İnsanın ufkunu açan insanlar vardır..
Böyle geniş geniş bakarsınız tüm Yaşama... Dünyaya...
Herşey daha yeşildir mesela...
Yeri gelir koca bir taştan ibarettir...
Dibi, ucu bucağı olmayan çukurdur zaman zaman...
Engin denizleriniz, okyanusta yelkeniniz vardır...
Uçan bir kuş gibi ara sıra koca bir filsinizdir...
Ama Dünyanız geniştir.. Epeyce hemde...
Tek farkı ise zaman içinde bu kişi yada kişinizi yitirdiğinizde kum çuvalı gibi boşlukları doldurup istiflenip küçülüyoruz..
Yoğunluk aynı fakat boşluklar dolunca yerine daha büyük bir boşluk kalıyor..
Bunu neden yazdım.. Bilmem..
Düşünürüm işte bazen hayatımdaki değişimleri.. Ondandır belkide...
Aslında bunu yazınca bir hikaye geldi aklıma yaşama dair hoş bir ders niteliğinde...
Mutlu günler....
____
Öğrencilerine hayat üzerine ders vermek
kararı ile sınıfa giren profesör, hiçbir şey söylemeden, kürsünün üstüne
büyükçe bir kavanoz koyar…
Ardından kavanozu tenis topları ile
doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar… Öğrenciler,
hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söylerler…
Bu sefer profesör içi çakıl taşı dolu olan bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm çakıl taşlarını kavanoza döker…
Sonra çalkalayarak taşların tenis toplarının arasındaki boşluklara yerleşmesini sağlar…
Öğrencilerine tekrar sorar;
- “Kavanoz doldu mu çocuklar?”
Öğrenciler yine “evet doldu” diye yanıtlarlar.
***
Profesör bu defa içi kum dolu bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm kumu kavanozun içine boşaltır…
Onu çalkalar ve kumların, içi tenis topu ve çakıl taşı dolu olan kavanoza yerleşmesini sağlar…
Bir defa daha sorar öğrencilerine;
- “Kavanoz doldu mu çocuklar?..”
Öğrenciler bir kez daha yanıtlar;
- “Evet, doldu…”
***
Bu sefer profesör bir öğrencisini kantine
gönderip iki fincan kahve almasını rica eder… Gönüllü bir öğrenci
koşarak sınıftan çıkar ve kısa bir süre sonra iki fincan kahve ile geri
döner…
Öğrencisinin elinden kahveleri alan profesör bu defa bu kahveleri kavanozun içine döker ve çalkalar…
Sınıfa dönüp son kez sorar;
“Kavanoz doldu mu arkadaşlar?”
Öğrenciler biraz şaşkın dördüncü defa “evet doldu” diye cevap vermek zorunda kalırlar…
Bunun üzerine profesör içi tenis topu,
çakıl taşı, kum ve kahve dolu kavanozu iki eli ile kaldırarak sınıfa
gösterir ve şöyle der; ´
- Bu kavanoz sizin hayatınızı simgeler…
Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir…
Aileniz, çocuklarınız, sağlığınız arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler…
Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur…
Çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeyleri temsil eder…
İşiniz, eviniz, arabanız vs…
Kum ise geriye kalan ufak şeylerdir…
***
Şayet kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz…
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir…
Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz,
önemli şeyler için vakit kalmayacaktır…
Dikkatinizi mutluluğunuz için değer taşıyan önceliklerinize çevirin…
Çocuklarınızla oynayın…
Sağlığınıza dikkat edin…
Eşinizle yemeğe çıkın…
Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın…
Yani öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin…
Önceliklerinizi, sıraya dizmeyi iyi bilin… Gerisi hep kumdur…
Tam bu esnada bir öğrenci sorar; ´
- “Peki, o iki fincan kahve neydi hocam?” Profesör gülerek yanıtlar: ´
- “Bu soruyu bekliyordum… Hayatınız ne
kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle birer
fincan kahve içecek kadar yeriniz vardır… O iki fincan dostlarınızla
keyifle içeceğiniz kahvedir!..”
Alıntı: Anonim…