24 Aralık 2013 Salı

Evvel Zaman içinde Kalan Kalbur Saman içine Sıkışan Bir Mutluluk Varmış..



Evvel Zaman içinde Kalan Kalbur Saman içine Sıkışan Bir Mutluluk Varmış..


Çok mu ayıp hala mutluluk istemek?
Neyse..
Zaten hiç halim yok.






18 Aralık 2013 Çarşamba

Özlemek Suç, Sarılmak Müebbet Olmalı..

Özlemek suç kabul edilmeli demiştim diymi vakti zamanında..
Birine sarılıp onun kokusuna karışmakta suç olmalı bunu dedim mi peki hiç?
Sarılmalı ama sımsıkı, birgün gidecekmiş gibi birgün ölecekmişim gibi, bir gün hiç olmamışız gibi... 
Sımsıkı..
İşte bu yüzden özlemek suç olmalı... 
En büyük suç...

Filmler Bile Hazır Değil Aslında O'Ana..

Zamanı iyi değerlendiremediğimizden aslında tüm mutsuzluklarımız..
Saçıp döküyorum etrafa sonra elimde koca bir boşluk kalıyor.. 
İyide herşeye rağman mutlu olmak mümkün olsaydı zamansızlıkların içinde kaybolmazmıydı yine..
Hiç Poliyannacı olamadım.. Çocukluğumdan beride hiç sevmediğim bir çizgi kahramandır..
Neden bilmem ama ayrı bir antipatik gelir bana.. 
Herşeye pozitif bakan biri gerçek olamaz ondan çizgi kahraman zaten...
Hayal ürünü bile olsa çok sıcak bakamıyorum işte..
Madalyonun hep ikinci yüzü çevrili olmalı... 
Hayallerle, düşlerle yürümüyor işte hiçbirşey...
Küçük bir tesadüf, o anki bir şans anı sadece filmlerde...
Öyle değil mi...
Saç kestirme zamanı gelmiş bellii... 


12 Aralık 2013 Perşembe

Y a y ı n .. =)

Günlerdir bi keyifle yazı yazamadım.. Bir türlü yazdırmadılar yığınlarca taslak oluştu gene..
Ondan bu kısa olsun dedim..
Aralık ayının ilk yazısı...
Günaydınlar olsun... 
İşte bu kadarcıktı...
Sağlıcakla... =)

25 Kasım 2013 Pazartesi

Herşey Yağmurdan...

Hani bir deyim var ya; "Kuş misali" diye...
Hepimiz öyleyiz bugün burada yarın başka bir yerde ... 
Ben bunu sadece bir yerden bir yere gitmek ile eşleştirmiyorum.. Her şeyin bir diğer anlamı vardır ya heh işte tam orasından tutuyorum..
Dönüp baktığında o yandan hala bi yere gidememişim onu görüyorum..
Bazı kapıları aralamışım kimilerini hiç zorlamamışım bile..
Ne istiyorsun diye sorduklarında klasik bir cevabım vardır benim "Bilmiyorum" ..
İnsan ne istediğini bilmez mi hiç..  Helede benim gibi 27 yaşına ip atmışken..
Tam da 26 senedir nefes alıyorum ve bir günden bir güne ne istediğimi yada nereye gitmem gerektiğini bilmedim..
İdealist biri olmadığımdan değil aslında cesaretim olmadığından buda aşikar fakat bazen durduramadığım keşkelerim olmaya başladı...
Halbuki bi zamanlar nede azlardı... Bir bir çoğalıyorlar.. 
Tek tek boşluklar ve çatlaklar oluşmaya başladı..
En kötüsüde kanıyorlar.. Yada aralarından sızan bişeyler var..
Oluk oluk akıyor gibi..
Bi cinayet filmini anlatır gibi oldu bu cümlelerde ama nasıl tabir etmem gerektiği bilmiyorum...
Yani öyle işte.. Ne uzadım ne kısaldım.. Ama yaşım ilerliyor... Geride bir yığın zaman bırakmışım...
Öyle işte... Yağmurdandır yağmurdan...



22 Kasım 2013 Cuma

Bi Kuple Yaşam Lütfen...


İnsanın ufkunu açan insanlar vardır..
Böyle geniş geniş bakarsınız tüm Yaşama... Dünyaya... 
Herşey daha yeşildir mesela...
Yeri gelir koca bir taştan ibarettir...
Dibi, ucu bucağı olmayan çukurdur zaman zaman...
Engin denizleriniz, okyanusta yelkeniniz vardır...
Uçan bir kuş gibi ara sıra koca bir filsinizdir...
Ama Dünyanız geniştir.. Epeyce hemde...
Tek farkı ise zaman içinde bu kişi yada kişinizi yitirdiğinizde kum çuvalı gibi boşlukları doldurup istiflenip küçülüyoruz..
Yoğunluk aynı fakat boşluklar dolunca yerine daha büyük bir boşluk kalıyor.. 
Bunu neden yazdım.. Bilmem..
Düşünürüm işte bazen hayatımdaki değişimleri.. Ondandır belkide... 
Aslında bunu yazınca bir hikaye geldi aklıma yaşama dair hoş bir ders niteliğinde...

Mutlu günler....

____

Öğrencilerine hayat üzerine ders vermek kararı ile sınıfa giren profesör, hiçbir şey söylemeden, kürsünün üstüne büyükçe bir kavanoz koyar…
Ardından kavanozu tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar… Öğrenciler, hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söylerler…
Bu sefer profesör içi çakıl taşı dolu olan bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm çakıl taşlarını kavanoza döker…
Sonra çalkalayarak taşların tenis toplarının arasındaki boşluklara yerleşmesini sağlar…
Öğrencilerine tekrar sorar;
- “Kavanoz doldu mu çocuklar?”
Öğrenciler yine “evet doldu” diye yanıtlarlar.
***
Profesör bu defa içi kum dolu bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm kumu kavanozun içine boşaltır…
Onu çalkalar ve kumların, içi tenis topu ve çakıl taşı dolu olan kavanoza yerleşmesini sağlar…
Bir defa daha sorar öğrencilerine;
- “Kavanoz doldu mu çocuklar?..”
Öğrenciler bir kez daha yanıtlar;
- “Evet, doldu…”
***
Bu sefer profesör bir öğrencisini kantine gönderip iki fincan kahve almasını rica eder… Gönüllü bir öğrenci koşarak sınıftan çıkar ve kısa bir süre sonra iki fincan kahve ile geri döner…
Öğrencisinin elinden kahveleri alan profesör bu defa bu kahveleri kavanozun içine döker ve çalkalar…
Sınıfa dönüp son kez sorar;
“Kavanoz doldu mu arkadaşlar?”
Öğrenciler biraz şaşkın dördüncü defa “evet doldu” diye cevap vermek zorunda kalırlar…
Bunun üzerine profesör içi tenis topu, çakıl taşı, kum ve kahve dolu kavanozu iki eli ile kaldırarak sınıfa gösterir ve şöyle der; ´
- Bu kavanoz sizin hayatınızı simgeler…
Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir…
Aileniz, çocuklarınız, sağlığınız arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler…
Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur…
Çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeyleri temsil eder…
İşiniz, eviniz, arabanız vs…
Kum ise geriye kalan ufak şeylerdir…
***
Şayet kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz…
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir… Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır…
Dikkatinizi mutluluğunuz için değer taşıyan önceliklerinize çevirin…
Çocuklarınızla oynayın…
Sağlığınıza dikkat edin…
Eşinizle yemeğe çıkın…
Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın…
Yani öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin…
Önceliklerinizi, sıraya dizmeyi iyi bilin… Gerisi hep kumdur…
Tam bu esnada bir öğrenci sorar; ´
- “Peki, o iki fincan kahve neydi hocam?” Profesör gülerek yanıtlar: ´
- “Bu soruyu bekliyordum… Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle birer fincan kahve içecek kadar yeriniz vardır… O iki fincan dostlarınızla keyifle içeceğiniz kahvedir!..”

Alıntı: Anonim…


Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !