kafalı olmamdan mı yoksa gerçekten birşeyler olabilmesi için ayrıca bir büyüsü olması gerektiğine kendimi çok fazla inandırmış olabileceğimden mi bende işe yaramıyor..
Bilemiyorum bir kaç gündür düşünüyorum..
Neden bu kadar yalnızım diye..
Neden yalnızlığı kendime mesken edindim..
Çevremde olmadığından değil tercihlerimi o yönde kullanamamdan, istememden..
"Böyle olmaz o işler işte" dememden...
Kimseye şans tanımıyor kestirip atıyorum..
Nasrettin Hoca gibi " ya tutarsa ! " inancını neden yeşertemiyorum içimde..
Uzun bir vakit oldu yalnızlığımla bir başıma olalı.. Bir çok şeyi çoktan geride bıraktım, o defterdekileri raflara yerleştirdim..
Peki, neyi bekliyorum ?
Yapabilenler nasıl yapıyor ya benim gibi yapamayan var mı? arada bunuda merak ediyorum işte.. Bir yerlerde "Ben" gibi birileri var mı?..
Çünkü yakın çevremdeki tüm arkadaşlarım bu kategoride..
Garip tavırlara ve sabit fikirlere sahip olan kişi bir benim..
Evet mutlaka bir anda olmuyordur.. Bir bakış, bir dokunuş, hafızada yer etmiş bir kaç cümle.. Elbette etkilidir konuşulmuştur birçok şey ama bu bile benim için öyle az ki..
Az derken neyi az diye soruyorum kendime her defasında..
"Az işte be az.."
Bana yetmiyor tüm bunlar.. Ben birini görmeden cümleleriyle sevebildiysem gene öyle sevebilirim.. Ama eksik birşey var işte.. Yada hala birşeyleri beklediğimden.. Beklenenler gelir diye değilmidir birçoğu kez gidemeyişler..
Bunun üzerine yazılıp çizilmez mi onca hikayeler, yazılar..
İşte insan bu yüzden yalnnızlık çeker.. Özler eskiyi çok özler... Gene öyle olsun der, yine öyle hissedeyim..
Yerine yenisi gelsin ama yolu tektir bir kere değişmez..
Ben gibi fazla zor ve kapalı biriyseniz eğer bildiğiniz tek bir yol vardır ve o yoldan asla sapamazsınız..
Fakat yeni şanslar, yeni yollar, yeni cümleleri keşfetmek gerek.. Başka yüreklere dokunmak için kapıları açmak şart..
Kapalı olan dünyanın dışında kalanları seyretmek değil onlara dokunmak gerek..
Gerekte gel bunu birde bana anlat...
Hep bile bile değilmidir yaptığımız herşey..
Yasak olduğunu bildiğimiz halde yaptığımız herşey kadar gerçek ve arzulanır bir duygu bu..
Razıyım arasıra bu yalnızlığa.. Ama bazen öyle bir oturuyor ki yüreğimin baş köşesine sökemiyorum o istemsiz arzuyu..
Yalnızlığı arzular insan bazen, bazen yalnız olmamayı..
Ne istediğimizin önemine varmıyoruz işte arsızlığımızla..