27 Şubat 2015 Cuma

26 Şubat Tekerrür.. "Ölmüş"

Ölmüş..
Ne tuhaf bir kelime bu.. “Ölmüş”
-mişli geçmiş zaman kullanınca özellikle..
Yokmuş, gitmiş..
Uzaklığı daha çok dayıyor insanın burnuna.. Yanında olmadığından –müş –miş –muş diyoruz..
“Öldü, gitti, yok..
Ne kadar kulağa doğu olası geliyor bu kelimeler oysaki..
Ama hayat bazen inatlar, bir avuç kendini bilmez bencillikler yüzüne mahvolup gidiyor işte..
Kinci olmayın, zayıf olmayın, kulak asmamayı öğrenin bazı şeylere.. Üzülürüm diye düşünmeyin mesela.. Siz üzülün ama başkasını üzmeyin..
Ben gibi olmayın..
Hayatımda üzülebileceğim çok insan var.
Sevgili, babaannem de onlardan idi..
Geçen sene görmüştüm onu hasta yatağında..
Tanımamıştı..
Yaşlıydı, güçlükle nefes alıyordu.. Hayatın son demlerini yorgun vücuduyla karşılıyordu..
Sarıldım, öptüm.. Bolca ağladım..
Geride ne bıraktı bana derseniz, ismimi bıraktı.. Bölük pörçük anılar var zihnimde..
Gülümsemesi var..
Gözlerinden akan yaşlar..
İki aile büyüğümü de böyle yitirdim ben..
Biri bana doğru sevinçle, özlemle gelirken gitti uzaklarda, biride burnumun dibindeyken uğramaya korkarak kaybettim yine uzaklarda..
Dejavu bu olsa gerek..
Tarih gene aynı : 26 ŞUBAT !
Anneannem bundan 15 sene önce 26 Şubatta öldü..
Ondan 15 sene sonra babaannem 26 Şubatta gözlerini yumdu..
Gerçek olmayacak kadar tuhaf içimdekiler..
Boş gözlerle sadece izliyorum..
Hayatta belki çok üzdüm, ama bil ki sevdim..
Yolun aydınlık olsun Babaannem..
Rabbimin merhameti sevgisi hep sizinle olsun..
Sizleri seven bir Tuba..



16 Şubat 2015 Pazartesi

Onlar İnsandı, Biz İnsanoğlu !!

Hayat öyle zor ki; diye başlamak istedim cümleme ama öyle zor zamanlar yaşayan insanlara haksızlık edeceğimi düşündüm yazdıktan sonra..
Günlerden tek kelime yazmıyorum bu sayfaya.. Gelip uzun uzun inceleyip kapatıyorum tekrar..
Son bi kaç gündür haberlerde, yolda, sosyal medyayada gündemimiz aynı, güzeller güzeli Özgecan..
İnsanlık dışı demeye dilim varmıyor.. Hayvanda diyemiyorum böyle bir vahşete hayvanlara haksızlık etmek olur bu..
Öyle çok denecek cümleler, kelimeler var ki kalbimden klavyeme düşmüyor bir türlü.. 
Bende bir kadınım, dışarıda adım atarken arkamdan gelen ayak sesleriyle gardını hep elimde tuttarak yürürüm.. Gece dışarı çıkıp eğlenmek kendi arabamla bile olsa trafikte bile  buna maruz kalıyorum.. 
Ne üzücü ne kırıcıdır ki bu insanlarıda birer anne doğurmuş, büyütmüş.. Belki hayırlı evlat olsun diye çabalamış.. Hangi anne evladının hem cinsine bu nedenli insan ötesi bir vahşeti yapmasını isterki?

Düşünüyorum, bu kadar soğukkanlıca su gibi bir genç kıza bunu nasıl yapabildi? 
Bu kadar kolaymıdır bir canı almak? 
Bu kadar kolaymı bir inanın şahsına sahip olmayı kendine HAK bulmak!!

Yazık Türkiye'de KADIN OLMAK demek erkek ırkının sahip olabileceği bir meta olarak görülüyor..

Eteği kısadır, dudağında ruj vardır, topukulu giymiştir, saçı açıktır.. Belli ki kuyruk sallamıştır.. 
Peki ya siz?
Sizin hastalıklı sadece uçkurunuzu düşünen kuyruk acınız?

Bir bayan olarak dünyaya gelmek Dünyanın bir çok yerinde bir ayrıcalıkken burada ne yazıkki 1-0 yenik gelmek demektir.. 
Gözlerinizi açtığınız andan itibaren hayat güzeldir, hayatı bir pisliğe çeviren ise bu tip zihniyetli beyinlerdir..
Cem Yılmaz'ın dediği gibi; Beyni yok fikri var..
Olan fikirde nerden geliyor gayet açık..

Denecek kelime çok lakin benim diyecek bunları kabullenecek gücüm yok.. 
Kendi ülkemde kendi insanlarımın birbirlerini yapabildiklerini gördükçe inancımı yitirmeden durabilmek çok güç..
İnsana, insan değeri verilemeyen bir KADIN olarak; YASTAYIM!!!  Ölen insanlık için...



Bu fotoğraf bir UTANÇ tablosudur.. Özgecan'ımıza bir erkek eli daha değmesin diye kadınlar omuzladı tabutunu.  Utanmalıyız, UTANMALISINIZ. !



#insanolmak

2 Şubat 2015 Pazartesi

Kaçın.. !

Bir zamanlar yakın birinin sesi, bir zaman sonra yabancı bir sese dönüşür..
Hayata 2-0 yenik başlamak kadar zordur o yabancının sesini anımsamak..
Bekledikçe değişir o ses.. Silinik ve cılızdır..
Duymaya görsün yılların yabancılaştırdığı o sesi kulaklarınız, nefesinin sesi kadar tanıdıktır..
Hayatta yediğiniz goller çoğalmaktadır..



1 Ocak 2015 Perşembe

Güzel Yıllar ;)

Saat 00.00 gösteriyor bu cümleleri yazarken.. 
Her Bitiş bir yenik düşüş değil başlangıçmış.. 
Bir kez denedim olmadı, demekki hayatta her bitiş bir başlangıç değilmiş.. 
Her bitiş hep bir bitişmiş.. 
Yeni başlangıçlara gebe olan arzularımız.. Hayat hep sil baştan zaten.. 
Neyse, neyse efendim.. 
Biz genede umut etmeye devam edelim.. Ne olsa umutsuz bir hayat lâl ve ama olmaktır.. 
Hayatta herşey gönlünüzce olsun.. 
Gidenleri unutun gelenlere kapı açın ben öyle yapıcam..

^_^


19 Aralık 2014 Cuma

Öhü Öhüüü .

Kış başladı..
İşyerimin taşınmış bulunduğu Ulucak semtinede öyle bir sert gelmiş durumda ki hasta olmamak elde değil diymiii yaa.. :)
Geçen sene hayatımda ilk kez hasta olmadan geçirdim.. Bu sene ise açılısı bi kaç gün önce yaptım..
Üstelik işkolik bir insan olan ben rapor aldum.. Durum vahim.. :)

Doktor soğuk algınlığı dedi ölmücekmişim.. Oh içim ferahladı bee :P fekat öksürmek ve ses tonumdaki ciddi değişim beni ben olmaktan çıkarıp başka biri yaptı..
Ortalama 1 sene olacak neredeyse doktor yolları aşındırmadığım.. Kendimi ihmal ediyorum senide ihmal ettim ey blogum.. 

Kızma bana tüm vaktimi gereksiz şeylerle doldurup dışardan soyutlayarak yaşıyorum.. Evimdeki netimden de olduğum için kısa bir süredir bu sebepten ötürüde uzaklardaydım..
Hoş dün emektar bilgisayarımda küçük bir süpriz yaptı, çalışmıyor.. Olacak iş mi be arkadaş dedim ağız tadıyla şöyle güzel bi film izlesem ne olurdu sanki.. Reva mı bu yazık bana :)

Tamircilerinde paraya ihtiyacı var nede olsa arada şart bakım ne yapalım kısmet işte..

Masamdan şahane manzaralar alıyorum her gün zihnime.. Aylardır elime almadığım makineme inat edercesine hemde.. 

Sırt çantamı takıp nereye gitsem diyorum.. Uzun bir liste çıkıyor ama adım atamıyorum.. Keyfim yok kahyamda kayıp.. İzinede yollamadım onları nereye kaybolup gittiler bilmiyorum..
Etrafımdaki herkes gibi onlarda gitti.. Sepil sepil dökülmek demek böyle bir şeymiş kardeşim..
En komiği şuan bu kelimleri yazarken imleçte kayboldup gitti.. Nerdesin imleç sende mi, sende mi bıraktın beni..
Hayatıma getiremediğim şu yeniliklerim bir türlü hayata geçemiyor.. Geçemedikleri için hayat çok sıkıcı geliyor.. Sinirlerim hiç olmadığı kadar tepemde dolanıyorlar.. Çenemi tutamıyorum son zamanlarda..
Çenem düşük dedim ama gururum sağolsun bazı şeyleri konuşmama izin verse kırılmış kalpleri azda olsa onarıcam ama nerdeee sevgili kardeşim nerdee o çenesi düşüklük pat diye gidiveriyo o vakitlerde..

Buraya ziyaretçilerimde azalmış zaten.. Ne twiter ne facebook nede instagramı faal kullanabiliyorum.. Herkesi öyle çok ihmal edip kapandım ki kendime acımaya başladım.. Yani ben olsam bana acırdım zaten...

Öyle sevgili kardeşim.. Bu aralar havalar hep böyle işte.. Azıcık öksürük, biraz sigara dumanı bi miktar gurur var.. Buralar çok sakin..
Senin buralarda öyle galiba.. İşler mi kesat ne.. Yaşlandık mı yoksa ikimizde..
Evet yaşlandıkça huysuz biri olmaya başladım... Rabbim sen sonumu iyi et yeter.. Amin efenim... :)

Ee o vakit, Salıcakla kalın... 

Not: Fotoğrafta eklim alışkanlık oldu iyice.. Aa birde imlecim bana geri döndüü hadi gidenler sizde dönün eşeklik ettim :) Arkada Sezen Aksu gelsin hoş bi tını :) Şarkıyıda siz seçin hadi bakalım...


9 Aralık 2014 Salı

Tamamen Duygusal Monşer.. :)

  "   Aşk, doyurmasada cebi kalbi doldurur sevgi..  "    

^_^

Arkadaşıma yazdın bu cümleyi bugün..
Hoşuma gitti..
Yarış atı gibi çalışıp durmaktan cebi düşünür olmuşum hep.. Güldüm kendime.. :)
Parasızda yaşanmıyor ki vesselam..
Hele birde aşksızsanız eyvah eyvah diyorum..
Aşksız da çamura belenmiş beyaz bi tşörtle kala kalmışsınız demek gibi bişi oluyor.. :)
Ne yaparsın herşey işte hep ondan geliyor neydi o hmmm..
Tamamen duygusal be monşer, tamamen duygusal.. :)









4 Aralık 2014 Perşembe

Mizacım Gereği Azizim..

Hayat öyle tuhaf ki bazen kendimden bile korkar oluyorum.. 'Kalabalıkları savar'ım var sanki..
Bir bir savuruyorum etrafımdaki herkesi.. Yalnızlığa boğuldum..
Yalnızlıklarım olmaksızın yapamaz oldum misal son zamanlarda.. 
Elime aldığım kitaplar, tüketemediğim kelimlerim zihinimde.. 
Atıp duran kalbim dışında ses yok etrafta.. 
Gupgup gupgup gupgup..
Her yer çok sessiz..
Zaman durmuş gibi geliyor ara sıra sonra bu ayın Aralık olduğu düşüyor zihnime.. 
"Ee nihayetinden ömür bitiyor diymi yaa sen mi bitmyeceksin"  diyor içerden bi ses..
Fısltılarda kesildi artık.. 
Eskiler hala bavulda yerleşemediler bir türlü.. Ayıklayabilmekse ne mümkün azizim..
Hayatta neyi eleyebilmişiz ki onu eleyerek geçip gidelim..
Ana yadigarı bu huylar, kıyamayız biz öyle eski olsalarda.. "Ya bir gün olurda lazım olur" der dilimiz.. Elimiz gitmez atmaya.. Katlar yerleştiririz bir yerlere.. Her katta bırakırız o izi..
Hayat tuhaf, yalnızlıksa tam bir muamma..
Yalnızlığa alışan birine kalabalıklar nefesini keser.. Kapalı kutusunun içinden tüm kötülüklerden arınmıştır açtığı anda herşey maholacaktır çünkü.. Kalabalıklar ondan kötüdür, sevmez..
Mizacı olur o vakitler içerisinde.. 
Gülerken bile tektir o kalabalığın içinde, ağlarken hep tek olduğu gibi..
Yalnızlık benim mizacım.. 
Elimde dumanı tüten bir sigara.. 
Yarıya düşmüş bir şişe şarap..
İçimi yakan zehir zemberek bir acı..
YALNIZLIK BENİM MİCAZIM BE AZİZİM, SADECE MİZACIM...







29 Kasım 2014 Cumartesi

Bir Kendim Birde ben...


Sana korkular bıraktım bir de yeni başlangıçlar..
Bir kendim, bir ben gidiyorum...



27 Kasım 2014 Perşembe

Gençleri suçlamak kolay..

"Sağda-solda duyuyoruz: Gençleri kitap okumamakla, hayatı sosyal medyadan ibaret sanmakla, dizi dünyasında yaşamakla, içerikten çok şekle ve gaza önem vermekle, dar kafalılıkla, selfie narsisizmiyle ve bencillikle suçlayanlar var.
Bu suçlamalara iki nedenle katılmıyorum. Birincisi, gençleri suçlamak yaşlılık belirtisidir, bu da hiç işime gelmez.
İkincisi, böyle olmayan pek çok genç var. Hatta aslında günümüz dünyasında onların hâlâ varolması bence daha acayip.
Sosyal ve klasik medya insanı korkuyla doldurup ruh sağlığını bozmak için birbiriyle yarışan görüntüler, sesler ve cümlelerle dolu. Nefret söylemi her mahallede paçalardan akıyor. Gelecek belirsiz, şiddet porrnografik düzeyde, maneviyat yok olmuş. Artık tek önemli şey hız ve para.
Ve böyle bir dünyada hâlâ pek çok genç kitap okuyor, okuduğunu anlıyor, diziler dışındaki sanatla ilgileniyor, ağaçlara sahip çıkıyor, içeriğe önem veriyor, empati yapıyor ve başkalarının mutluluğuyla mutlu oluyor… Şu acayipliğe bakar mısınız?
Şahsen her gün şaşırıyor ve şükrediyorum. Herkese de tavsiye ederim. İnanın, insana gençleri suçlamaktan çok daha iyi geliyor!"

Tuna Kiremitçi / Afili Filintalar

Ne güzel demiş Tuna Kiremitçi diymi....




Sahi Sen Hangi Inci İdin?





Uzun süre yalnız olmamaya alışmış bir kalbe şu kısacık zamandaki yalnızlıkları dilini lal ediyormuş bir süre.. Konuşmuyor, düşünmüyor, anlatmıyor, sevmiyor, istemiyor, anlamamazlığa vuruyor, yaşamıyormuş esasen..
Yaşayamıyormuş..
Yazıpta siliyormuş.. Gönderemiyor yapamıyor olmuyomuş..

Çaresizlik ömürlük, imkansızlık sonsuzlukmuş hayatında..
Gelip giden herkes kadar suçlu , gidemediği hayatlar kadar talihsiz.. 
Zamana yenikmiş.. Esiri, gölgesiymiş.. 
Canı yandıkça savuruyormuş her parçasını etrafa .. 
Duvarlar tek dostu, banklar en büyük kalabalığı ..
Ulaşamadığı umutları, elleyemediği rüyaları en uzak ufuklar ardına kilitlemiş.. 
Yüzünden süzülen iki damla göz yaşı kadar yakın, zilyonlar kadar uzaklardaymış kalp..
Bulamamış .. Bulamamışlar ..
Yalnızlığında lanetlenmiş..
Kırılmış .. Dökük, kirli ellerin olmuş.. 
Toplayamamış kimse..
Sonra... Görmemişler, ezilmiş yitik zaman içinde .. 
Kaybolmuş ..
Pislenmiş, bulut  çökmüş gökyüzünde tanıyamamış kimse.. 
Kibirinden görmez olmuş etrafını, duymaz, bilmez, alabildiğine kalpsiz..
Sahi, yalnız mıydın her zaman .. Çok mu zordu  kalabalıklarda parıldayan bir inci olmak ..? 
Sönük hayatında defolu yaşamak daha mı kolaydı. Hep sönükmüydün? 
Sahi kimdi seni inci olduğuna inandıran? 
Sahi kimdi ?





12 Kasım 2014 Çarşamba

- _ -





Yani seni son gördüğümde son görüşüm olduğunu bilseydim; yüzünü, yürüyüşünü ezberlerdim.  
Seni son öptüğümde son olduğunu bilseydim, asla durmazdım.

Friends

29 Ekim 2014 Çarşamba

Cumhuriyetimiz Kutlu Olsun..





Cumhuriyet, bu topkalarda kazanılmış en büyük zaferin sonucudur; BAĞIMSIZLIK...
Teşekkürler...
Kıymetini bilebilmek adına..
Cumhuriyet Bayramı'mızın 91. yılı kutlu olsun... 
Nice senelere TÜRKİYE..




25 Ekim 2014 Cumartesi

Ah bilsen bir bilsen…








İki göz yeter görmeyi bilsen, gönül seslenir bir duyabilsen. 
Elim uzanır dokunabilsen, sevsen, dönsen...  Ah bilsen bir bilsen…






Yanlızlığın cinsiyeti yoktur.


Merhaba sevgili dostum, eşim, sırrım, sırdaşım..
Havalar soğuk içim kadar sıkıcı ve kasvetli.. Ama güneş eksik değil.. Tam ısıtmıyor ama eksik yanlarımızı biraz olsun kapatıyor işte..
İhmallikler peşindeyim şu sıralar.. Kişisel sıkıntılar çekiyorum sonra unutıyor ama tekrar başa sarıyor.. Zor yani ruh halim.. Kış gelmeden benim ruhumda yeşerdi bile..
Neyse..
Bir arkadaşımdan mail aldım bugün.. Demiş ki "bu yazıya da ZAMAN'da bir yer ayırırmısın" diye.. Elbette dedim..
Bir dipnotla birlikte eklemek istiyorum.. 
"Yanlızlığın cinsiyeti yoktur.."
Sevgiler...


___



Bu kalabalıklar içindeki yalnızlık...
Kadın erkek hepimizin yalnızlıkla baş başa kaldığı zamanlar vardır. Ama kadın daha çok paylaşır yalnızlığını. Konuşarak dağıtır, kaçar ve unutur. Erkek öyle değildir. Ruhunu göstermeyi sevmez pek, içine atar. Bazen içki masalarında döner muhabbet, ayık kafayla itiraf edilemeyen şeyler dökülür dudaklardan… sonra…. Yine baş başa kalır kendiyle… ağlayamaz öyle ulu orta çünkü ağlamayı yediremez kendine… zayıf kalamaz…

Bir adamın yalnızlığı ailesinden kopmaya başladığı zamanlardan kalmadır. Daha çabuk bireyselleşir, uzaklaşır ve kendine kaçar. Rolu gereğidir, daha dik durmak hayata karşı. Erkek sevdiklerini, eşini, çocuklarını kanatlarının arasına alıp yaşama karşı olumsuzlukları ilk göğüsleyendir. Duygularını kolayca açığa vurmamayı öğütler toplum ona, sessizce köşelere kaçar gözleri dolduğunda. Aslında her erkek bir kadının sevgisine muhtaçtır. İlk önce anne üstlenir bu rolü, sonraları sevgili ve eş alır yerini. Sevgisiz kaldığında yalnızlaşır, hoyratlaşır, acı çektiği için acımasızlaşır çevresine.

Hayatında bir sorunla karşılaştığında tek başına çözmek ister. Paylaşmaktan kaçınır. En çok o anlarda barışır yalnızlığıyla. Sonra şikayet eder onu bu kadar yalın bırakanlara. İronik bir sitemdir bu. Hem kaçmak ister hem de birinin koluna uzanıp tutmasını.
Yalnızlığın ağırlığı o kadar çok çöker ki üzerine, kimi tek gecelik ilişkilerde yenmeye çalışır, kimi mutsuz olmasına karşın sürdürdüğü uzun soluklu ilişkilerde.

Çağan Irmak, beyazperdede ‘Issız Adam’ filmiyle dokunuyor bir adamın yalnızlığına. Film olumsuz eleştiri aldığı kadar büyük bir beğeniyle karşılaşıyor. Duygusal bir film ve beklenenin aksine filmi defalarca izleyenlerin birçoğu erkekler oluyor. Kendilerinden çok şey buluyorlar filmde, anlamlandıramadıkları durumlarına bir isim buluyorlar, ortada ıssız adamlar türüyor. O kadar güzel anlatıyor ki film gizlenen yönlerini. Son zamanlarda kadınları konu alan filmlerin dışında, erkekleri anlatan filmler revaçta. Tabular yıkılmaya, gizlenen tarafları deşifre edilmeye başlıyor. ‘Babam ve Oğlum’ filmi de buna güzel bir örnek.

Erkek yalnızlıktan kaçmaya çalıştıkça değişen dünya onu kaçmaya çalıştığı bu olguya daha şiddetli bir biçimde itiyor. Evliliklerin azalması, aile kurumunun bozulması, artan şiddet ve iş kolikliğin artışı… Hepsi sevgisiz, sevgi arayan ve bulamayan kişilerin ,gittikçe artan yalnızlığın sebep olduğu yıkımlar.

Sosyallik, buna bir çözüm değil belki ama en güzel kaçış yolu. Gittikçe derinleşen boşluğu başka şeylerle doldurma çabası, oyalanma biçimi. Sosyal olmak sadece yalnızlıktan bir kaçış ama çözüm değil. Çözümü o gizemli iki kelimede saklı ‘daha çok sevgi’ de ve  paylaşımda!

15 Ekim 2014 Çarşamba

10 Ekim 2014 Cuma

İNANÇ





İnancınızı yitirdiğinizde hayat da bir anlamsız geliyor insana..
Daha düz yaşıyorsunuz..
Biraz neşe bolca karamsarlık ekleniyor dakikalarınıza..
Elleriniz daha inandırıcı geliyor mesela bu durumda..
Geniş kemik yapısı, büyük eller, uzun parmaklar, kısa kesilmiş kırmızıya boyanmış uzun  tırnaklar ve ince bir bilek..
Her hareketinde her boğumunda ve kıvrımında içinde bulunan kemiklerin hareketi..
Patlayacak gibi duran yeşil mavi arası renkteki damarlar..
İnsana yaşıyor hissi veriyor..
Daha gerçekçi olanından, inanarak hissettiğinizden..
Sadece yaşamak..
Algılarımızdaki yaşam bu değil aslında..
Gülmek, ağlamak, sevmek, sevilmek..
Sarılmak, öpebilmek..
Hayatın fotografikliğine kapılmak..
Bir koku bir ten..
Kum, deniz, çakıl taşları, alabildiğine yakıcı güneş..
Yağmur damlaları, rüzgarın uğultusu..
Yaşamın demidir..
Kana canı katandır..
Teninizi aşıp dokularınıza ulaşır..
İnancınızı yitirmek herşeyi yitirmek..



2 Ekim 2014 Perşembe

29 Eylül 2014 Pazartesi

Pazartesi çıkmazına hoşgeldiniz...



Aslını yaşatabilmek uğruna kendimizi kaybetmişliğimiz de var..
Sizce kaybetmek kazanmakmıdır?
Pazartesi çıkmazına hoşgeldiniz...


17 Eylül 2014 Çarşamba

4 Eylül 2014 Perşembe

Ballı-Naneli-Limonlu

 Tansiyonun düşer, o ballı-naneli-limonlu şekerden atarsın ağzına..
Sonra canın sıkılır, "ağzımın tadı kaçtı" dersin bir tane daha şeker alırsın..
Sıkıntın geçmeyince bir sigara yakmak istersin, bıraktığını hatırlar falan işte bir şeker daha atarsın ağzına..
İçin ferahlamayınca bir bardak su alırsın bir şekeri daha ağzının içinde gevelemeye başlarsın..
Aynaya bakıp içler acısı bir "ben" görerek sigarasız hayata bir şeker daha atarsın ağzına..
Saatler geçmez diye bir tane daha..
Çalan şarkı şerefine bir daha..
Gerçekten ağzının tadı değişmiştir öğlen yediğin yüzüne bir şeker daha açarsın bunun üzerine..
Aklına geçmiş gelir ne mutlu olduğun ne çok sevildiğini anarsın yine efkar basınca atarsın bir şeker daha..
Aşk dersin acı ama şeker tatlı hadi aç bir tane daha..
Boğazın sızlamaya başlar nefesin yetmez oturduğun yerde ferahlamak umuduyla sarılırsın yine ballı-naneli-limonlu şekere..
Bak gene sigara esti burnuna ver bir şeker daha..
Kilona takılırsın şekersiz içersin çayı kahveyi ama açarsın bir ufak şeker daha.. 
Canın sıkkındır ya ağzındadır yine şeker sonra ortası boşalır minnacık şekerin, dudağın ucunda bitiştirir hava verip alırsın kendince.. Olmaz tekrar denemek için atarsın ağzına yeni bir şeker daha..
Unutukların, unutulduğun zamanlar şerefine hadi hatırlamak güzeldir diyip bir şeker daha..
Akşam olur ev yoluna çıkarsın yol kısalsın diye bi şeker atarsın cebine.. Sonra ağzına..
Arkadaşlarla sohbette buluşur "dilim damağım kurudu su kesmez, bardaktaki de" diyip şekere sarılır bu sefer çiğneyerek yersin..
Film izlersin evinde, mısır tuzlu şeker naneli limonlu.. Güzel bir uyumdur damağında alırsın şekerlikten bir şeker daha..
Artık gün bitmiştir... Uyumak için uzandığında yatağa. aklına gelir şeker.. Koca bir hayat yalnızlığında tek dosta dönüştürdüğün bir şeker vardır artık hayatının tüm dakikalarında.. 
Hayatının ballı-naneli-limonlu kadar bile tatlı olamamasına üzülür, içerlenirsin ve komidinin üzerinden bir şeker daha atarsın ağzına belki rüyaların şeker tadında olma umuduyla...



3 Eylül 2014 Çarşamba

Biraz ses.. Biraz toprak kokusu.. Bir parça mutluluk yanında mutsuzluk olsun, hüzünde hediyesi..



Yıllardır yazmıyor gibiymişim gibi hissettim bugün..
İzmirin içi sıkıntılı.. Hüzünlü biraz..
Güneşte kırgın.. Bulutların ardında gizleniyor sanki göremezmişiz gibi onu..
Belkide bol güneşli günlerimizi geri bırakıp melankolik bi hava oluşunca anımsadığımdandır..
Sabah servisle işe gelirken uyumak yerine gökyüzünü seyrettim..
Kah bir kadın figürü çıktı kah bir hayvan.. Film sahnelerinden hatırladığım kareler yerleşti gözümün önüne.. 
Bir şairin resmettiği bir şiir gibiydi.. 
Baktıkça bakmak geliyordu içimden.. Belki elimi uzatsam benide çekip yanlarına alacaklardı..
Evden adımımı atar atmaz gökyüzünün bugünkü oyunlarına dahil olmam gerektiğini ve bu satırları kesinlikle yazmam gerektiğini hatırlattım kendime..
Zaman öyle hızlı akıyor ki Eylül ayına vardığımızı bile anca bugün anlayabildim.
( Ondan sonra kaç sonbahar gelmişti? )
Doğru, yağmuru sevmiyorum.. Hatta böyle havaları da.. Lakin bu havalar insana yaşadığını hissetirebildiğini düşünüyorum..
Toprak kokusu gibi..
Bir yandan çalan Joy Türk'ün eskileri yad edercesine çaldığı en hoş tınıları..
İçine işletiyor kendini gün.. Sanki herşey sizi o güne çekmek için aynı senkronda hareket ediyor..
Yazın neşesini unutup o hüzünlü havada koybolmak istiyorum  böyle anlarda..
Yağmur yağmasın.. Hafif bir rüzgar essin.. Güneş saklanıp kendini ara sıra göstersin.. Müzik eşliğinde toprak kokusu gelsin mesela..
Bulutlarla elele dans edebilelim..
Bugün böyle olsun.. Yarın güneş açsın..
Kalbe giren hüzün sızsın ki tüm kalbi sarmasın..
Derin derin işlemeden ruha kıyısında dolanmalı..
Evet, evet bugünde böyle olmalı...

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir Kaç Saniye Sen..!

Gözlerimi yumduğumda o ana gidiyorum sanki.. 
Çekiliyorum ona doğru..
Çok gerçekçi bir silüet tüm zamanlardan kopup gelmiş gibi..
Gülerken ağlayabilmek kadar doğal..
Kalbimin yerinden çıkmak için deli gibi attığı, kulaklarımdaki sessiz uğultuya büründüğü bir yerde mıhlanıp kaldım..
Masalın baş kahramanı sahneye gelip herkesi büyüledi..
Dudaklarımda birleştiğinde gökyüzüydüm sanki.. 
Bulut bendim.. 
Kıskanan güneş yine ben..
Düz bir yayla, sessizce kıyaya vuran dalgalardım.. Toprak kokuyordum..
Hırçın rüzgar kadar huzurdum aslında..
Yayılan yasemin kokusundaydım..
Doğanın tüm renkleri arasında deli gibi kanat çırpan bir kuştum..
Ruhum özgür, kalbim tutsaktı...
Tüm mevsimler o saniyelerdeydi.. 
Baharın ilki ve son demi.. Kavurucu güneşin aksine dimdik durmanı sağlayan karın ahengi...
Şarkıyı fısıldıyorlar..  

"So she ran away in her sleep.. And dreamed of para- para- paradise..
Para- para- paradise..Para- para- paradise... Every time she closed her eyes.."


Küçücük bir çerçeve kadar bir şeydi hepsi.. 
Görünen resmin aslında silikleşmiş bir fotoğraf karesinden ibrat olması.. Hiç varolmamış gibi işte...
Gözlerimi açtığımdaherşey aslında kalabalık bir cadde, buharlaşmış bir camdan ibaretti..
Koşturan insanlar her zaman ki çılgınca yeştişemedikleri hayatlarına zamanla yarışırcasına telaşlılar yine.
Aslında var ya işte; işte hepsi buydu...
Topu topu bir kaç saniyelik SENLİK... 




14 Ağustos 2014 Perşembe

Kısa Devre.

Hayatı bazen çok mu ciddiye alıyorum .... Ne dersin blog?


Yoksa sorun bende değil mi ?


İnsanların bazen sorduğu o garip sorular gibi oldu;  
"Geldin mi?" 
"Hayır gelmedim daha.Yanıtıda telepati yoluyla veriyorum."
 
Ciddi birşey söylersiniz. Mesela bir yakınınızı kaybettiniz yada herhangi bir ölüm haberi verdiniz;
"Sahiden mi?" yada "Ciddimisin"

"Yok şakacıtan. Huy işte, kafama göre ölüm haberleri yayarım."


Yok yok fazla ciddi bunlar...

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !