12 Ağustos 2014 Salı

Başlayamamak İşte Bütün Mesele Bu.

Başlamak ve bitirmek istediğimiz bi sürü şey var hayatımızda.. 
Kafasından geçenleri anlatmakta başarsızlıkta birinciyim.. Bu nasıl bir giriştir Yazıya başlayacağım ama ortamala 10 dk dır hangi cümle ile başlamam gerektiğini bulamadım.. Hayatın bi çok dalında sonunculuk derecesi bile alamıyorum. Buda onlardan biri işte: BAŞLAYAMAMAK..

Bu  27 yaş sendorumuna benzer bi sendrom yaşamak istiyorum.. Tüm anlatmak istediğim buydu aslında ama dolambaçla nasıl bağlasam diye kıvranıyorum.. :)

Neden istiyoruma gelelim...  Hani belki "ölebilirim" fikriyatına kapılırsam kendime şöyle en uzunundan "ölmeden önce mutlaka yapmam gerekenler" listesi yaparım diyorum..( Sendroma çok bel bağladım bildiğiniz gibi değil... ^^ )
Hani hep sonra diye ertelediğim o tonla şeylerin üzerinden 6 sene geçti.. Daha kaç 6 sene daha geçiricem kimbilir..

Böyle olunca iş aklıma Jack Nicholson ve Morgan Freeman'ın oynadığı 'Şimdi Yada Asla' filmi geldi.. İkisininde hayatı bambaşka ama ortak noktaları var.. Öleceklerinin farkındalar ve yapamadıkları bir sürü şey var..

Ya yaparlar yada yapamadan ölürler.. Neyimi? Tabikide o uzun listeyi...

Bazı filmler insana lekesini bulaştırır.. Bu film gibi işte...

"Hani bekleme ölmeyi de gidip al o listedeki herşeyi.. Biraz cesur ol birazda inançlı.. İnan kendine.. Sen başarabilir ve yapabilirsin herşeye rağmen.. Çok geç kalmadan yap..! "

Bu tip telkinler nedense doğum günü arifelerimde gelmeyi pek bi sever oldular.. Sanırım 27 yaşa denk gelmesi de nasıl desem tesadüf mü? Yani korkulacak bir yaş vesselam..  (Hem her sene de hemde 27 yaşa bağla.. İyice cızıttımmm.. )

 
Ufak bi derleme yapmışlar... Ürkütücü değil mi sizcede?
 
Biliyorum her zamanki gibi gene abartıyorum lakin Dünya nüfusunun 7milyar olduğunu düşünürsek 27 yaşında vefat edebilecek insan rakamının içine müdahil olabilme olasılığımın 7 milyarda 1 e eşitlesem sıra bana gelene kadar sıyarabilirim sanırım.. Peki ya sıyıramazsam? 
Berbat ötesi olan ve hiçbir zaman işimde ne işe yarayacağını kavrayamadığım ama sonralarında ateşkes yaptığımız istatistik dersinden çok zor geçmiş olduğumuda anlamış bulunmaktasınız.. Heeeey zamane geçmişim o vakitler olaydı bu olasılık sorusunu çözmek için uğraşırdım.. Ciddennn .. :) :D  
 
(İnanmadık :D )
 
Yani istatistik kötü olunca 27 yaş es geçmeyebilir.. Bende bu kör talih varken üstelik.. Biri şans küpemi almış belki bulursam şansım artar.. :P :)
 
Neyse sonuç itibariyle başarısızlığın entemel sonucu olarak ertelemeye ve cesaete bağlıyorum.. Biraz cesaretim olsa belki çok daha başka, bambaşka olur..
Düşünme çok düşünme... Ommmmmmm......!!! 

 
 

7 Ağustos 2014 Perşembe

Ne Demiştik: Nefes Almak Gerek.. Beklememek Gidip Almak Gerek.

Çok değil bundan 10 sene önceki herhangi bir reklamı bir müzik sayesinde içinde geçen metaları hatırlayabilmek bazen kendim için çok fazla diyorum..
Fil hafızalı biri olmadım hiçbir zaman..
Sanırım tek yaptığım görsel açıdan zihnime kazıyabilmek.. Sınavlara çalışırkende notlarımın kenarlarına, kitaptaki önemli bulduğum paragrafların yanlarına yada herhangi bi yerine bişiler çizerdim..

Çiçek böcek bi figür yada bi çizgi film kahramanı, abuk sabuk karalamalar yapardım..
Ve çalıştığım her ne ise zihnime o çizdiklerimle yerleştirir sınavda aklıma gelmelerini öyle sağlardım..
Esasen ezber sorunu olan biri değilimdir fakat bilgi çabuk unutulan birşey belkide bundan korktuğum içindir bu kullandığım yöntem..
Başlarda ne yaptığımı bilmeden yapardım.. Sonraları fark ettiğimse görselliğin zihindeki algısı daha kolay ve kalıcı olduğuydu..

Tabi dersleri düşündüğünüzde tekrar yapmakta şart..
Görsellik denince aklıma yoldan geçen birini tanımam ve tanıdığım anda kişinin adını hatırlayamamak geliyor..

Yüzleri asla unutmam.. Üzerinden kaç sene geçmiş bile olsa.. İsimler her daim siliktir..
Şimdilerde bilgi dağarcığımı düşündüğümde kendimi kötü hissediyorum.. Bu hissin akabinde görselliklere bağladığım bir çok şey yok olmuş gibiler.. Belkide bildiğim ve hani derler ya tırnakla kazıyıp edindiğin herşeyi bi anda bırakmak gibi bir durum yaşıyorum son günlerde..
İçimde, zihnimde boşluk var..

Özel hayatım için bile yormaz oldum artık onu.. Rüzgar bile yok..
Bazen kendimi kelimeleri karıştırarak söylerken buluyorum.. Bu komik bir durum oluşturuyor fakat beni çok rahatsız etmeye başladı..
Düzgün bir Türkçem şahane bir diksiyonum olduğu söylenemez ama en azından dikkat ederek hareket ederdim.. Şimdiler de "lübülüuııyuuyy" gibi şeyler çıkmaya başladı..
En basiti 'bordro' diyememeye başladım 'bordo' diye anlaşılan bir ses çıkınca tavan tepeme düşüyor gibi oluyor..

Hayatımda bi çok değişiklik oldu.. Ama hala aynı monotonluklarım ve eskilerimle takılıyorum..
Sanırım dur demek şart bu gidişe.. 
Kabuk kırmakta hiç görüldüğü kadar basit değilmiş..
Birincisi en önemli malzeme "PARA" ! 
Aklımda yapmayı planladığım bi ton şey için hemde.. Doyumsuz bi şekilde onlara adım atıp yapabilmeyi arzuluyorum son zamanlarda..

İlk adımlar her daim zordur.. Ama hayat kurtarırlar, farklılaştırırlar..
Uzun uzun bir gün yazmak istiyorum düşlerimi.. Gerçek olmaları için çok geç belki ama hayali bile hoş..
Benim gibi basit biri için çok fazlalar.. Ve benim gibi yerinde durmaktan hoşlanmayan, gerçekçi olan biri içinde çok can sıkıcı yapamamış bir adım atamamış olmak..
Sormayın bu aralar hallerimi..
Deli rüzgarda, başı boş ama saplantılı bir ateşim..



25 Temmuz 2014 Cuma

O Vakit, İyi Uykular..

Önce arzularını yitirdi, sonra onları gerçekleştirebileceği cesaretini..
Önündeki uzun yolu beklerken söndürdü tüm ışıkları birer birer..
Karanlıkta gizlenmek her zaman daha kolaydı, daha güvenli..
Bir zamanlar kırabildiği o zincirlerini yerleştirdi tekrar yerlerine.. Kilit vurdu ürkekce..
Umudunu yitirdi karanlıkta bir yerlerde..
Sonra neşesini..
Yok yere gülmelerini, güçlü kahkahalarını..
Kalbini duymaz oldu, zihnine teslim etti kendini..
Hatıralarını bıraktı bir bankta..
Denize savurdu omuzlarındakilerini..
Kelimelerin rüzgara karışıp gitmesini seyretti bi süre.. Gözden kaybolunca sırtını dönüp yürüdü kalabalık boş caddeye doğru..
Baktığı bir zamanlar gördüğü değilken, artık sadece baktığıydı... Gördüğü sadece düz bir duvar.. 
Duygularını da yitirmişti..
İnancı?
... İnandığı herşey yerle bir olmuştu..
Sonra; hayallerinide yitirdi.. Hayelleri olmayan insan yaşayamaz.. Yaşamamalı..
Yaşamını yitirmiş bir ölüye dönmüştü...
Son arzusu hiç sorulmadı..
Kimse veda konuşması yapmadı, gözleri taşarcasına dolmadı..
Anı defterinde sadece adı yazdı..
Mezar taşınada "hiç yaşamadı" diye not düşüldü..
Silik bir sayfa olarak kaldı..




22 Temmuz 2014 Salı

Seboreik Falan Yaşayıp Gidiyorum .. :)

Ramazanın son günleri..
Bu sene yaz tatili yapamadığıma göre bayram bunun için ufak bir kaçamak olanağı sağlayacak tabi şu üzerimdeki bitkinlik ve yılmışlık hissini bu süre zarfında üzerimden atabilirsem..
Son zamanlarımı malesef böyle geçiriyorum..
Fazla mutsuz fazla yılmış..
Yapmak istediğim çok şey var fakat vakit tamam ama nakitte sıkıntı var.. Allahım sen benim banka hesabıma zeval verme.. Hazıra dağ dayanmıyor..
Üstüne birde nişan teleşı çıktı gerçi pek elimi sürmüyorum çünkü sesimi çıkardığım an abimle kapışıyoruz..
Nişanlanan hayır, hayır ben değilim tabiki de sevgili abimmm :)
Evlensede kurtulsam.. Gerçi evde varlığı yokluğu belli değildir sanırım buna benden çok annem içerleniyor.. Yani ha evlenip gitmiş ha evlenmemiş benim için ikisi de aynı annem içinse çok daha dramatik bir durum  neyse..
Konumuz seboreik...
İlk yazımı mart ayında diğerini mayısta yazmışım...
Ay oldu temmuz..
Değişen bişi varmı derseniz şöyle bir anektot eklemem gerek yaz olduğu için düzenli kullanmıyorum dışarıda olduğum için çoğu zaman geç saatlerde uygulamayı yapmaya üşüniyorum..
Ama genede arayı 2-3 günden fazla açmadım...
Gerçi sonuç gene değişmiyor.. Kulanmadığım zamanlar biraz daha fazla kaşınma oluyor ve kızarıklıklar artıyor..
Kullandığımda ise bunlar azalıyor..
Üstelik deniz suyunun ve akabindeki güneşte pek faydalı olmadı o açıdan da pek ümitliydim fakat malesef ümitler gen eçıkmaza bağlandı...
Gerçi eklemem de fayda var.. Yaz ayından dolayı mı yoksa ilaçtan mıdır bilmem ama belirli bölgelerimdeki şikayetlerden kurtuldum şuan tek alanda vergitmeye niyetim yok dercesine zorluyorlar beni..
Doktor kontrolü için çoktan geciktim onuda biliyorum en yakın zamanda uğramam şart..
Kafama takmıyorum artık onla  yaşamayı öğrenmem gerek bu net.. 
Hiç düzelmeyecek ama inatla kullanmaya devam edip o rezil kokuyu çekiyorum...
Boşa dememişler umut fakirin ekmeği belki, işte, olur yani bir gün... Diymiiii yaaa...
Gününüz aydınlık olsun efenim.. Sizde benim gibi işinin başında ekranın karşısında uyuklamay devam edin...
Sabahlar nede uykulu.... :)

11 Temmuz 2014 Cuma

Twitter Ağası :)

Geçen gün internet haberlerinde gezerken gözüme bir haber takıldı.. 

"Twitterın kralı benim!" diye bir başlık atılmış..
Merak ettim ufak bir göz gezdirdim 17-18 yaşlarında bir genç.. 
Türkiye ve Dünya gündemlerine trend topic olarak yerleşmiş zamanında.. Kendi ismi ile.. 
"Takip edeni takip ederim" çılgınlığını da kendi başlattığını dile getiren üniversite öğrencisi olan bu genç dakikalar için gündem yaratabiliyormuş.. (Çok lazımmıydı sankiii)

Hesabını inceledim ve sırf meraktan takibe aldım.. 
Aldığım an itibari ile takipçilerim olmaya başladı.. Kaç kişi geldi hesaplayamadım çünkü kendi takipçi sayım kaçtı inanın onu bile bilmiyorum..
Kendi halinde isyan sesini Twiter da abuk sabuk yazarak dile getiren ben gibi biri için çok mühim bir sayı değil bu..

Neden yazma gereği duyduğumsa şu; şimdi bu arkadaş bir yazı yazıyor "RT yapan kazanır" şeklinde.. Ve bir yığın insan kalkıp retweetliyor...
İtiaf edeyim bir an için "laaa ne kazanıcam acabaaa" diye aptal bir tepki oluyor insanın kafasının içinde "Salak ne kazanabilirsin ki hakkatten ya malmısın" diye geçiyor ardından ve kendimden iğreniyorum böyle anlarda..

Attığı diğer normal sayılabilecek  olan twitler içinse, çokta zekice ve mizah duygusu ile yazılmadığını diyebilirim.. Ki son dönemlerde Twiter sadece mizahi bir eğlenceyken baktığında onca takipçisi olan birinin sağlam br mizaha sahip olduğunu düşündürüyor..

Twiter da öyle  fenomenler varki adam senin kafanın içinde dönüp dolaştırdığın bir şeyi öyle bir dile getirmişki "benim neden aklıma gelmiyo böyle şeyler hay ben... Çok iyi ama yaaa" diyerek çocukluğunuzda düştüğünüz bir anda mizah duygunuzuda orada düşürdüğünüzü dile getirip kendinize, bi nevi telklin ederek devam ediyoruz... Ben bu "kazan" olayını henüz RT ederek denemedim fakat ne kazanmayı umduklarını tahmin etmek zor değil..

Tabi asıl kazanan o kadar takipçiyi bu yöntemle elde etmiş olan o hesap sahibi..
Reklam teklifleri aldığını dile getirmiş zaten.. Seçiciyim demiş ama belli ki hesabından epey ciddi paralar kazanıyordur.. (İşsizlik abiii zor bunlar, zor.. Ama adam kazanıyo işte aah ahh. :) )

Yani sonuç itibari ile bazıları bu yönde beynini çalıştırırken bazılarıda "abiiiiii on milyon takipçim oldu" demek için bunu yapıyor..
Ne yaparsınız hayat böyle böbürlenip, hava atmaya bayılıyoruz.. Kanımızda var..
Böyle düşünenler üzerinden de prim yapıp cukkayı doldurabilenlerde asıl günün bonusu olarak en başa yerleşiyorlar...
Ve kesinlikle HELAL OLSUN...

Bir düşünün Ankara'nın Belediye Başkanı olan Melih Gökçek'te doğal mizahıyla, fazla aceleci olması üstüne de hep açık olan caps lock tuşunun ve  gerek başkalarının da  katkısıyla tüm Türkiye'yi geçtim Dünya'ya ün saldı.. Yaptığı gaflarla adından söz ettirmeyi becerebiliyor işte...

Darısı bunu başaramayanların başına... :)

İlginç not: Google en büyük arama motorlarından biridir ve google amcaya twiter agası diye yazarak görsellere tıkladığınızda çıkan kişinin bizim twiter ağamız olduğunu göreceksiniz... Ve kraliyet sistemi bizde olmadığını da varsayarak; bizim kralımız yok ama ağamız tek.. :)

Upss birde adı duyulmamış bir kral olurmu hiç :) Hiç yaniiiiiii :)

Mutlu günler.... 


10 Temmuz 2014 Perşembe

Kötülerin Zaferi:Yaprak Dökümü

Mevzumuz tatil.
Malum yaz geldi ve geçiyor. 
Her sene dolu dolu tatili yaşayan ben henüz değil ayağımı suya sokmak, bi tuzlu su olsun bi klor kokusu falan solumuş değilim..
Güneşin tenimi yakışını çıktığım alışverişte hissettim sadece..
Şimdi....
Her sene düzenli gittiğimiz tatilimin içine turşu suyunu sıktı arkadaşın biri..
Onun kadar yüzsüzünü daha tanımadım sanırım hayatımda..
Gerçi böylelerinin yüze ihtiyacı yoktur. Sadece laf ebeliği yapıp çıkar düşünmekten başka bişi bilmezler.. He bide arkadan atıp tuttar sonra can ciğermişiz gibi hala senle muhatap olur..
İyi mi ettim kötü mü bilmem ama yaptığım onca hazırlık ve alışverişe rağmen gitmeme kararı aldım.. 
Gene kötüler kazandı yani..
-Kötülerin kazanmadığı bir dünya varmı? Filmler ve diziler dışında-
Bütün hevesimin içine ettiler.. 
Belkide böylesi daha iyi olmuştur.. 
Bazen bişeyler için farkındalık gerekir ya böyle durumlar en can alıcı sahnelerdir.. Beyin bu bedava nasılsa çalışır durur.. Düşündükçe seni kemirir bitirir..
Önce arkadaş ayrımcılığı mı yaptırıcam diye geçirdim içimden..
Hoş "o geliyorsa ben gelmeyeceğim" dediğimde aldığım "tamam" yanıtı hayal kırıklığına uğrattığı için ne düşünüp ne düşünmeyeceğimi kestiremiyorum..
Bende her insan kadar bir ısrar belirtisi görmek istedim açıkçası.. O 'tamam' öyle bi tokat attı ki yüzüme hani ayrımcılık dedim ya 'b.k yaptırırsın aptal tuba' dedirtti bana.. 
Senelerdir aynı kadro ya bi kaç kişi dahili ile gidilecekti.. Tamam iyi hoş ama neden sen varken sevmediğin birinin daha davet edilip otelin ödemesi yapılacağı zaman geleceğini öğrenmiş olmam yani bu benden gizlenmiş ki kasti olmadığına eminim fakat davet edenin de beni göz ardı edip kenarı itmesi ne demek oluyordu?
Çünkü ortada bir tercih var zaten oda benden yana değil.. Mevzu açık ve net haliyle..
Zaten ikimizin de bu tatile davet edilmesinden belli değil mi ki? 
Daha ne kadar belli edilebilirdi sorarım kendime..
Hala kafamda bunu evirip çeviriyorum..
Kimseye prim verip ardından söylenmekte istemiyorum.. 
Sadece sinir olmakla yetiniyorum işte..
Tek kelime etmedim zaten etmemem için kafama bişiler fırlatıldı daha ne olsun..
Önemliymişim, beni severmiş, hep yanımdaymış bla bla bla..
Evet gördük hep benlemiş..!!!
O TATİL BENİMDİ!
Söylenmek ve beddua etmek istemiyorum fakat itiraf edeyim eğlenmelerini de hiç istemiyorum.. Bunu neden gizleyeyim ki istemiyorum işte!
Bana bunu yaptılarsa bende benim canımı sıktıkları gibi onlarında tatillerinde canları sıkılsın istiyorum..
Dualarım tutsaydı zaten ohooooo şuan Afrika Çöllerinde olurdum.... (Afrika Çölleri mi? oda nerden çıktı mı? Her insanın uzun hayalleri vardır. Oradan bir yerlerden  ^^ )
Fesat biri değilim ama evvel zamanında demişimdir mutlaka kinciyim diye napim..
Canımı yaktıklarında dişlerimi çıkarıyorum işte..
Kendimi şekeri elinden alınmış bir çocuk gibi hissediyorum.. Burukum, kırgınım.. Ve yine kimse farkında değil..
Herşey her zaman olduğu gibi yani..
Hiçbirşey düz değil.. 
Eğri büğrü yaşamaktan yoruldum..
Eski yıllarımı özlüyorum..

Bu senede böyle sevimsiz bir yıl oldu.. Bir senem iyi geçse diğer sene illa bozuk süt kokusu yayılıyor etrafıma..
Ve bu sene yaprak dökümü senesi oldu.. Bakalım daha neler olacak... Hadi hayırlısı...


 

8 Temmuz 2014 Salı

Yabancı



Hayata, herşey yabancılaştığında; tek tanıdık yüzün aynada  bakan bir çift gözün olduğunu gördüğünüzde  onlarında yabancı olabileceği şüphesine düşüyormusunuz?

Madem yabancıyım artık herkese, yabancı olan kendimi, gözlüğümü, kitabımı, makinemi ve şapkamı da alıp gitsem ya şuralara bi yere.. Belki çay demler birisi içeriz karşılıklı iki yabancı...




30 Haziran 2014 Pazartesi

3-5 Esneme molası.. :)


Uykulu pazartesiler..
Döngü hiç bitmiyor sanki sürekli dönüp dolanıp gün gene pazartesiyi gösteriyor..
Hayatımı öyle hunharca yaşadım ki boşa silip bıraktığım milyonlarca pazartesinin sitemsizliği vurdumduymaz uykusuzluğu mu beni alaşağı edecek şimdi..
Malesef teslim oldum bile.. :)
2 saatlik uykuyla halüsinasyon görmüyorsunuz fakat takıntılarınızı yendiğinizi hissettirebiliyor.. :)
1 güncükte olsa... :d
Uykusuz pazartesiler... :)

 

23 Haziran 2014 Pazartesi

20 Haziran 2014 Cuma

DERSİMİZ; DOSTTAN SINIFTA KALMAK..


Evet bugünkü konumuz insanların ne kadar da basit oldukları... Tam kelime bu değil aslında ne kadar 'aptal' olduğum olacak o..

27 senelik hayatınız içinde 21 senelik bir arkadaşlık edinmek değilde "seçtiğim kardeşim" dediğiniz insanın aslında sizin yerinizin onun gözünde "0" olduğunuzu anlamanızın aptallığı...
Basit demek aşağılamak gibi olur ki kastım bu değil kastım kesinlikle.. bunun yanı sıra, 1. benim karakterime uymaz 2. de onca sene dost diyip yiyip içtiğiniz ayrı gitmeyen bir insana haksızlık etmiş olursunuz..
Her ne kadar artık durum farklı bile olsa..

Hayatta hiç haklı olduğumu iddaa etmedim.. Hatalarımı kabul edip özür dilemeyi bildim yeri geldi haklı iken bile o özürü karşımdan esirgemedim.. Belki çok direttiğim zamanlar olmuştur.. Kendimi haklı çıkarmaya çalıştığım vs. nacizane bende bir insan olduğuMu hatırlatmak isterim kendime..  Hiç demem doğru kaçmıyor sanırım iddaa etmemeye özen gösteriyorum demeliyim..

Bazı şeylerin cidden insanın canını yaktığını, canım-cananım dediğinden geldiğini görünce insan sormuyor değil işte; "bundan çıkaracağın ders nedir?" diye..
Ders mi? 
Ders falan yok.. İnsanoğlu olarak ders almayı asla öğrenemeyeceğiz.. Öğenebilenler zaten şuan mutlak huzura ermiştir eminimki..
Fakat ders çıkarmam gerekirse şu ki;  "ben çok aptalmışım" olabilirim.. 
Öyle saçma sapan şeylere küsülen biri haline geldim ki sürekli özür dileyen biri haline geldim.. Konuşmak, anlaşmak gerek taraftarı oldum hep.. 
Alttan aldım..
Bana küsen her kimse konuştum zorladım.. Kırdımsa özür diledim.. Kırıldımsa hiç özür almadım fakat karşılık hiç beklememiştim zaten..

Herşey hep bir şekilde yoluna girdi...

Ama bu sefer öyle olmadı.. 
Olabileceğinide hiç sanmıyorum.. 
Hatalarım yokmu.. Elbette var.. Ama ben hatalarımı bildim özür diledim ki bu hatalar hep bilmeden karşımdaki insana yaptığım şeylerdi..
Sonra mı...
Sonrası da yok..
Sonrası bir dizi bispet politikası işte.. 
"Abarttın Tubi" dedim hep.. Çevremdekiler "çok açık bunu görmüyormusun" dediler.. 
"Yok" dedim "öyle belki ama olsun" dedim.. 
"Değildir" dedim.. Lakin öyleymiş..

Düşünün; tüm hayallarinizin ortak olduğu, saatlerce herşeyden konuşabildiğiniz.. 

Aynı odayı, aynı acıları çektiğiniz.. Beraber eğlendiğiniz, doyasıya olan kahkahalara doyamadığınız biri.. 

Sevgilinizden çok onunla konuşup tek bir gün bile sektirmeden mesajlaşabildiğiniz oda yetmeyip mailleşerek gününüzü yanyanaymış gibi geçirdiğiniz...

Günaydınla başlayıp, iyi geceleri onla paylaştığınız..

Evlenirken yanında olacağınız.. 

Teyze olamayacağım diye hayıflanırken onun çocuklarının kendi teyzesinden farksız olacaktınız ya, öyle biri..

Yaşlanırken bile hiç bitmeyen sohbetler yapıp dedikodunun dibine kadar vuracağınız..

Kırışıklıklarınızı konuşup, eskiyi yad ederken gözlerinde o hatıraları görebileceğiniz..

Gözünüzden akan her damla anında ona konup, defalarca aynı şeyi anlatsanız bile sizi özenle hiç sıkılmadan anlatacağınız... 

Tek gözyaşına dünyayı yakabileceğiniz biri..

Mesela anne ve babanızın ayrılacağını öğrendiğinize, "belkide bu şehirden götürülebilirim, bir daha göremem" diye aklınıza ilk  gelen kişi olup herşeyi bırakıp boynuna sarılıp ağlayarak herşeyi anlattığınız sonra beraber ağlayarak "haksızlık bu" diyerek ağlamaya devam ettiğiniz.. 

Gözyaşınız gözyaşına karışmış biri..

Herşey gibi geliyor diymi...

Evet o herşey dediğiniz biri bir gün evlenme kararı alıyor.. 
Sevgilisini size anlatmıyor.. Evine tanışmaya geldiklerini size söylemiyor.. 
Öte yandan siz bunu başkalarından öğreniyorsunuz ve anlıyorsunuz ki hayatının yarım asırından fazla hayatınızda olan kardeşiniz bir zamanlar ardından laflar edip şimdilerde can ciğer olduğu insanlarla paylaşabilecek size diyemeyecek kadar yoksaymış sizi..

Sanırım gene abartıyorum.. Ve birazda çocukca kabul ediyorum..
Ama bu sefer çok incindim, kırıldım.. 
Küstüm.. 
Öyle ki toplayamıyorum.. 
Sessizliğe büründüm..

Sonra.... 

Sonra o biri tarafından, 'bir nasıl siliniri' öğretiyor bana.. Bir kişiyi tüm sosyal ağlardan silerek bitirilebilir hareketi ile karşılaşınca farkına varıyorum.. Bir insan böylelikle silinip bitiyo...
Çocukça.. 
He bu arada unutmadan, aptal olduğumuz şu dönemlerde akıllı telefonlarımızdaki rehmerden de engelleyip silerek iş nihayetine eriyor...
21 seneyi bir tuşa basıyorsunuz, arkadaşlıktan çıkar diyerek silebiliyorsunuz..
Öfkelendim.. 
Kendime iyice kızdım ve dedim ki "birlikte olan her fotoğrafını, her anını sil" dedim.. 
Silmeye sabrım yetmedi... 
Öfkem iteledi.. 
Ama baktım ki geçen herzamanım hiç onsuz değilmiş.. 
Tuşla siliniyor fotoğraflar, yazılanlar fakat kalpteki hatırdakileri silmek için bir tuş olmadığını fark edince, tuşta anlamsız geliyor bunları yazmakta...

Neyse.. Napalım sağlık olsun..
Hayatta kardeş-dost silmek; bir kere bile "neden" diye soramayacak kadar egosal hareketle bir tuş ile olabiliyorsa.... 
EYVALLAH...

Tüm hayatlarımızı sosyal medya içine sığdırabilmiş ve bir telefonu çok görüp "hayırdır ne oldu neden bana cevap vermedin?" denmek bu kadar zorken, insan silmek neden zor olsun ki ir tuşla..

Aylardır hayatımda olmayan biri oysaki ama gene üzülmüşüm ki bunları yazmak istedim.. Yazma nedenim gene aynı... HİÇ UNUTMAMAK..









18 Haziran 2014 Çarşamba

Kaba-ca Takılıyorum..


Çok takılıyorum sanırım insanların konuşma ve hitap şekillerine..
Bi çok kişiden uzak bir noktada bu işi yapmam gerekirken ki kastım kesinlikle yaptığım iş ile alaklı, muhataplarım departmandakiler, müdür ve patron üçgeni olmalı aslında..
Ama yok, bana öylesi denk gelmez zaten gelsede bende bi ters etki eder olmaz o iş yani...
Şimdi bunu okumuş/okumamış insan kategorisi yaparak ayırım yapmak istemiyorum.. Yaparsam hem okumuş hem okumamış odunların kabasallaşması evrensinde erişemeyenlere hatta yanından bile geçmeyenlere haksızlık olur..

Ki yapmam mümkün değil.. Nice üniversite bitirmemiş ve kibar insanlar tanıdım arada da olsa hala tanıma şerefine nail oluyorum..

Adam bilmem ne okulun falanca bölümünü bitirmiş zilyon yıldır çalışmakta ve godoman müşterilerle abi-hacı tarzı konuşmalar yapacak kadar samimi iken bunu sebeplere bağlamam gerekir diye düşünüyorum..

1.Okul bitirmemiş demek -ki adam boru değil okumuş be okumuş...
2.Karşıdaki adam da bunu hacısı-abisi gibi gördüğü için. (Aslında çok saçma bir sebep oldu insan anca çok samimi olduğuna böyle demez mi ya yoksa ben mi yanlış yapıyorum.. Hem nerden biliyorsun belki cidden de samimi birer ikili beşli falanlardır..)
3.Karşıdaki adamda sinir oluyordur belki ama belli edememe durumu vardır. Kibardır, ince fikirlidir belki kalp kırmak istemiyordur vs vs. (Çok polliyanacıdır nerden bilicen)
4.Yada oda onun gibidir. O sebeple senin gibi eften püsten kabalıklara dikkat etmiyor hatta fakında bile değillir.. (Dedim ya işte aynılar tencerenin kulbu gibi. .Kapak gibi, kapağın tutacağı gibi.. )

Kaba ama işte..
Ne yaparsan yap kaba.. İşçi adam yaparsa eyvallah der geçersin bilirsin adam zaten o ortamda öyle olmasa bile öyle olan bi yığın adamla içiçe.. Zamanla diline bulaşmış işte.. Sap sapa napacaklardi sanki ..
-Ademcimmm oradan uzatıverirmisin vidaları?
-Tabii kiii Mahmutcum başka bişide lazım mı vermemi, istermisin?
Valla aralarında dedikodu çıkan animalllah!
Adem ve Mahmut arasındaki dedikodu zirve yaptığında ortalık karışır kan çıkar biz Türk milletiyiz hiç dedikoduyu sevmeyiz tövbeee...
Bide odunsu tipler var.. Hani ağaçla uzun bir konuşma yapsanız size kibar bir dille yanıt vereceğini düşünür umud eder tüm kalbinizle olacağına inandığınız an tos diye bi ses gelir...
'neee?'
'baksana nokta nokta işin bilmem nesi için gelenlerin faturasında malzeme kaça gelmiş?'
'Sende falancanın numarısı vardır versene?'
'Sen bilirsin.. Sen yaparsın al hatta yap...'
 Hööööööö.....
Sonu mu sinir harbi elbette.. Alacan odunu eline bi güzel terbiye edeceksin böylesini.. Hoş odunu odunla terbiye etmekte ayrı bir marifet...

Neyse...

Sonuç olarak, yok öyle bir dünya işte...
Neymiş efendim herkes biribirine kibar olacak, kibarlığın dozunu yılışıklığa vurup "aaa ne zaman ıslatıyoruuzzzz" tarzı iğrenç espiri kategorisine bile girmeyen cümleler kurulmayan, elini kolunu sallayarak gelip yaptığınız işin içine eden kafanızı bilmem kaç kez kurtlanmasını sebep olmayanların olmadığı bi işyeri?
Çok hayalperestim..

Çok uluslu şirketlerde bile bu tiplerin daha evrimleşmiş türleri mevcut ki bu tipler daha bir tehlikeli kımıl zararlıları haline geliyorlar.. Okumuş kabalar daha bi iticimi ne?

Yaşlanıyorum sanırım.. Yaş geçtikçe böyle şeyler daha çok gözüme batar oldu.. Çok detaycı olmadan görmemezlikten gelmek lazım.. He yapamıyorsanda suya anlat suya.. Annem öyle derdi her kötü rüyadan sonra 'suya anlat kızım' diye kötü pis düşünceleride anlatırsam geçer belki.. 
Yaş erişti kemale ama hala nelerle uğraşıyorum sen akıl fikir ver Allahımmm.. :)
Napsın yani adam 'versene' 'baksana' demiş ne var yaniii bu kadar sinirlerini hoplatacak neeee..

NOT: Kaba erkek ultra itici erkek.. Bu tip erkeleri dinlerken gözlerimin kısıldığını kaşlarımın yarımşar bir kavisle hareket ederek tek gözümün attığını hissetmeme neden oluyorlar  :)

17 Haziran 2014 Salı

13 Haziran 2014 Cuma

Her gece aklımda sabahlıyorsunuz, sahi siz ne iş yapıyorsunuz?



Her gece aklımda sabahlıyorsunuz, sahi siz ne iş yapıyorsunuz?


ANLAMSIZLIK.

Geride bırakılmış hissi; tuhaf çok tuhaf..
Gözleriniz yanıyor, kalbiniz sanki burnunuzda atıyor gibi sızlıyor.. Ürperiyorsunuz.. Vucudunuzda bulunan her tüye kadar hareket ediyor hücreleriniz.. 
Başınız, başınız hep dumanlı oluyor.. 
Hani takılma derler ya takılmıyorsunuz sadece nedenini düşünyorsunuz..
Neden bunlar bana yapıldı
Neden farklı olamadı
Herkes çok şanslı iken neden olmadı ben o şansı hak etmiyormuyum?
Mutluluk suç mu?
Neden düşler hep rüyalarda?
Uçuşan toz zerrecikleri kadar bile mutlu olamamışken onca zaman neden.. 
Zihnimdeki herşeyi öldürmüş, katilini hapsedip huzurla uyuyacakken hala nefes çekimi kadar yakın, sıcaklığı ensemde.. 
Çok yakında, uzansam erişecek gibiyim ama milyarlarca yılın içine hapsolmuş bir silüette.. 
Neden herşey bu kadar film karesi edasında..
Karmaşık olan hayatın kendisi değil, karışıklığa neden olan anlamsız hayaller...
Hayatın tek suçu; susmak!
Hayatta tek suçum; hayal edebilmek..
Bu yazıda ki saçma olan herşey çok ama çok anlamsız, sapanıylada saçmasıylada duygusuzca yazılmış her satırı işte anlamsız, çok anlamsız..

3 Haziran 2014 Salı

Soluk Benizli -_-

Bugün aynanın karşısında uzun uzun baktım kendime..Yüzümdeki izlere.. Mimiklerime karışan çizgilere.. 
Bundan on sene önceki halim aklıma düştü işte.. Ne de güzeldir kaygısız tasasız olmak.. 
Yüzüme düşen senelerin izleri öyle dokundu ki bir an.. Çok yaşını almış biri değilim kabul fakat artık genç hiç değilim..
Fiziksel olarak düşünsel olarak öyle çok yer değiştirdi ki dönüp baktığımda kendimi tanımakta güçlük çekiyorum..
Zamanı tüketiyorum.. 
Ne için? Ne içinden çok nasıl demek sanırım doğrusu.. Koşar adımlarla yaşamayı bırakalı asırlar geçmiş gibi..
Ertelediğim, kaçırdığım, elinden tutumadığım herşey o aynadan bana bakıyordu.. Her noktasına yerleşmiş gibiler..
Yorgun yüzüm.. 
Hiç yerinde olmayan ama git gide dahada kötüye giden soluk bir renkte.. Ağır makyajlar yapmam düzenli bakımlar vs. fakat sanırım artık gerekiyor..
Bu yaşlanma psikolosinden çok elde edemediğim bir çok şeyi yitirmiş olmaktan kaynaklanıyor..
Öyle yada böyle... Sonuçta zamanı durduramamak, işte o beter bişey...

1 Haziran 2014 Pazar

Gül Kokan Rüzgarlar

Gün gelir bitti dersiniz.. Unuttum, herşey öyle saçmaymış ki öyle aptalcaymış işte.. 
Neden ağladığınızı, her yağmur yağdığında neden biraz daha fazla onu düşlediğinizi. İçinizde olan her zerre özlem duygusuyla ona kaydığınızı ve her "özlemek"dendiğinde onla bağdaştırdığınızı bir türlü anlam yükleyemezsiniz.. 
Hayat öyle tek düzedir ki onsuz, rahat acısız.. Düşsüz.. 
Bunların hepsini hatırlamakta zorlanır ve huzurlu olduğunuzu sanırsınız.. Öylemisiniz gerçekten?
Yağmur damlasının yere düşerken ki hüznü kadar sizi ağlatabilecek başka birşey olmaması gibi bittmiş midir ? 
Herşey güllük gülistanlık falan dünyalık tüm mutluluklar sizinle mi? 
Evet herşey öyle saçma ve aptalcaymış ki, yine o aptalca salaklıkların peşine düşmemek için kendinizi avutuyorsunuz..
Uğraşma..
Çünkü öyle bir dünya yok.. 

30 Mayıs 2014 Cuma

Baş Belası Seboreik!

Baş belası benim gibi değilde başlıktaki arkadaş için tümden geçerli bir hitap oldu artık benim için...
Cidden çok illet bir hastalık ve ne yazıkki hala geçiremedim.. Hoş geçmesini beklemiyorum geçmeyeceğini gayet iyide biliyorum ama fakat artık en azından kaşınmasan be meret diyorum, yok inat.. Katır inadından beter bir inat... O katırsa bende keçiyim arkadaş.. 
İnadım inat en azından bana neyin iyi geldiğini bulacağım..
Gelelim bir önceki yazıda yaptığım kür.. Tamamen fos çıktı.. Sadece bir süre rahatlama oldu sadece.. Uygulamaya devam ettim 2 ay aralıksız her gün.. Tam bir işkence..
Ama sonuç kötü ne yazıkki .. 

Ne mi yaptım.. 
Bir İnce Ses ogün bir tavsiyede bulunmuştu o ürünleri bulup aldım.. Maliyet olarak ciddi bir rakam fakat çözümü ne olursa olsun değecekse almam farzdı.. ( Kerastase Dermo serisi...)
Aldım hatta 2. seti aldım.. İşe yaradı mı malesef yaramadı... :( 

Üstelik çokta ümitli idim.. Fakat şampuan ve serumu hala kullanmaktayım ara ara..Özellikle sarımsak ve çörek otu kokusundan sonra çok demiştim kendime bu şahane koku keşke tutsaydı.. Neyse denemeye devam dedim... Meğer daha beteri sırada imiş... :)

Ege üniversitesi Hastanesinin yolunu tuttum geçenlerde.. Çok ısrar ettiler birde orayı dene diye.
Gittim... Bu kokuların yanına birde kül kokusu ekledim.. Gerçi hala karar veremedim.. Mazot gibide kokuyor kurum gibi de.. Hatta kendimi sigara içmiş gibi hissediyorum... 
Hani uzun süre şişeyi koklasanız kafa yapacağına eminin :)  İlac bir karışım simsiyah ve çok kötü kokuyor.. İçeriğinde katran ve kül olduğunu sanıyorum (ve tabiki alkol) bir çok okuduğum sitelerde tedavi amaçlı bu ürünler verilmekteymiş zaten..

Önce bu karışımı yapacak bir eczane buldum sonra denemeye başladım...
Evet, 20 güne yakındır kullanmaktayım.. Durum mu; hafif bir azalma var gibi fakat deli gibi kaşınıyorum.. Kokusuda cabası.. Ne kullanırsanız kullanın çıkmıyor.. Saçlarınız benim gibi uzun ise zaten salmanız mümkün değil.. Çünkü kokudan miğdem altüst oluyor.. Şişeden kokladığınızda daha katlanabilir gibi duruyor aslında kokusu ama sonrasında nedense şekil değiştiriyor...

Benim gibi kış aylarında saçlarına koku sinecek diye gece sokağa çıkmayan, çktığında ise şapka ve kapişonlu switler ile gezen biriyseniz ki nasıl göründüğüme hep dikkat etmişimdir fakat koku sinmesin diye türlü kılıklara giren ben gibiyseniz; açıklıyorum ki bu size verilmiş bir ilahi adalettir.. :) Yanımda sigara içilmesinden dahi hoşlanmazken bu bana reva mıdır bilemedim.. :)

Koyu renk kıyafetlerimi bu sene dolapta ayrı köşeye koydum.. Ne kadar sevsemde onları bu yaz hatta geçiremediğim tüm günler boyunca giyemeyecek olmam çok can sıkıcı..

Bunları yazma gereği duymuş olmam ise bu hastalık için uğraşan çok insan var.. Günlerce araştırma yaptığımı bilirim okuduğum yorumlar gördüğüm fotoğraflar karşısında tam anlamıyla dehşete kapılmıştım.. Ki durum hala aynı...

Neyse uzatmaya gerek yok.. Bu kür şuan için oldukça ideal.. Kokusu dışında.. :) 10 günlük bir süreç demişti eczacı fakat doktor bir süre belirtmedi 3 ay sonra kontrole gideceğim.. Bana yazdığı reçete ayrıca zeytin yağlı bir karışım var vucuda sürmek için fakat o konuda pek sıkıntım olmadığından kullanmıyorum..

Şampuan olarak Kerastase Dermo ile yıkayıp duruluyorum sonrasında doktora işe yaramıyor dememe rağmen yazmakta ve kullanmam konusunda ısrar ettiği Ketoral'i kullanıp 6 dk. bekletiyorum.. Bu karışım  da (pis kokulu karışımı) ortalama 4 saate beklet dedi.. 
Çeşitli işkence şekilleri olarak bunuda listeye eklemeliler tam bir eziyet..
Belirtmem gerekirse 4 saat bekletemiyorum.. Eve zaten adım atmam yemeği mi yiyip şöyle ayaklarımı uzatmam demek 9.30 dan önce olmadığı için 2-3 saat tutup yıkıyorum.. 
Uygulamayı yaparken eldiven kullanıyorum çünkü ilk gün ellerimi mahvetmişti.. Kurttu ve kabuk kabuk yaptı..

Yardımı olur diye reçetenin fotoğrafını ekliyorum.. Ne kadar kulaktan dolma şeylere inanmasamda çare olmayınca insan deniyor işte.. Yapacaksanız doktorunuza gösterip kullanmanızı öneririm...

Happy days...  :)


Not: Yazım hataları var ise affola çok kısıtlı bi vakitte öğlen arasında yazıp yayınlayamamıştım :)  


HAYDİ PES ETMEK YOK DEVAM MI? 

29 Mayıs 2014 Perşembe

Boş Otururken Gülenler Kulubü. :)


Çoktan boşladım...
Abuk sabuk yaşamak diye buna deniyor sanırım.. 
Bazen istediğiniz gibi yaşamamak gerekiyormuş öyle olduğunda hayat baya bi tuhaf hal alıyo..
Azıcık büyük sözü şartmış arkadaş.. :)

NOT: Bi yazının devamı mışşş gibi oldu ama kafamın içindekinin devamı sandımcaa.. :D

19 Mayıs 2014 Pazartesi

İçimin Karası




Hayat pamuk ipliğine bağlı.. İpimiz de bazen bizim bazen başkalarının ellerinde..
Garip olansa bir gün yanınızda olan diğer gün yanınızda olmaması.. 
Ölüm gerçeğimiz.. 
Para kazanmak gerçeğimiz..
Çalışmak zorundayız.. Acı çekmek zorundayız...
Canımız yanar.. Ama sanırım en çokta ölümün acısı değilde laflar yaraya basar tuzu.. Daha da yanar işte can...
Söyleyecek tonlarca lafım var.. Tonlarca ağır basan bir suskunluğum...
Ağlıyorum, dua ediyorum... Öfkemi bastıramıyorum...
Kendime de yediremiyorum... Elimden neden bişey gelmez diye deli oluyorum.. İki paylaşım yapmakla neyi değiştiririm ki neye faydam olur..

Yaşamak bu kadar ucuz olmamalı.. 
Yaşamlar bu kadar çabuk sönmemeli.. 
İnsan hataları üzerinden 'kader' vurgusu yapılmamalı.. 
'Aklını kullanan hayatta kaldı' diyememeli kimse.. 
'Kimseyi oraya zorla sokmadık çalışması için' dediğinde biri utanmalı, biraz olsa yüzü kızarmalı ve özür dilemeli..
'Fakire dağıtılan kömürü zengin mi çıkarsın' denebiliyorsa... 
100-150 sene önce olmuş vakalar ile lıyaslanıyorsa...
Sedye kirlenecek diye çizmelerini çıkarmayı teklif edecek kadar asil olan insan gibi insan olan hiç kimse için bu hayat bu kadar ucuz olmamalı...

Sadece insan soruyor be arkadaş.. Şaşıyor.. Neden o bir damla gözyaşını çok gördünüz kendi canınıdan olan insanlara diye.. Herşey bi yana bırakıp, neden diye soruyor işte.. Biz çoluk çocuk içimiz cız ederken, gözyaşımızakıp giderken diyorum işte ben mi çok duygusalım yoksa çok mu abartıyorum?
Bilmiyorum...
Rabbim yanına aldı sizi.. Huzur içinde uyuyun bizi bekleyin kardeşlerim.. Adelet bir gün tecelli edecek.. İlahi adelet elbet yerini bulacak...



#SomaKarartılmasın

 
 

2 Mayıs 2014 Cuma

Aşk :)

Dünü tarihime not düşüyorum...
Diyeceklerim mi? 
Herşeye rağmen çok mutluyum.. Tarifi yok... :)

Yeni bebeğim hayatıma hoşgeldin :)





1 Mayıs 2014 Perşembe

KIRILDI



SADECE TEK KELİME İFADE EDEBİLİR HERŞEYİ.. 

ÖYLE UZUN UZUN YAZMANIZA GEREK YOKTUR HİÇ..

KAFA YORMANIZA, DOĞRU CÜMLELERLE BİTİŞTİRMENİZE..

BİR BAKIŞA BİR KELİMEYE BAKAR,  KELİMELERİN HEPSİNİ TOPLASANIZ TEK BİR KELİME KADAR ÇOK ANLAM İFADE ETMEZ..

CÜMLELER DEĞİL TEK BİR KELİME..

14 Nisan 2014 Pazartesi

Işıkları... Şey! Kim kapattı ?




Geçiyor arkadaş! 
Herşey birgün geçiyor ve sonunda bitiyor..
Bugün kışlıklardan kurtulamadığımız, yazlıklara olan özlemle giydiğimiz kıyafetler kadar tedirginlik bırakarak geçiyor..
Sonra ne tedirginlik ne tereddüt kalıyor geriye.. İşte o zamanda bitiyor.. 
"Geçmek" ve "bitmek" aynı değil.. Çok benziyorlar birbirlerine ama değiller işte..
Geçmek anlık bitmek sonsuz..
Herkes gibi herkesin hayatından geçeriz geride bir gölge bile bırakmadan bitip gideriz...

9 Nisan 2014 Çarşamba

Nisan geldi...

Nisan geldi...
Günaydın ayın 9'u oldu bile... :)
Sevmiyorum seni Nisan.. 
Güneşi yazı getirsende bana sevemiyorum seni işte Nisan...
Aslında hatırlayamadığım bir ton duygum bile körelmişken sana olan sevimsiz bakışımı değiştiremiyorum..
Ama geriye dönüp baktığım yeri olmayan öyle çok taş varki.. 
(Aslında sevilesi bi çok sebep, sevmemek için tonlarca neden hala var...)
Kimileri kırılmış atmışım, kimileri sessiz sedasız gitmiş kimileride yer değiştirmiş.. 
Ne garip, oysaki bazı şeyler hiç değişmezmiş gibi gelir insana..
Heraklitos, "değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" demişti...
Hayatta kalıcı olan ne kaldı ki.. 
Bi avuç toz, bir bardak soğuk su...

7 Nisan 2014 Pazartesi

Ivırı Zıvırı, ArkadanDolanbaçlısının İki Yüzlüleri..


Üzerine düşünmek değil yazmak bile önemsemenin getirisi...
Doğru insan yok.. Ne sevgili, ne dost, ne arkadaş... 
İki yüzlülük hak, kazık atmak müstehak...

Adam olaydında attırmayaydın diymi ya...
Yeni mi öğrendin "bu devirde babana bile güvenmemen gerektiğini.."
Hiç işte hepsi ıvır zıvır laf, bi çuval patates falan işte..
Tükürmüşler, yalamışlar çok mu yani..



2 Nisan 2014 Çarşamba

Arkadaş Değilmiş Dostmuş Ne Varmışki...

Dostlarda gidermiş bir gün ..
Dost olmaları mühim değilmiş anlayacağınız..
Onlarda sizi satabilirlerlemiş bir gün..
Bi bakmışsınız iki yabancıdan farksız olabilirmişsiniz..
Onca paylaşılan şeyler, onca zaman omuz omuza geçen yıllar koca bir yalan oluverirmiş...
Sonra hiç bir şey olmamış gibi hala gülümsenebilirmiş yüze..
Ne tek kelime edebilirsniz bu durumda nede tek kelime edilir yüzünüze..
Yani anlayacağınız dostlar, arkadaşta, dostta koca bir yalanmış...
Tüm gerekçek yalnızlık...
Haydi şerefine tek dostum, yalnızlık...

18 Mart 2014 Salı

Bir Tosbağ Hikayesi ..



Zamanın bir yerinde kimselerin el değdirmediği düşler varmış...
Senelerce yol almışlar, gitmiş gitmiş gitmişler....
Demir almak zamanı geldiğinde yalnız başladıkları yollarda yeni düşlerle tanışmışlar, kocaman olup büyümüşler...
Hiç yapılamamış, hiç söylenememiş onca düşe hep bir adım daha geri iterek doluşmuşlar ufacık bir arabanın içine..
Araba ufak, düşler büyükmüş..  Ama orada her düşe bol bol yer varmış..
İmkanlar kısıtlı, ama düşler sonsuzluk kadar mümkün gibiymişler..
Hep bir diğeri onun önüne geçmiş.. Geride kalan bir daha hiç sesini duyurup o arabanın içinde olduğunu anlatamamış..
Duymamışlar..
Yıllar geçmiş...
Demir pas tutmuş, yollar zorlaşmış.. Gidemez olmuş bizim ufak araba.. 
Küçülmüşler...
Yeni düşler uğramaz, eski düşler yapılamaz olmuş..
Araba kocaman ama düşler küçücük kalmış...
Çünkü, ufacık arabanın içindeki onca düş bir bir çekip gitmiş zaman içinde..
"Rüzgar uğultusu, derinden gelen bir kuş sesi.. İleride akan bir nehir, acı bir toprak kokusu..."

Düşler nede güzelmiş bir vakitler...
Varsın olamasınlar lakin yeşermek için küçük bir tohum, filizlenip büyüyen onca düş nede lazımmış oysa...
Durdurmamak gerek düşleri..
Hayaline dalıp saatlerce yazmak belki okumak yada gidip almak gerek...
Sizin düşler limanınızda neler vardı bir zamanlar..
Ben bir tosbağa binip gidebilmenin hayaliyle yanıp tutuşurken hangi ara vazgeçtiğimi hatırlattı bana rüzgar..
Hangi kuş fısıldadı kulağıma... Akıp giden nehire özendiğimde toprakla bütünleşemememin verdiği betonarmelikle ne zaman karşı karşıya geldim...
Hatırlamıyorum..
Zaman kırıcı çok, incitici... Unutturucu, zalim...


15 Mart 2014 Cumartesi

Seboreik Dermatit mi? Kendimi Pıçaklamak İstiyorum... :)

Başımda deli bir illet var...
Çoğu zaman bundan çok sıkılıyorum.. Üzülüyorum.. Nasıl anlatacağımı bilemediğim için herşey güzel herşey çok iyi gibi davrandım... Ama gel gelelim ki dışı sizi içi beni yakar hesabı var ya aynen o bendekide...
Uzun bir süredir Seboreik Dermatit adı altında lanetler ötesi bir hastalığın pençesindeyim.. 
Son 1 sene içinde olay çığrından çıktı.. Bıraksam terbiyesiz yayıldıkça yayılacak.. Fakat dedim ya illet lanett... Geçmiyor  tıpta bir tedavisi yok.. Ürünler fayda etmiyor..
Dünyaları döküp aldığım ürünlerde aynı şekilde..

Bi ara isyan bayranı çektim  "yeter ya doktorlarda bir halta yaramıyor ilaçlarda kremlerde.. Dolan öyle " dedim ama olmuyor dostlar olmuyor...
Deli bir kaşınma ve yanma hissi sizi sizden ediyo o derece feci...
Her yöntemden bir kuple denedim, onu içtim bunu sürdüm.. Onu yeme dediler yemedim.. Bunu içme dediler içmedim.. Ee öleyim ben o zaman...

Stresden dolayı insanların bi anlık buhranlı vakitlerinde bi anda yakalayan bir mikrop bu..
İlaçlar,şampuanlar kremler.. Türlü doktorlar...
Ama nette dolanırken bulduğum bir blog var ve oradaki kürü denedim.. 
Stresen uzak olmam elbette zor ama elimden geldiğince olaylara pozitif yaklaşıyorum.. Kabul çok inandırıcı olmadı bu ama durum bu "olmak zorundasın  Tubiiii" dedim... 
Her derde "Amaaann boşver olursa olur olmazsada koyuveririz gider" dedim.. Şimdilik bunada devam.... Her ne kadar beceremesemde... Bi aralar ne kadar duyarsız bi şahsiyettim halbuki şimdi halime bakınca üzüldüm be kendime valla yazık... :)

Neyse sözü uzatmaya gerek yok  küre gelelim... Ciddi anlamda etkili tek şart düzenli kullanmak..
Blogun linki; webseyyahi   .
Ve lütfen kürdeki malzemeleri görünce vazgeçmeyin... Bilinki işe yaramasa cidden bunları yazmadım.. Bu kesin bir tedavi değil elbette fakat rahatlamanızı sağlıyor.. İyleştiğinizi gördüğünüzde içiniz dahada ferahlıyor.. Mutlaka şiddetle ve şiddetle tavsiye ederim... Bu hastalıktan çok muzdarip kişiler var çok iyi biliyorum... Bu sebeple deneyin ne kaybedersiniz kii?

Ve ben ne kadar hala kendime bu hastalık temiz olmak yada olmamakla bir ilgili olmadığını tekrarlayıp dursamda insanlar tam aksini düşünecek diye ödüm kopuyor...
Sizde benim gibi düşünmeyin çünkü cidden  değil...  
Tek sebebi ne yazık ki STRES .. 
Bol stressiz günler diler gözlerinizden öperim.... :)

Dipnot: Şampuan olarak Selsun Blue ya başladım bu yazıyı okuyupta bu şampuanı kullanan varmı bilmem ama fayda edebileceğini ve bu kürü destekleyeceğini düşünyorum.. Dedim ya denemekte fayda var... (Kullanan bir kullanıcı yorumuda alabilirsem sanırım çok memnun olurum...)

YAZIYA DEVAM EDELİM BAKALIM... :)

10 Mart 2014 Pazartesi

Toz,duman..



 Bir avuç külün tozunu neyin günahı için savurur rüzgar ?..



1 Mart 2014 Cumartesi

Asosyalgil

Tanrım ufuletlerdeyim..
Haftalaradır kafamı dışarı çıkarmıyorum.. Mekinem paslandı vallaha... Havalar cayır cayır iken evde pinekle dışarısı buz kesmişken çıkmayı düşün.. Tanrım ne kadar şahaneyim..
İşin tersi internet aleminde de takılmaz oldum.. Kolumun aldında GEO dergileri evin bi köşesinden bi köşesine sürüklüyorum.. 
Onlarda yetmiyor gözüm başka dergilerde üstelik.. Tanrım durumum vahim.. :)
Bu pazar bi hava almak lazım bi nefes vermek gerek.. Titremek gerek artık soğukta...
İkna etmeli birilerini yalnızda olmazki... hiç yaniiii.... :)
Mutlu sabahlar.... ^_^ 

18 Şubat 2014 Salı

Mesela...Mesela...Mesela...

Güzel bir koku duyarsınız, mesela portakal....
Bir kelime geçer radyoda çalan şarkıda, mesela eşya...
Bir yudum alırsınız dumanı tüten kahvenizden, o acı tadı alırsınız mesela...
Gardırobunuzun köşesine sıkışmış bir bluz vardır, mesela uzun süre kokladığınız, yıkamaya kıyamadığınız...
Yazın soğuğu, kışın güneşin kavurucu sıcağını özlersiniz, mesela...
Mesela, ellerinize bakarsınız unutulmuşluğu hatırlarsınız.. 
Eski bir fotoğraf gelir kaybolmuş vakitlerden, sınıfın kapısında sarılmışsın arkadaşına yüzünde bambaşka bir gülücükle çocukluğu hatırlarsın mesela...
Uyursun, uçurumdan iterler seni irkilirsin mesela... 
Uyarnırsın, rüyaların ne kadar saçma olduğunu bir kere daha ispatlarsın gözlerini açtığın anda mesela...
Mesela...Mesela...Mesela...
Mesela, hiç olmamış gibidir ya öyle yaşarsın işte ömrünün son nabız vurumuna...


8 Şubat 2014 Cumartesi

Yalnızız, yalnızlar, herkes çok yalnız..

Yalnızlığa fazla alışırsanız ki şayet, kalabalıklardan korkar olursunuz...
Bi bakarsınız ki kendinizden bile kaçar olmuşsunuzdur...
Ee, sizi yalnız kalmaya itenler utansın..
Onlarda kalabalıkların içinde yalnızlıktan iliklerine kadar üşüyüp, kaskatı olmuş duygularında boğulsun...
Karlı bir kış günü, sıcacık yataklarında gözlerini açtıklarında güne, pencereden görünen karın, bakarken bile hissetiğiniz o soğuğu ile anlasınar ki; yataklarının içinin aslında ne kadarda soğuk olduğunu...
Her gün batımında göğün dansını izlerken, göremesinler sıcaklığını.. Hissedemesinler... 
Yanızlıkların içinde kimseye dokunamasınlar... 
Sevilmeden sevmeyi yaşasınlar.. Terk edilsinler.. Unutulsunlar...
Hatta, neyse boşverin...
En nihayetinde hepimiz yalnızız, korkağız... 
Çok soğuklarda görmüşüz geçirmişiz siz hiç bitmeyen kış gördünüz mü?

Azıcık gülücük iyi gider ne dersiniz? ツ

Ohh iyi bari daha varmışş....  ^__^

Mutlu sabahlar.... Bol gülücüklü günlere efenim... =)



3 Şubat 2014 Pazartesi

31 Ocak 2014 Cuma

Tanrım Kriiiiizzzzzz... :)

Tanrımmmm kış geri geldi.....
Bu sene kış çok çetin geçiyor çok :) inanılmaz ılık bir hava bol bol güneş sıcacık bir öğle sıcağı.. Tanrım daha ne isterim ben böyle bir kıştan..
Ama bi kaç gündür ısırıyor meret.. Nefes alırken bile burunumun direğini sızlatıp sulu sulu nemlendiriyor gözlerimi...
Akşam bi kuaföre uğrayayım genel bir bakıma aldım kendimi.. Ormana dönmüş (ki oraman dediğime bakmayın bende kaş yoktur aslında en büyük sıkıntımdır) kaşlarımı toparlattım... Vs.vs. bişiler işte :)
Hadi dedim tabanlara kuvvet yürü kızım hava güzel otur otur nereye kadar dedim.. Dönüşü tabanvayı kullandım ha gayret...

Demez olaydım eve zor attım kendimi.. Yol bitmek bilmedi... Buz kesti her yanım..
Şuan üzerimdekileri görseniz gülersiniz eminim .. Napim hasta olucam galiba ve olmamak için çok çaba harcamışken bu sene olmak yakışmaz bana diymi yaaa...
Bu sene rekor kırdım zaten hasta olmama rekoru.. Yanlış okumadınız aynen öyle oldu...
Ocak ayını bitirdik ve ben hala sapasağlamım..

Yediğim portakallar bana yol su elektrik olarak geri döndü galiba... Şükürler olsun yarabbimm :)
Buna çözümü buldum ama şu sinir harbi durumuna nasıl çözüm bulucam hiç bilmiyorum...

Geçenlerde kapıştık şirketimize yeni gelen, bir zamanlar eskimiş, yok biz öyle yapmıştık böyle yapmıştık naraları atan kendini müdür sanan pabucumun müdürü bile olmayan elemanla...
 Çok şükür adam bide ispiyoncu çıktı iyimi...
Dicem bu kadar mı korktun benden ama alakaya bir tere otu bağlayamıyorum... Neden korksun ki bebe..
İnsan mı yiyiorum ne yani bi de bana.. :)

Yok efendime söylim arkadaş kırılıyormuş konuşma şeklimden ne yapayım yılışık yılışık "ay tatlım bak bu böyle olacak sen böyle yapmışın.." yada "dostum bu olaya yeni bi bakış açısı getirmişin helal olsun ama böyle yapsan iyi olur.." mu diyim ne diyim... 
Yok efendim sertmişim... Adama bakın nasıl koymuşsa ona mesafem sıralıyorda sıralıyor.. 
Öyle konuşma-mışşş ... Hoopp..!!
Bir dur bakalım orada... Sen bana nasıl davranmam ne demem yada dememem gerektiği söylemeye hakkı hangi makamdan aldın? 
Herşey saygı ile ilgilidir... Kimseye olan saygımı ASLA bozmam ben... Ama bana saygısızlık yapılmasına da tahammül edemem...
Sussup onu pus pus dinleyip kafa sallıcağımı falan sandı galiba...
Egolu insanlara ayrı bir antipatim vardır kabul... Hele bir de erkekse eyvah eyvah hemen kaçın oradan.. 
Ama yapısal olarak bana nasıl davranılırsa bende karşımdakine öyle davranma eğilimde biriyimdir ben... Bakınız şimdi....
Adama akıl veriyormuşum buna alındığı besbelli... Birine iş öğretmek ne zaman akıl olduys... 
Üstüne bi bardak ılık süt lütfen....!! 
Adam akil insan gibi mübarek...
Cidden mübarek biri.. Nur inmiş yüzüne... Nurlar içide ofiste günün ortalama 4 saati elinde telefonla dolanıp duruyor.. Havalarda binbeşyüz, hasbammm... Duyumlarıma göre clans of clash da oynuyormuş günün büyük bölümünde.. Şahaneee dünyayı kurtaracak bizimkiii..       
İlk günden beri arıza.. 
"Ben şöyle, ben böyle... Bu böyle şu böyle.. Bunu yaptın mı şunu yaptın mı" diye tavırlar içinde olan biri bana bunları anlatıyor... İşi yapıp bitiriyorum saatler sonra "müdahale edim mi bi sıkıntı var mı?" diye soruyor... 
Höööööö...!!!
İçimdeki çıngar kız içerden bağırıyor "laaannn madem merak ediyon ne diye vaktinde ben yapim demiyon yok demiyon o zaman sanane be sananeee" de diye dürtüyor... Ama yok gene kibarlığı bozup demiyorum...
Şimdi gelde koparma kabloları telleri ... Şartel falan kalmadı o çoktan gümbürdedi...
Daraldım valahaaa... Kriiiiiiiiizzzzzz.... :)
Çekemeyen çok insan var beni hepsi ondan arkadaş.. :P Hepsi de erkek asdksf :D
Önüne gelen bana çatıyor... Çat çat lafımı esirgemiyorum diye sanırım.. 
Ne yaparsınız her kadı kıznın bile bir kusuru varmış... Ben de böyleyim... Beğenen beğenir beğenmeyenede koca bi SANANE dir... Okadar..... 
Daral geldi valla... Bıktım beni çekemeyen erkeklerden kendini büyük gören zihinsel özürlü tiplerden... Yetti vallaa...
Hadi şimdilik eyvallah.... :)


25 Ocak 2014 Cumartesi

Kıs-kan-dın mı :)

Kıskançlık... Çok garip bir duygu.. 
İnsanın içinde bir anda en sevdiğiniz insana karşı öfkeyi tetikleyen, tüm herşeyi yakabileceğini hissettiren, o gücü içinize işleyen bir duygu...
Bazende sadece kırgınlıkları yerleştirip, hiçlik duygusunu iyiden iyiye oturtuyor içinize biryerlere...
Kıskanç bilmez beni kimse.. 
"Kıskanmam ki ben" derim.. Ama içim içimi yediğimi kim bilebilir ki?
İhtimal vermesemde arasıra işte deli gibi öfkeye kapılıyorum.. Kızıyorum.. Sonunda ağlamaklı olup susuyorum.. Küsüyorum...
Kıskançlık hoş birşey değil aşırısı yada aşırı olmayanı yok bu duygunun.. Herkeste bir parça bile olsa var... Ufacık...
Her insan kıskanır ama her insan ben gibi yapmaz sanırım... Galiba...
Kimbilir bazen arada bir de olsa göstermek gerek onu, zihnimde beni yiyip bitiren o duyguyu...
Gururum olmasa belki de... Gurur daha baskın daha otoriter...
Küstüm, kırıldım yine hepsi bundan ibaret işte... 



20 Ocak 2014 Pazartesi

Sizlere sesleniyorum Dünyalılar ben dostum, dost....

Bugün yine aynısı oldu..
Herkese bir garip geliyorum.. Halbuki bende herkes gibiyim.. 1 tane ağzım bir tene burnum 2 gözüm ve kulağı var.. Parmaklarımın toplamı (ayak dahil) 20 tane..
Kaşlarımda yerli yerinde duruyor...
Herşey normal ve düz.. Bir insan vucudu formundayım.. Belki sadece baskülde vucudumda bulunan yağ kitlerinin fazla olması sebebiyle ağır basıyor olabilirim... Gerçi oda kemiklerimin iri olmasındandır eminim :P :)
Garipsin, tuhafsın, farklısın, aslında çok siniz bozu bir karakterin var... (Yok artık)
Ne kadar güzel tabirler dimi.. Gelin bide bana sorun onu..
Bunları açıklayamıyorum ve kimseye normal sıradan bir insan olduğumu hatta eminim sizden çok daha aptalım dediğimde bana kimse itibar etmiyor...
Bi kere sinirliyim.. Çok fazla hemde.. Rivayetere göre triottenmiş olsun arkadaş sinirliyim hemde çok..
Öfkem çoğunlukta hep bana zarar veriyor mesela.. Çevremde kim varsa yıkıp geçiyor.. Hop bi bakmışım heryer toz duman..
Çok zayıf bir genel kültürüm vardır... Hani derler ya çok gezen mi çok okuyan mı diye.. İşte ben ikiniside yapıyorum ama hala sıfırlarda geziyorum... Unutuyorum napim.. 
Yeri geldiğinde bir fil hafızası gibi olan beynim unutuveriyor bildiğim herşeyi...
Mesela en sevdiğin film, en sevdiğim şarkı, en sevdiğim bir mekanım, bu en sevdiğim en'lerim yok.. 
Olmak zorundamı yahu... (Aslında bi kaç tane var ama çoğu zaman unutyorum özellikle filmleri ^__^ )
Tuhaflık konusuna gelince konuşmam insanlara tuhaf geliyor olabilir kabul ama bence tuhaf değil.. 
Feminist bir yapım var, konuşmalarım dik.. Bildiğim ve inandığım herşey adına sonuna kadar savaşmaya, diretmeye hazırım.. İnatçıyım bu konularda.. Lafımın üstüne laf söylenmesine deli olurum.. Son sözü diyen hep ben olmalıyım.. O taşı gediğine ben oturtmalıyım.. Yoksa içim içimi yer sonunda patlamaya neden olur..
İşte bu bir tuhalık değil..
Saçma takıntılarım, doğama aykırı hobilerim, ölüm şekillleriyle ilgilide değişik fobilere sahibim..
Tırnak uzatamam.. Çünkü hep kırarırım... 
Sürekli üşürüm...
Hastayım.. Hep ama hep hastayım bi yerlerim mutlaka acır, sızlar.. Grip, nezle olmasamda illa bi şekilde bi hastalık çıkarabilirim kendime... 
Vs. vs. vs.... 
Bu uzar gider...
Bunlar benim.. Ki daha fazlası ile ama bu beni normal biri yapmaz mı? Herkes böyle sende öylesin..
Neden tuhafım değişiğim uzaylı muameli görmekten cidden sıkıldım..
Kendimi Alf gibi hissediyorum..
Hu Huuuuu.....! 
Sizlere sesleniyorum Dünyalılar ben dostum, dost....




18 Ocak 2014 Cumartesi

Kurt Seyt & Shura



Eline ne zaman geçeceğini bilmediğim bir mektup daha yazıyorum. 7 ay geçti. çiçek açan bahar,kuru yaz,sarı yapraklar şahidim;seni çok özledim aşkım. sitem etmiyorum,nasıl şartlarda olduğunu tahmin ediyorum. Ama keşke senden bir haber alabilsem… Kalemin ucundan çıkacak leke gibi tek bir noktaya,eline bulaşan mürekkebin izine bile razıyım. 
Kurt Seyit,sevgilim… 
Seni tarifi mümkün olmayan bir aşkla seviyorum. bütün dualarım senin için. 
Şura'n

Selametle...


Tan ağarır gün, doğmaya başlar...
Güneş bulutların ardından yavaşça belirirken göz kırpar gibi ışıklarını vurur gökten yere doğru...
Derin bir  nefes çekercesine yavaşça gülümser tüm dünyaya...
Gögsünü kabartır yükseldikçe göğe..
Kızıl-sarı elbisesini giyer.. Gözleriniz kamaşır..
Huzurun ilk adıdır bu.. Gün batımı  gibi dertli, ağlamaklı değil.. Veda değildir.. Merhabadır.. Hoşgeldindir.. Kocaman bir kucaktır...
Kalkın der...
Uyanın...
"Gün doğdu.. Herşey gitti, bitti haydi ben yeni bir güne getirdim size" der...
Çoğu vakit hazır değilizdir aslında.. Bazen hiç gün doğmasa keşke zaman geçmese diye kaç kere dua etmişimdik kimbilir...
Bir zamamanlar da tam tersini..
Kelimelerim tıkandı mesela artık.. Mesela yazamaz oldum olup olamayanları.. Mesela bakamaz oldum artık.. Göremez oldum baktığım yerdekilerin derinliğini... Mesela ağlamaz oldum.. Sevmez oldum.. Sevilmez oldum.. 
Meselalarım çoğaldı mesela...
Yalnızlığa alışmışlık gibi alştım gün doğumuna, vedalaşmasına...
Aslında öyle oturup keyifle bile izleyemedim ya doğuşunu ondandır belki tutukluğum, içimdeki koca boşluğum...
Tutamadım ki hiç elinden.. Kucaklayamadım ki...
Herşeye rağman bir gün bitiyor bir gün doğuyor.. Takvim yapraklarını koparmaktan başka çare kalmıyor insana..
Olsada bulamıyor işte... Diyemiyor... Göremiyor...
Kör, sağır ve dilsizim son sıralar...
Bundandır işte içimdeki kışın hiç bitmeyişi...
Tüm umutlu dileklerimle, gününüz aydınlık olsun...
Selametle...

6 Ocak 2014 Pazartesi

Asdfghjkl .. ! ( Anca bu kaldı elimizde ) ツ

Gözlerim yanıyor..
Yana yakıla bağırıyorlar buradayız biz diye..
Hayatta kendine işkence çetirmeyi seven bir karakter olarak gözleriminde kendince isyan edişi beni şaşırtmadı doğrusu..
Gün bitiyor..
Günle birlikte bitip gitmeyenlerse beynimin içine kazılı bir şekilde yeni bir güne doğru ilerliyor..
Saatler bilmem kaçının kaçıncı dakikasının sanisesin iken bile..
 

3 Ocak 2014 Cuma

Mutluluk Üreten Banner Kampanyası: Bu Kızı Güldür!


Dünyanın önde gelen yaşlı/hasta bezi ve hijyen ürünleri markası TENA, 1 Ekim 2013 Dünya Yaşlılar Günü’nde tüm Türkiye’nin sesini huzurevlerindeki yaşlılara ulaştırmak ve onları hatırlamamızı sağlamak için bir interaktif banner kampanyası gerçekleştirdi.

Gün boyunca www.hurriyet.com.tr'de ve www.herzamangenc.com'da gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projesinde; yaşlılarımızı her zaman hatırlayamayan, onları ziyaret edemeyen bizlerin, huzurevlerinde yaşayan yaşlıları bir “tık” ile araması sağlandı. Dünya Yaşlılar Günü’nde yapılan bu sürpriz ile mobil teknolojinin gücü, onu çok fazla kullanmayan yaşlılarımızı mutlu etmek için kullanıldı.

Kampanyanın tanıtım filminin, iç ısıtan ve yüzünüzü güldüren sahnelerine bayılacaksınız:

1 Ekim tarihinde reklam bannerlarına tıklayanlar, açılan ekrana cep telefonu numaralarını girerek, saniyeler içinde çalan telefonlarının diğer ucunda bir huzurevi sakininin sesini duydular. Tüm Türkiye, telefon numaralarını bilmese de ruhu hala genç olan bir çok büyüğümüze anında ulaşarak, onları bu özel günlerinde mutlu etti.

Büyüklerimizi hatırlamak ve onlarla ilgilenmek konusunda ortaya koyduğumuz, iş yoğunluğu, yaşam mücadelesi, trafik gibi tüm bahaneleri ortadan kaldıran bu kampanya, 2013 yılı Mediacat Felis Reklam Ödülleri’nde 2 kategoride ödül alarak, sosyal sorumluluk alanındaki yılın en dikkat çekici projelerinden biri olduğunu kanıtladı.

Siz de bu sosyal sorumluluk kampanyasına destek olmak ve Huzurevlerini aradığımızda yaşlılarımızın yüzlerinde yaratabileceğimiz mutluluğu herkese anlatmak için kampanya videosunu #bukızıgüldür hashtagi ile paylaşabilirsiniz.

Bir boomads sosyal sorumluluk içeriğidir.

 

Gözlerimi Yumdum...

Bir şarkı takılı kalır dudaklarımda..
Bir damla gözyaşı düşer önümdeki deftere..
Mürekebine bulaşır, yazı dağılır..
Elime bulaşır, elimden kazağıma..
Lekesi kalır bir müddet..
Ne elimden silinir ne kazağımdan..
Defterimde ağlar gibi bakar bana bir kaç kelime sadece..
Bir kaç kelimeydin benim için sen sadece..
Dağın ardına göremediklerimlerim kadar uzak, önüme düşen bir damla kadar yalındın oysa..
Neyse zaten sadece hepsi birer kelimeden ibaret değilmiydi..
Hiç birşey ben için, sen için değildiki..
Öylece, kirli bir sayfanın temiz arka yüzü kadar boştu işte..
Kalın çerçeveli, ağır tel örgüleri olan..

 

1 Ocak 2014 Çarşamba

Mutlu Yıllar..

Ne yaptım diye düşünmez insan neden diye sorar.. 
Ama yanlış bu..
Neden değil doğru soru ne yaptım olacaktır.. 
Hiç bir zaman olanları değiştirmezsiniz.. Olan olmuş kırılanlar çoktan saçılmıştır.. 
Mümkün mü eskisi gibi olması bir daha .. 
Olsaydı böyle olmazdı..
Insan ne yaparsa kendine yapar..
İyide kötüde.. 
Şimdi mutlu yıllar .. 

Copyright All Right Reserved ! Tuba Atamer !