22 Ağustos 2013 Perşembe

Denizcinin Hikayesi



Bu fotoğrafı bu hikayeye adıyorum.. Ömer Köroğlu'nun sesinden dinlemeniz şiddetle tavsiye olunur.. :)




Oturduğu banktan kalktı, üzerindeki denizci üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları incelemeye koyuldu. 
Gözleri o kızı arıyordu, kalbini çok iyi bildiği, ama yüzünü hiç görmediği, yakasında gül olan o kızı. 
Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida'da bir kütüphanede başlamıştı. 
Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok etkilenmişti. 
Kitaptan değil, sayfalardan birinin kenarında kurşun kalemle yazılmış minik notlardan.. 
Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu. 
Kitabın baş sayfasında, o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis Maynell. 
Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu. 
Bayan Maynell New York'ta yaşıyordu. 
Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı olmayı teklif eden bir mektup yazdı. 
Ertesi gün de İkinci Dünya Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı. 
Daha sonraki bir yıl bir ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar. 
Her mektup kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki. 
Bir romantizm başlıyordu. 
Blanchard kızdan bir resmini istemişti, ama kız reddetti. 
Kendisini gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı?.
Sonunda Blanchard'in Avrupa'dan dönüş günü geldi çattı. 
İlk buluşmalarını ayarladılar.. 
New York Tren İstasyonu'nda akşam saat tam 7'de.
0 "Beni tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda, 
"Ceketimin yakasında kırmızı bir gül takılı olacak".
İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha önce hiç görmediği, ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu. 

Hikayenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim:" 

Birden genç bir kızın bana doğru yürüdüğünü farkettim. 
İnce ve uzun boylu,dalgalı sarı saçları o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş.. 
Çiçek rengi mavi gözlü. 
Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve açık yeşil giysisiyle insana sanki baharın geldiğini müjdeleyen bir kızdı. 
Ben de ona doğru yürümeye başladım. 
O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi.
Ona yaklaşınca, dudaklarında hafif ve tahrik edici bir gülümsemeyle bana 'Benimle aynı yöne mi gidiyorsun, denizci?' diye fısıldadı. 
Neredeyse kontrolsüz bir şekilde ona doğru bir adım daha atıyordumki, o anda Hollis Maynel'i gördüm. 
Kızın tam arkasında duruyordu. 
40'ını çoktan geçmiş, grileşmeye başlamış saçlarını şapkasının altında toplamış.. 
Şişmana yakın, kısa boylu, kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılara gömülmüş. 
Kafamı çevirdim, yeşil giysili kız hızla uzaklaşıyordu. 
Kendimi ikiye bölünmüş hissettim; arzularım kızı takip etmemi, ta içimden gelen bir istek ise ruhu bir yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. 
İşte orada öylece duruyordu. 
Solgun, kırışık suratı kibar ve duygulu, gri gözleri sıcaktı. 
Çekinmedim. 
Beni tanımasını sağlayacak mavi deri ciltli kitabı ona doğru tuttum. 
Bu aşk olamazdı, ama, mutlaka değerli, belki aşktan da güzel, çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir şey olabilirdi. 
Kadını selamladım, her ne kadar gizlemeye çalıştıysam da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle;  'Ben Teğmen John Blanchard, siz de Bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?' diye sordum. 
Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı:  'Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı'   dedi, 'ama şu az önce buradan geçen yeşil elbiseli kız bu kırmızı gülü yakama takmamı rica etti benden, ve eğer siz beni yemeğe davet edecek olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda beklediğini söylememi istedi. 
Dediğine göre bu bir çeşit sınavmış delikanlı .."

Dilekler maya tutamamış..


Bir dilek tutarmış bugüne yakın yarınlara uzak .. Yarınlar bugün bugünler dün ..

Günleri saatleri karıştırmış Dilek perisi..

Vaktinden önce geleni kaybetmiş, vaktinde gelmesi gereken vaktinden çok geç gelmiş ..

Ona ne çok yakın ne çok uzaklarda yaşamış ..

O ağacın altında hep, o tenine değen rüzgarla Deniz'in bir ucunda bekleyip durmuş ..

Hep ya çok erken ya çok geç gelmişler o limana ..

Dilenen dilek hep sönüp göğe ulaşamadam yere süzülmüş..

Yavaş ve hüzünlü ..

Dilek perisi hep yanlış yerde yanlış zamanda dilekleri yeşertmek için uğraşmış ..

Olmamış ..

Ya hep geç ya hep erken ..

Dilekler maya tutamamış..

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Yağmur Yüreklim

Kafamda kurup yaşayacağım hayallerim vardı bir vakitler .. Sadece senle dolu olan.. Sonra hepsi birer birer söndüler..çat bir şiirde karşıma çıkan çat bir şarkıda nükseden..
Ne garip değil mi halbuki senle hiç hayaller kurmamıştık biz .. Tek hayal kuran benimişim fark etmeden .. 
Arada düşünürüm başka birini seni sevdiğim kadar sevsem bunu hissedermisin .. Ne düşünürsün diye ..
Canın mı yanar mutlu mu olursun ..
"Yeniden başardın bak sevdin oda seviyordur ama iyi gör hayatını ertelercesine sabırla yaşama, sev.." dermisin .. 
Bazen düşünüyorum birşey gelse başıma duyupta koşarmısın yanıma .. Cız eder mi yüreğin kor düşer mi içine gelemesende ..
Umrunda olmadığımı her an her saniye beynime kazınmışken neden düşünür bir insan böyle şeyleri ..
Bilmiyorum .. 
Senide bilmiyorum aslında .. 
Uzaklarda ki bir yabancısın sen ..
Artık sadece şarkılarda olan .. Rüyalarıma bile gelmez oldun.. Bunu bile çok gördün bana ..
Çok görmelere doyamadın hiç .. 
Hayatı hep pamuk ipliğine bağlı yaşadın ama bizi yaşayamadın .. 
Yaşayamayıyorym bende.. Her nefeste seni arıyorum ..
Saatlerce bankta oturup seyrediyorum hızlı ve hırçın dalgaları .. 
Geceleri daha zor derler yalan her an çok daha zor .. 
Zaman sinsi acımasız siler anıları öyle değil mi öyle .. Değilmiş işte .. 
Geçmiyormuş.. 
Yoldan geçen herkesin yüzünde arar oldum seni .. 
Her baktığımda içim yandı .. Hiç olmayacaksın .. 
Tesadüfler aptallar için ..
Benim gibi gerçekçi aptallar için değil ..
Filmlerde olur.. Hikayemizde öyle değil mi .. 
Saçma sapan bir film senaryosu gibi .. Asla olmayacak , olamayacak bir tesadüf.. 
Yarın uyandığımda yine olmayacak olman ve sensiz bir güne daha atım attığımda saçmalamadan devam edeceğim.. 
Ben saçmalamayı senle sevdim , ansızın kaytarmayı, sımsıkı sarılmayı senle sevdim .. 
Yağmur .. 
Biliyormusun yağmur yapması için dua eder oldum .. 
Kendime itiraf etmeye korkuyorum .. Sevdim çünkü .. 
Yağmurum değil yağmasından sesine tahammül edemeyen ben .. 
Hepsi buydu aslında ..
Sevdirip kaybolman .. 
Sevilmek güzel şeydir ..
Güzeldir .. 
Gecede gündüz de .. Senle .. Güzeldir ..


16 Ağustos 2013 Cuma

Bir Yalnızlığa İmza(mı) Bıraktım ..!




Bir anda biriyle nasıl olurda sevgili olunur..
Bir anda, biriyle bir ilişki içerisine nasıl girebiliyor herkes.. 
Nasıl çok çabuk "Can'ları, hayat'ları, herşey'leri, aşkım'ları" olabiliyor birbirlerinin..
Merak etmiyor değilim.. 
Eski kafalı olmamdan mı yoksa gerçekten birşeyler olabilmesi için ayrıca bir büyüsü olması gerektiğine kendimi çok fazla inandırmış olabileceğimden mi bende işe yaramıyor..
Bilemiyorum bir kaç gündür düşünüyorum.. 
Neden bu kadar yalnızım diye..
Neden yalnızlığı kendime mesken edindim..
Çevremde olmadığından değil tercihlerimi o yönde kullanamamdan, istememden..
"Böyle olmaz o işler işte" dememden...
Kimseye şans tanımıyor kestirip atıyorum..
Nasrettin Hoca gibi " ya tutarsa ! "  inancını neden yeşertemiyorum içimde..
Uzun bir vakit oldu yalnızlığımla bir başıma olalı.. Bir çok şeyi çoktan geride bıraktım, o defterdekileri raflara yerleştirdim..
Peki, neyi bekliyorum ?
Yapabilenler nasıl yapıyor ya benim gibi yapamayan var mı? arada bunuda merak ediyorum işte.. Bir yerlerde "Ben" gibi birileri var mı?.. 
Çünkü yakın çevremdeki tüm arkadaşlarım bu kategoride..
Garip tavırlara ve sabit fikirlere sahip olan kişi bir benim..
Evet mutlaka bir anda olmuyordur.. Bir bakış, bir dokunuş, hafızada yer etmiş bir kaç cümle.. Elbette etkilidir konuşulmuştur birçok şey ama bu bile benim için öyle az ki..
Az derken neyi az diye soruyorum kendime her defasında.. 
"Az işte be az.." 
Bana yetmiyor tüm bunlar.. Ben birini görmeden cümleleriyle sevebildiysem gene öyle sevebilirim.. Ama eksik birşey var işte.. Yada hala birşeyleri beklediğimden.. Beklenenler gelir diye değilmidir birçoğu kez gidemeyişler..
Bunun üzerine yazılıp çizilmez mi onca hikayeler, yazılar..
İşte insan bu yüzden yalnnızlık çeker.. Özler eskiyi çok özler... Gene öyle olsun der, yine öyle hissedeyim..
Yerine yenisi gelsin ama yolu tektir bir kere değişmez.. 
Ben gibi fazla zor ve kapalı biriyseniz eğer bildiğiniz tek bir yol vardır ve o yoldan asla sapamazsınız..
Fakat yeni şanslar, yeni yollar, yeni cümleleri keşfetmek gerek.. Başka yüreklere dokunmak için kapıları açmak şart..
Kapalı olan dünyanın dışında kalanları seyretmek değil onlara dokunmak gerek.. 
Gerekte gel bunu birde bana anlat...
Hep bile bile değilmidir yaptığımız herşey.. 
Yasak olduğunu bildiğimiz halde yaptığımız herşey kadar gerçek ve arzulanır bir duygu bu..
Razıyım arasıra bu yalnızlığa.. Ama bazen öyle bir oturuyor ki yüreğimin baş köşesine sökemiyorum o istemsiz arzuyu.. 
Yalnızlığı arzular insan bazen, bazen yalnız olmamayı..
Ne istediğimizin önemine varmıyoruz işte arsızlığımızla.. 
Arsızca istiyoruz hepsi olsun haytımızda..




15 Ağustos 2013 Perşembe

Sahi Sevgi Neydi?



Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara..

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey..
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...

Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.

Pakize Suda

Sevilmek güzel şey vesselam...


Sevilmek güzel şey vesselam... 
Sevmek gibi değilmiş.. 
İkisi ayrı kefelerde duruyormuş..
Hele de sevip seviliyorsan o daha da başkaymış..
Küçücük bir tebessümle yeşerip, Sarıkız gibi arsızca sararmış her yeri..
Ne kışın soğuğu, ne yazın caf sıcağı kurutamazmış gerçekten sevenleri..
Öyle ya da böyle sonuçta sevilmek güzel şeymiş vesselam..
Sen sev yeter... 
Sevmek bulaşıcıymış nede olsa...

ツ 

 

 

13 Ağustos 2013 Salı

İyki Doğmuşuz..

Düşünüyorum bir kaç gündür.. Ben en son ne zaman sevinmiştim acaba böyle bir güne diye..
Özel günleri önemserim unutmamaya çalışırım ama çok çokta önemli değildir esasen.. He insan hatırlanmak ister iste o başka bir boyutu.. Güzel bir tebessümle "mutlu yıllar" demesi bile yeter birinin ama başka bir boyutu işte dedim ya..
Özel biri değilseniz siz birinin gözünde hergün, tek günde hatırlanan özel bir insan olmayı istemem o kişinin gözünde zaten..
Doğum günüm bugün.. 
Bu saçma cümlelerin nedeni bu..
35 yaş şiirindeki "Yaş otuz beş yolun yarısı eder" e adım adım ilerlediğimin ispatı.. bugün 26 bir bakmışım 35 oluvermiş.. Olmayacak şey değil..
Ama işte yaşlanmaktan korkmuyorum korktuğum zamanı yitirmek.. Zaman ilerledikçe yaşım ilerlemiyor sevdilerimi birer adım daha benden alıp götürüyor..
O yüzden sevinçli yada mutlu değilim.. Neşe dolmuyor içim.. 
Ağlamaklı oluyorum aslında.. 
Daha bir alıngan daha bir içi buruk.. 
Sanki kimse kutlamasa bugünü hiç yaşmazmışım gibi geliyor sessiz sedasız geçip gitsin hani duymayayım yok sayayım.. 
Olmuyor işte.. Dönüyor dolaşıyor tekrar geliyor.. Her sene bir diğerinden daha burkucu...
Hangi ara bu kadar duygusal oldum.. Ne zamndan beri kaybetme korkusunu iyice yerleştirdim içime..
Düşüncesi bile ürpertiyorki değil dile getirmek yazmaktan bile korkuyorum..
Bugün 13 Ağustos.. 
Benim doğum günüm..
Bir günü daha yitirdiğim gün..
Bir türlü erişemediğim geçmiş hergün..

NOT: Sanırım doğum günümün en sevdiğim yanı mail adresime gelen indirim çekleri... :)




Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !