4 Mart 2013 Pazartesi

Küller..

Küller..
Savurulan küller.. Uçuşan fakat geride leke bırakan küller..
Arınmak zor.. Savurmadan bir arada turmakta zor..
Aslen savurmak mı gerekir.. Uçuşturup kendi ziftinden kurtulmak olarak adlandırılır mı.. 
Bilmek ile bilememek arası bir çizgi bu.
Nereye gittiğinizi bilmemek gibi..
Kendinizi odanıza kapatıp saatlerce bir romandan medet ummak gibi.. 
Onu bitirip, üzerindeki yükü atmak istercesine bir diğerine sarılmak gibi.. 
Umarsızca cümlelerin zihne kazınmasıyla, kendi çizgini silebilmek gibi..
Bitirmek ve bitirebilmek arası bir yer burası..
Aynadaki yansımada her seferinde görüneneden çok daha farklı görmek gibi..
Her sabah onu giyinip her akşam tekrar çıkarabilmek kadar kolaymış gibi..
Hayat hep gibi.. 
Aşk gibi..
Dost gibi..
Düşman gibi..
Ayrılık gibi..
Nefret ve hüsran karışımı bir küskünlük gibi..
Gururlu..
Kibirli..
Başı dik ama ezilmeye hep meyilli gibi..
Güler fakat hep ağlamış gibi..
Haşmetli, hatırşinas bir beyefendi gibi..
Beyazca, akça pakça bir hanımefendi gibi..
Gibi....Gibi....Gibi....
Sonuçta şu ki; 
Ne avuçta kalsa tüm küller bitecek kara lekesi, nede uçsa küller tümden geçecek ellerindeki izi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !