Ne kadar kutlamamızı yasaklamış olsalarda bu bayram bizim bayramımız elimizden almaya, unutturmaya, nefret ettirip kötü göstermeye çalışmalarına inat;
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI'MIZ KUTLU OLSUN!
Bize bu günleri veren Atamız ve silah arkadaşlarına canı gönülden minnet ve saygıyla anıyorum..
“Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz,
almakta olduğunuz eğitimle, bilgi ile, insanlıkta üstünlüğün, yurt sevgisinin,
düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak!
Cumhuriyeti biz kurduk, O’nu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz.”
Bu fotoğrafı bu hikayeye adıyorum.. Ömer Köroğlu'nun sesinden dinlemeniz şiddetle tavsiye olunur.. :)
Oturduğu banktan kalktı, üzerindeki denizci
üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları
incelemeye koyuldu.
Gözleri o kızı arıyordu, kalbini
çok iyi bildiği, ama yüzünü hiç görmediği, yakasında gül olan o kızı.
Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida'da bir kütüphanede
başlamıştı.
Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok
etkilenmişti.
Kitaptan değil, sayfalardan birinin kenarında kurşun
kalemle yazılmış minik notlardan..
Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu
ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu.
Kitabın baş
sayfasında, o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis
Maynell.
Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu.
Bayan Maynell New
York'ta yaşıyordu.
Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı
olmayı teklif eden bir mektup yazdı.
Ertesi gün de İkinci Dünya
Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı.
Daha sonraki bir yıl
bir ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar.
Her mektup
kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki.
Bir romantizm başlıyordu.
Blanchard kızdan bir resmini istemişti, ama kız reddetti.
Kendisini
gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı?.
Sonunda
Blanchard'in Avrupa'dan dönüş günü geldi çattı.
İlk buluşmalarını
ayarladılar..
New York Tren İstasyonu'nda akşam saat tam 7'de. 0 "Beni
tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda,
"Ceketimin yakasında kırmızı
bir gül takılı olacak".
İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha
önce hiç görmediği, ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu.
Hikayenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim:"
Birden genç bir kızın
bana doğru yürüdüğünü farkettim.
İnce ve uzun boylu,dalgalı sarı saçları
o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş..
Çiçek rengi mavi
gözlü.
Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve açık yeşil
giysisiyle insana sanki baharın geldiğini müjdeleyen bir kızdı.
Ben de
ona doğru yürümeye başladım.
O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup
olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi.
Ona yaklaşınca, dudaklarında
hafif ve tahrik edici bir gülümsemeyle bana 'Benimle aynı yöne mi
gidiyorsun, denizci?' diye fısıldadı.
Neredeyse kontrolsüz bir şekilde
ona doğru bir adım daha atıyordumki, o anda Hollis Maynel'i gördüm.
Kızın tam arkasında duruyordu. 40'ını çoktan geçmiş, grileşmeye başlamış
saçlarını şapkasının altında toplamış..
Şişmana yakın, kısa boylu,
kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılara gömülmüş. Kafamı çevirdim,
yeşil giysili kız hızla uzaklaşıyordu.
Kendimi ikiye bölünmüş hissettim;
arzularım kızı takip etmemi, ta içimden gelen bir istek ise ruhu bir
yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. İşte orada öylece
duruyordu. Solgun, kırışık suratı kibar ve duygulu, gri gözleri sıcaktı.
Çekinmedim. Beni tanımasını sağlayacak mavi deri ciltli kitabı ona
doğru tuttum.
Bu aşk olamazdı, ama, mutlaka değerli, belki aşktan da
güzel, çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir
şey olabilirdi.
Kadını selamladım, her ne kadar gizlemeye çalıştıysam
da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle; 'Ben Teğmen
John Blanchard, siz de Bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim
için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?' diye sordum.
Kadının
yüzüne bir gülümseme yayıldı: 'Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı'
dedi, 'ama şu az önce buradan geçen yeşil elbiseli kız bu kırmızı gülü
yakama takmamı rica etti benden, ve eğer siz beni yemeğe davet edecek
olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda
beklediğini söylememi istedi.
Kafamda kurup yaşayacağım hayallerim vardı bir vakitler .. Sadece senle dolu olan.. Sonra hepsi birer birer söndüler..çat bir şiirde karşıma çıkan çat bir şarkıda nükseden..
Ne garip değil mi halbuki senle hiç hayaller kurmamıştık biz .. Tek hayal kuran benimişim fark etmeden ..
Arada düşünürüm başka birini seni sevdiğim kadar sevsem bunu hissedermisin .. Ne düşünürsün diye ..
Canın mı yanar mutlu mu olursun ..
"Yeniden başardın bak sevdin oda seviyordur ama iyi gör hayatını ertelercesine sabırla yaşama, sev.." dermisin ..
Bazen düşünüyorum birşey gelse başıma duyupta koşarmısın yanıma .. Cız eder mi yüreğin kor düşer mi içine gelemesende ..
Umrunda olmadığımı her an her saniye beynime kazınmışken neden düşünür bir insan böyle şeyleri ..
Bilmiyorum ..
Senide bilmiyorum aslında ..
Uzaklarda ki bir yabancısın sen ..
Artık sadece şarkılarda olan .. Rüyalarıma bile gelmez oldun.. Bunu bile çok gördün bana ..
Çok görmelere doyamadın hiç ..
Hayatı hep pamuk ipliğine bağlı yaşadın ama bizi yaşayamadın ..
Yaşayamayıyorym bende.. Her nefeste seni arıyorum ..
Saatlerce bankta oturup seyrediyorum hızlı ve hırçın dalgaları ..
Geceleri daha zor derler yalan her an çok daha zor ..
Zaman sinsi acımasız siler anıları öyle değil mi öyle .. Değilmiş işte ..
Geçmiyormuş..
Yoldan geçen herkesin yüzünde arar oldum seni ..
Her baktığımda içim yandı .. Hiç olmayacaksın ..
Tesadüfler aptallar için ..
Benim gibi gerçekçi aptallar için değil ..
Filmlerde olur.. Hikayemizde öyle değil mi ..
Saçma sapan bir film senaryosu gibi .. Asla olmayacak , olamayacak bir tesadüf..
Yarın uyandığımda yine olmayacak olman ve sensiz bir güne daha atım attığımda saçmalamadan devam edeceğim..
Bir anda, biriyle bir ilişki içerisine nasıl girebiliyor herkes..
Nasıl çok çabuk "Can'ları, hayat'ları, herşey'leri, aşkım'ları" olabiliyor birbirlerinin..
Merak etmiyor değilim..
Eski kafalı olmamdan mı yoksa gerçekten birşeyler olabilmesi için ayrıca bir büyüsü olması gerektiğine kendimi çok fazla inandırmış olabileceğimden mi bende işe yaramıyor..
Bilemiyorum bir kaç gündür düşünüyorum..
Neden bu kadar yalnızım diye..
Neden yalnızlığı kendime mesken edindim..
Çevremde olmadığından değil tercihlerimi o yönde kullanamamdan, istememden..
"Böyle olmaz o işler işte" dememden...
Kimseye şans tanımıyor kestirip atıyorum..
Nasrettin Hoca gibi " ya tutarsa ! " inancını neden yeşertemiyorum içimde..
Uzun bir vakit oldu yalnızlığımla bir başıma olalı.. Bir çok şeyi çoktan geride bıraktım, o defterdekileri raflara yerleştirdim..
Peki, neyi bekliyorum ?
Yapabilenler nasıl yapıyor ya benim gibi yapamayan var mı? arada bunuda merak ediyorum işte.. Bir yerlerde "Ben" gibi birileri var mı?..
Çünkü yakın çevremdeki tüm arkadaşlarım bu kategoride..
Garip tavırlara ve sabit fikirlere sahip olan kişi bir benim..
Evet mutlaka bir anda olmuyordur.. Bir bakış, bir dokunuş, hafızada yer etmiş bir kaç cümle.. Elbette etkilidir konuşulmuştur birçok şey ama bu bile benim için öyle az ki..
Az derken neyi az diye soruyorum kendime her defasında..
"Az işte be az.."
Bana yetmiyor tüm bunlar.. Ben birini görmeden cümleleriyle sevebildiysem gene öyle sevebilirim.. Ama eksik birşey var işte.. Yada hala birşeyleri beklediğimden.. Beklenenler gelir diye değilmidir birçoğu kez gidemeyişler..
Bunun üzerine yazılıp çizilmez mi onca hikayeler, yazılar..
İşte insan bu yüzden yalnnızlık çeker.. Özler eskiyi çok özler... Gene öyle olsun der, yine öyle hissedeyim..
Yerine yenisi gelsin ama yolu tektir bir kere değişmez..
Ben gibi fazla zor ve kapalı biriyseniz eğer bildiğiniz tek bir yol vardır ve o yoldan asla sapamazsınız..
Fakat yeni şanslar, yeni yollar, yeni cümleleri keşfetmek gerek.. Başka yüreklere dokunmak için kapıları açmak şart..
Kapalı olan dünyanın dışında kalanları seyretmek değil onlara dokunmak gerek..
Gerekte gel bunu birde bana anlat...
Hep bile bile değilmidir yaptığımız herşey..
Yasak olduğunu bildiğimiz halde yaptığımız herşey kadar gerçek ve arzulanır bir duygu bu..
Razıyım arasıra bu yalnızlığa.. Ama bazen öyle bir oturuyor ki yüreğimin baş köşesine sökemiyorum o istemsiz arzuyu..
Yalnızlığı arzular insan bazen, bazen yalnız olmamayı..
Ne istediğimizin önemine varmıyoruz işte arsızlığımızla..
Düşünüyorum bir kaç gündür.. Ben en son ne zaman sevinmiştim acaba böyle bir güne diye..
Özel günleri önemserim unutmamaya çalışırım ama çok çokta önemli değildir esasen.. He insan hatırlanmak ister iste o başka bir boyutu.. Güzel bir tebessümle "mutlu yıllar" demesi bile yeter birinin ama başka bir boyutu işte dedim ya..
Özel biri değilseniz siz birinin gözünde hergün, tek günde hatırlanan özel bir insan olmayı istemem o kişinin gözünde zaten..
Doğum günüm bugün..
Bu saçma cümlelerin nedeni bu..
35 yaş şiirindeki "Yaş otuz beş yolun yarısı eder" e adım adım ilerlediğimin ispatı.. bugün 26 bir bakmışım 35 oluvermiş.. Olmayacak şey değil..
Ama işte yaşlanmaktan korkmuyorum korktuğum zamanı yitirmek.. Zaman ilerledikçe yaşım ilerlemiyor sevdilerimi birer adım daha benden alıp götürüyor..
O yüzden sevinçli yada mutlu değilim.. Neşe dolmuyor içim..
Ağlamaklı oluyorum aslında..
Daha bir alıngan daha bir içi buruk..
Sanki kimse kutlamasa bugünü hiç yaşmazmışım gibi geliyor sessiz sedasız geçip gitsin hani duymayayım yok sayayım..
Olmuyor işte.. Dönüyor dolaşıyor tekrar geliyor.. Her sene bir diğerinden daha burkucu...
Hangi ara bu kadar duygusal oldum.. Ne zamndan beri kaybetme korkusunu iyice yerleştirdim içime..
Düşüncesi bile ürpertiyorki değil dile getirmek yazmaktan bile korkuyorum..
Bugün 13 Ağustos..
Benim doğum günüm..
Bir günü daha yitirdiğim gün..
Bir türlü erişemediğim geçmiş hergün..
NOT: Sanırım doğum günümün en sevdiğim yanı mail adresime gelen indirim çekleri... :)
Pazar günü yollarda telef oldum.. Giderken bir dert dönerken ayrı bir dert yaşadım.. Çanakkale/Küçükkuyu seyatimin başıda sonuda birbirinden beter..
Bildiğim bişey varsa Metro ve Kamil Koç Turzimi bir daha ASLA kullanmayacak olmam..
Birisi başka türlü bir diğeri başka türlü mağdur etti.. Mağdurumda mağdurum diyip kendmi yatıştırma çabaları bile boşa çıktı..
En üzüldüğüm noktada ne yazık ki şu müşteri hizmetlerinde müşteri memnuniyeti departmanında çalışanlardır.. Otogarda o kadar bağırıp söylendim ki annemin uyarmasıyla yatışma eğilimine girsemde boşaydı.. Suçsuz günahsız insanlardan resmen hınçalıyoruz ulaşamadığmız o sorumsuzlar yüzüne..
İlgisiz personel yalan yanlış bilgiler asfalyalarımı iyice attırdı söylendikçe söylendim herkes resmen beni dinledi seyretti kimbilir ne anlayışsız biri dediler varsın desinler.. Diğer firmalar harıl harıl yolcu indirip alıken biz tam 2 saat gecikmeli bindik.. Desinler yani benim çektiğim eziyeti nerden bilecekler..
Resmen ateş püskürüyordum herkesi şikayet ettim ne işe yarayacaksa.. Hepsi aynı farklılarmı ki sanki.. Altı üstü adam yerine koyup güler yüzlü düzgün ve doğru bilgi istemek.
2 Saat boyunca ha geldi ha gelecek diye dikildik durduk..
Zaten koltuklar rezalet bir noktasındaydı aracın tangur tungur bir yığın titremenin arasında İzmir'e vardığım an bir oh çektim..
Kutsal toprakarıma ayak basmamla bavul hengamesine girişince gece 12 de olsa evime varmış olmaktan mutlu oldum..
Yok arkadaş masraftan kaçıp bir araba almazsam kendime olan bu olur işte..
Gene çekilmezim bugün.. Huysuz,aksi, suratsız üstüne birde uykusuz..
Ayak baş parmaklarım isyanlarda kafamı koysam anında uyurum o derece umutsuz bir vakayım..
Üstüne birde g.müdür tepemde dolanıp sürekli birşeyler söylüyor, "o yapıldımı bu yapıldımı, o yapılacaktı şunu yapsak bunu yapsak" eee yeter valla sabah sabah helede pazartesi günü bu kadar enerjiyi nerden toplamış bu yahu pes valla !!
Adam masamın yanına mesken kurdu resmen.. Ne var yani bak haa noldu sen bakınca işi hemen halletik mi bitti mi yani olduu hadi size iyi günlerr mutlu işkenceleeeeer...
Ee tabi sonuç itibari ile işi yapan ben, emri veren o olduğu için normal tabiiikide..
Bu arada tam arkamda duran yazıcım bir zamanlar sadece ben kullanırdım ofisteki yazıcılar tek tek bozuldu benimki ortalık yazıcısı haline dönüştü..
Onuda bozdular zaten beşer onar kağıtlarla beraber döküm veriyor.. Çıktısını alan ardında fazladan çıkan o beyaz kağıtları oraya buraya koyuyar resmen milletin arkasını toplar oldum bir gün hepsini fena paylayacağım ama bakalım ne zaman sabır diyorum.. Her çıktı alıken ki o gürültüsünü anlatmıyorum bile resmen kafam şişiyor.. Şeytan diyor tut fırlat pencereden aşağıya toptan kökünden kurtul.. Bunların hepsi cehapenin oyunu zaten bilmiyormuyum ben hayret doğrusuuu..
Utanmadan birde bana soruyorlar "çıktı çıktı mı?" çıktı çıktımı nedir abi banane çıktından mukayet olsamışın çıktına seceresini mi tutucam birde bir o eksikti zaten..
Anonons geçerim artık "evet efenimmm ....'nın çıktısı geliyooooorrr geliyooorr veee geellldiiiiii" Congratulationsto me !
Bu gidişle ben tüm ofisi darman duman edicem galiba... Son kuruşunuda kendime sıkar çeker giderim tam olur.. Ne mesudum yarabbimmmm... Evet tozuttuğum an şuandır.. Haydi hayırlı uğurlu olsun herkese...
...Ve bu sebepler doğrultusunda girişteki cümleye bu sonu bağlıyorum : Tekrar ve tekrar aynı anları yaşamamak ne güzel birşeymiş..!
Yüzmeye tekrar başlamak istiyorum ama erteliyorum..
Gitmem gereken bir yığın kurs var ve ben hep erteliyorum..
Uğramam gereken arkadaşlarım, gidipte görmem gereken bir yığın yer varken ben yine ve yine erteliyorum..
Bir uykuyu ertemiyorum diye geçirdim içimden fakat onuda erteliyorum..
Kitaplarım hüzünlü hüzünlü bana bakıyor ben ise onu bırakıp başka bir kitap alıyorum onuda diğerlerinin üzerine bırakıyorum.. Ayda 1 kitap zor okur oldum, erteliyorum çünkü..
Bir işimi ertelemiyorum.. Düşünün fotoğraf çekmeyi bile erteler oldum.. Belkide beni bunaltanda bu ertelemelerimdir..
Deliler gibi alışveriş yapan ve bundan keyif alan biriyim.. İyice tembelleştim artık mağazaya gitmek yerine mağazanın adresinden satın alıp ayağıma getirtiyorum.. Annem haklı "Dünya'da iş olduğunu bilsen gelmeyecekmişsin" der hep .. Ee haklı ne diyebilirim ki ! ツ
Hayatı çooook uzunmuş gibi yaşıyorum.. Sanki hep aynı yaşta hep aynı duygularda kalacakmışım gibi.. -Gelde bana sor onu...
Arzularımı yitiriyorum erteleyerek..
Kredi kartlarımın taksitlerini bile erteletmeyi adet edinen ben bulaşıcı gibi önüme çıkan herşeye "Sonra" demeye başladım.. Alışkanlık, bağımlılık oldu bende.. Psikolojideki yeri nedir bilmem ama nereye kadar arkadaş...
Eski temam çok sıkıcı bunaltıcı geliyordu.. Eski gibi kokuyordu.. Ama eskiler güzeldir bu o eskiler gibi değildi değişmeliydi..
Hani düşündüğümde diğer ertelemelerim gibi paraya yada totomu kaldırmama zahmet etmeme gerek kalamayacak cinsten birşeydi.. Ne kadar zamanı mı alır ki ?
Aslında hoşlanıyorumda değişiklik yapmaktan fakat dedim ya ERTELİYORUM..
Yeter dedim ve son hali şuan bu.. Daha uğraşacağım bitmedi hala gözümde eksik bişeyler var onları da bulunca tamalamış olucam..
Milyonlarca düşünce milyonlarca isteksizlik hallerimden biri daha işte..
Çaresizlik ne zormuş.. Bilmem bilirmisin bu duyguyu.. Hiç öğrenemedim hiç izin vermedin, hatırladın mı?
İsteyipte yapamamak ne çok can yakarmış.. Bunu da bilir misin? Canın yanması nedir tattın mı?
Kalbin sıkışır mı hiç senin de böyle durumlarda..
İçin içine sığmaz kalkıp soluğun kesilene kadar koşmak ister misin, hiç kimseyi umursamadan.. Acısını unutturana kadar kalbine.. Deliler gibi atan kalbinin atışlarını dinler misin..
Sebepsiz bakarmısın sende insanların yüzüne uzun uzun..
Gözlerinde ararmısın tanıdık bir çift göz.. Tanıdık bir koku gelir mi hiç burnuna..
Unutulmuş, zamana yenilmiş onca duygunun anını yaşayabilmek adına tekrar tutarmısın başkalarının ellerini..
Herkes sen ama hiç kimse sen gibi kokmaz mı ?
Anımsayamazsın bazen..
Gerçek sanarsın..
O büyü öyle sarar ki öyle sarar işte sevgili..
Bakarsın, o kadar tanıdıktır ki aslında gözlerini açıp o büyü bozulsun istemezsin sessizce dinlersin o huzuru sadece.. Çok kısa bir an işte..
Görmez olursun, başka kimse kalmamıştır onca kalabalığın ortasında..
İşte yanımdasın dediğimde kaybolup gidersin hiç tanımadığım birinin yüzünde, dokunuşunda.. Gerçek olmasını diler, milyonlarca sözler verirsin.. Nafile.. Çaresizlik ne zordur bilirmisin..
Beni unuturken hayalimi kirlettin mi sende hiç ?
Düşlemeyi yasak kıldın mı kendine ?
Düşleri olmadan yaşayamazmış insan.. Düşleri olmalıymış.. Erişemesede olmasada.. Düşleri olmalıymış..
Düşlerin olmadan yaşayabilir misin sende.. Yaşayabildiğini bilmek ne kadar acı verdiğini bilirmisin sevgili ?
Benim düşlerimdeki "seni" bilmezsin.. Bilemezsin hiç dinlemedin ki..
Bilmek ister misin peki?
Uzun uzun yazsam anlatsam anlarmısın beni.. Düşlerimdeki yerini alırmısın tekrar..
Tıkandım.. Takıldım sana.. Artık seni yazmak zor, görmek zaten hep zordu.. Baş kahramanıysak hayatımızın, son kahramanlarına hitafımızdır işte tüm yazdıklarımız...